Sağcılar İngiltere’yi Brexit deliliğinden sakınmaya çalışan herkesi suçlayabilirler. İngiltere’de milliyetçilik, vaat ettiği imkansız geleceği asla gerçekleştiremeyecek. Bu yüzden gecikmenin faturasını kesebileceği bir “hain” daima bulur.

Brexit sağcıları yine bildiğiniz gibi
Brintaya’da hayat pahalılığına karşı aylardır protesto gösterileri düzenleniyor. (Foto: Depo)

 Jonathan FREEDLAND

Bir saniye kadar süren kısacık bir andı. Geçen Pazartesi BBC’ye mülakat veren Nigel Farage, İngiltere’yi on yıldır meşgul eden tartışmaya son noktayı koyacak lafı etti. İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden ayırmanın ilk adımını atan referandumun üzerinden neredeyse yedi yıl geçti. Farage çıktığı mülakatta gerçekleri üç basit kelimede ifade etti: Brexit başarısız oldu.

O anı videolarda tekrar tekrar izlemek mümkün, çünkü dikkate değer bir an. Baş Brexit savunucusu, yaşamını İngiltere’yi AB’den çıkarmaya adamış adam karşımıza çıkıyor ve sonucun felaket olduğunu itiraf ediyor. Tabii suçu kendinde ya da Brexit yanlısı müttefiklerinde görmüyor… Fakat yine de başarısızlığın itirafı önemli bir eşik. Bir miktar sevinmek mükmün çünkü artık AB yanlıları ve karşıtları bu tespit etrafında bir araya gelip tartışma yürütebilir.

Bir defa Farage’ın dahi inkar edemeyeceği bazı gerçeklerden söz edelim. Brexit referandumu esnasında hem kendi hem müttefikleri, Brexit’in İngiltere ekonomisine iyi geleceğini savunuyor, Brüksel’in dayattığı bürokratik yükten kurtulacaklarını ve gelecekte fırtına gibi eseceklerini söylüyorlardı. Aradan yedi yıl geçti ve gerçekler önümüzde. Ülkede yaşam maliyetleri kontrolden çıktı ve birçok insan temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanıyor. İngiltere yoksullaşıyor ve kendi ligindeki ülkelerin gerisinde kalıyor. IMF verilerine göre yalnızca G7 ülkeleri arasında değil, G20 ülkeleri arasında bile en kötü ekonomik performansı sergileyen ülke olmaya adayız ve bu konuda adeta tek rakibimiz uluslararası yaptırımlar ile mücadele eden Rusya.

SAKLANACAK YER YOK

Yoksullaşmanın sonuçlarını her yanımızda görüyoruz. Geçtiğimiz sene beslenme ihtiyacını karşılayamayan insanlar için üç milyon gıda kolisi dağıtıldı. Çocuğunuza psikolojik destek almak istiyorsanız kliniklerde randevu bile kalmamış durumda. Adliyeler yıllarca yeni dava alamayacak kadar yoğun. Bu esnada Brexitçiler suçu nereye atacaklarını şaşırdılar. Koronavirüs salgınından ve Ukrayna savaşından söz ediyorlar. Fakat artık saklanacak bir yer kalmadı.

Geçtiğimiz hafta çıkan haberlerde, Brexit sonrasında AB ile yapılan ticaret anlaşmalarının İngiltere’de otomotiv sanayisini çöküşün eşiğine getirdiğine dair yeni bilgiler okuduk. Otomotiv sanayisinde yaklaşık 800 bin insan çalışıyor. Ford, Jaguar ve Vauxhall markaları hükümete yönelik bir çağrı yayımlayarak Brexit sonrası anlaşmasının yeniden müzakere edilmesini talep ettiler. Bu gibi talepler giderek çoğalıyor. Tarım ve balıkçılık sektörlerinden temsilciler geçtiğimiz ay bir konferansta bir araya geldiler ve Brexit sonrası sürecin ticari yaşamı çok daha zor ve bürokratik hale getirdiğini konuştular.

Fakat sorun sadece ekonomik verilerde değil. Farage ve dostları milli gelirin bir süre düşebileceğini fakat Brexit vaatlerini yerine getirdikçe “ödenen bedele değeceğini” söylüyorlardı. Bu anlamda en sevdikleri örnek ise ülkenin aldığı göçün azalması olacaktı. Göçü bir maliyet olarak kabul etsek dahi, Brexit’in bu anlamda da başarısız olduğu açık. Ülke eskisinden de fazla göç alıyor ve göçe ihtiyacımız olduğunu anladık. Fakat öncesinden farklı olarak artık yakın komşularımızdan “çift yönlü göç” değil, uzak ülkelerden tek yönlü göç alıyoruz.

Bu tablo karşısında Brexit yanlıları ne yapıyorlar? Birçoğu gerçekleri tamamıyla inkar ediyor ve gözümüzün önündeki kanıtları reddetmemiz gerektiğini savunuyorlar. Diğerleri Brexit’in başarısız olduğunu kabul ediyorlar ve karşılarında iki seçenek buluyorlar. Ülkeyi felakete sürüklemede oynadıkları rolü kabul edebilir ve hatalarını telafi etmek için çalışabilirler, ya da suçu başkasına atmaya çalışabilirler.

SUÇLU KİM?

Farage verdiği mülakatta ikinci seçeneği tercih etti. Evet, İngiltere “Brexit sayesinde ekonomik kazanımlar elde etti” fakat “işe yaramaz siyasetçiler” bu kazanımları “kötü yönettiler” dedi. Brexit yanlılarının bu savunmaya başvurmaları saçma çünkü direksiyonda başından beri kendileri var. Çıkış anlaşmasını imzaladılar, mühürlediler ve parlamentodan geçirdiler. Başbakanlık koltuğuna önce Boris Johnson, sonra da hâlâ görev başında bulunan Brexit sevdalısı Rishi Sunak geldi. O halde başka birilerini, Brexit hareketine “ihanet eden karanlık odakları” düşünmek zorundayız.

Rishi Sunak’ı suçlayanlar da var. Kemi Badenoch ile birlikte hareket eden Sunak, AB ile uyumlu bazı yönetmelikleri yürürlükten kaldıracaktı fakat son anda kararı erteledi. Bazıları ise “AB yanlısı elitleri” suçluyorlar. Bu kesime bürokratlar, BBC, üniversiteler ve sendikalar dahil ediliyor. İngiltere’yi Brexit deliliğinden sakınmaya çalışan herkes suçlanabilir.

Karşılaştığımız, yeni bir olgu değil. İngiltere’de milliyetçilik, vaat ettiği imkansız geleceği asla gerçekleştiremediği için gecikmenin faturasını kesebileceği bir “hain” daima bulur. Şu an tanıklık ettiğimiz tam olarak bu. Brexit özelinde yavaş yavaş “sırtımızdan bıçaklandık” anlatısı kuruluyor. Bıçağı saplayanın kim olduğunu ararken de milliyetçilerin giderek çirkinleştiklerine tanıklık edeceğiz.

Brexit’in yarattığı hasar arttıkça, arayışın da dozu artacak. Ekonomi kötüleştikçe, faizler arttıkça, gelirler düştükçe, sözde suçlulara yönelik saldırılar da yoğunlaşmak zorunda kalacak. Amaç ise belli: tek suçlunun Brexit’in ta kendisi olduğunu gizlemek.

Bu deliliğe başından beri karşı çıkanlar, artık Brexit konusunda “sessizlik yemini” tutmak zorunda değiller. Bir defa ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıların kaynağını tespit etme sorumlulukları var. Hasta kan kaybediyorsa, kendi kendini iki ayağından vurmuşsa, yaraları görmezden gelemezsiniz. Brexit’in dolaşıma soktuğu yeni zehrin önüne geçmeliler. Bu zehir gerçek sebepleri tespit etmemize engel oluyor ve bizi çözümden uzaklaştırıyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Guardian