Yakın zamanda Boğaziçi, tarihinin en yüksek katılımı ile rektörünü seçti. Ezici çoğunlukla Gülay Hoca yine birinci geldi. Ama bir türlü atanmadı. Açıkçası atanacağa da benzemiyor

Boğaziçi

İLKER BİRBİL
Sabancı Üniversitesi ve BolBilim.Com

Yayıncı notu: Bu makale Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör atanmasının öncesinde yazılmıştır

Tarihe baktım. Tam üç yıl önce de ODTÜ için bir yazı yazmışım. Sıra Boğaziçi Üniversitesi’nde. O zamanlar ODTÜ’yü inşaata açmaya niyetliydiler. Bugün Boğaziçi’ni ezip, üniversiteyi tanzim etmenin peşindeler. Akademisyenleri itiraz ediyor, öğrencileri protestolar düzenliyorlar. Görünen o ki fayda etmiyor. En azından şimdilik.

Ben de birkaç Boğaziçili akademisyenden bahsedeyim size. Arkadaşlarım, uzaktan tanıdıklarım, hocalarım... Aralarında haksızlıklara sessiz kalmayanlar, herkese el uzatanlar ya da önemli bilimsel çalışmalara imza atanlar var. Kısacası akademinin yüz akı insanlar.

Çok değil bundan birkaç yıl önce ülkenin subayları Balyoz ve casusluk davaları ile hapislerde tutuluyordu. Türkiye’nin dijital deliller ile tanıştığı zamanlar. İşte o karabasan günlerden bir grup hoca tanıyorum. Boğaziçi’nde bir araya gelen bir grup. Bu grup, dijital delillerin geçerli olmadığını, böyle delillerin kolayca kurgulanabileceklerini söylediler. Dokunanın yandığı dönemlerde, kamuoyuna açıklama yaptılar, yazdılar, çizdiler. İçeridekilere destek oldular. Ve tabii darbeci diye suçlandılar.

Sonra ne mi oldu? Kumpaslar bir bir ortaya saçıldı. Pek çok masum insanın ve ailelerinin yok yere perişan edildikleri anlaşıldı. Boğaziçili grup haklı çıktı. Gel gör ki onları darbecilikle suçlayanlardan tek bir ses çıkmadı.

Bir başka hocayı anlatayım. İnsan hakları, adalet ve demokrasi konularında mücadele ediyor. Başörtülü arkadaşların üniversitelere alınmadığı dönemleri hatırlarsınız. İşte o dönemlerde aynı hoca başörtü yasağına karşı çıktı. Derslerini herkese açtı. Öğrencilerine destek oldu. Sonra bir gün barış için imza attı. Cezaevine kondu. Bırakıldı. Mahkemesi devam ediyor. Ama o hâlâ özgürlük ve eşitlik diyor.

Biraz da bilim konuşalım derim. Mesela temel bilimler. Çünkü Boğaziçi orada da parlıyor. CERN’deki çalışmalara bakın. Bizim çağın en büyük deneyleri orada yapılıyor. Bunların arasında Higgs parçacığının bulunduğu deneyler de var. Bu deneylere Türkiye’nin katılmasında Boğaziçi fizik hocalarının emeği çok büyük. Deneylerde yer alıyorlar, diğer bilim insanları ile çalışıyorlar ve en önemlisi öğrenciler yetiştiriyorlar. O öğrenciler dünyanın en iyi üniversitelerinde doktoralarını alıp, ülkeye dönüyorlar.

Fizikten matematiğe geçeyim. Korkulu rüya matematik. Bilimin kraliçesi matematik. Mühendisliğin temeli matematik. Türkiye matematikte ne halde diye soranlara iki örnek veriyorum. İlki bilimsel: Son yıllarda matematik alanında çıkan önemli çalışmalardan birinin altında Türkiye’den bir hocanın imzası var. Boğaziçi hocası. İkincisi popüler: Herkese ulaşmaya çalışan bir matematik dergimiz var. Yıllardır imkânsızlıklara rağmen inatla yayımlanıyor. Bir süredir bu dergi Boğaziçili bir grup hocanın önderliğinde çıkıyor. Yoksa yitip gidecek.

Bunlar ilk aşamada aklıma gelenler. Her bölümden başka bir hoca, başka hikaye çıkacaktır eminim. Ki daha üniversitenin tarihine ya da yetiştirdiği insanlara gelmedim bile. Ben asıl bugünkü duruma bakalım istiyorum.

Önce son rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ile ilgili birkaç şey yazmalıyım. Endüstri mühendisliği alanında ülkenin yetiştirdiği en iyi akademisyenlerden biridir. Pek çok yayını vardır. Konferanslar düzenlemiş, öğrenciler yetiştirmiştir. Rektörlüğü sırasında yılmadan çalıştığını, dalgalı günlerde üniversitesini su üstünde tutmaya çalıştığını iyi biliyorum. Öğrencisine, öğretim üyesine her zaman sahip çıktı. Bu memlekette böyle bir rektör az bulunur.

Yakın zamanda Boğaziçi, tarihinin en yüksek katılımı ile rektörünü seçti. Ezici çoğunlukla Gülay Hoca yine birinci geldi. Ama bir türlü atanmadı. Açıkçası atanacağa da benzemiyor. Belli ki yerine başka biri getirilecek. Bundan büyük hata olamaz. Çünkü Boğaziçi asıl gücünü demokratik teamüllerinden alıyor. O anlayış ile itiraz ediyor, ses çıkarıyor, bilimsel çalışma yapıyor. Ve maalesef yapılacak bir müdahale ile tüm bunlara son verileceğe benziyor. Çok yazık.

Üç yıl önce ODTÜ yazısı yazdım demiştim. Şimdi Boğaziçi’ni yazdım. Üç yıl sonra bir tane daha yazarım diyeceğim ama bu gidişle üzerine yazılacak üniversite kalmayacak sanırım. Peki sonra? Sonrası karanlık.