Pandemi, ABD'yi hem siyasi ve ekonomik hem de toplumsal çelişkilerinden beslenen üç boyutlu bir krizin içine sürükledi. Ülkede işsizlik oranı, pandemi öncesine göre neredeyse dört kat artmış durumda. Bu nedenle George Floyd için başlatılan haklı eylemler klasik Black Lives Matter eylemlerinden hızla ayrılarak bir sınıf isyanına evrildi.

Bu daha başlangıç!

DENİZ SCHULZE Berlin

“İstesek de istemesek de diyalektik, evrensel bir kimliği zorunlu kılacaktır.”
Huey P. Newton, 1973

Irkçılık karşıtı protestolar başlayalı beri dünyadaki tüm ilericilerin gözleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) üzerinde. Her yerde aynı oranda olmasa da özellikle Türkiye gibi ülkelerde biraz da duygusal bir beklentiyle, "ABD çöküyor mu?" tartışması yapılıyor. O kadar ki tartışma ilk günlerden itibaren ana akım medyaya bile sirayet etti. Halbuki asıl üzerinde düşünülmesi gereken, bu sorunun bugün dünyanın pek çok ülkesinde sorulup sorulamayacağıdır. Eğer bu olası görünüyor ise ülkelerin tekil açmazlarından çok, sistemsel bir soruna işaret edilmelidir. Çünkü bugün farklı kriz dinamiklerinin iç içe geçme olasılığı, ciddi oranda yükselmiş durumdadır.

“ABD'nin çöküşü” şu an için ne coğrafi parçalanmayı ne de görünürde ekonomik bir transformasyonu işaret ediyor. Bununla birlikte kıtanın rol kaybettiği yaklaşımı, 1970'lerin sonundan itibaren neredeyse on yılda bir tekrar gündeme gelmekte. Eşyanın tabiatı gereği rol kaybı arttıkça, ülkenin krizlerle başa çıkma yöntemindeki esneksizlik (inflexibility) daha çok göze çarpıyor.

2007-2008 finans krizini izleyen on iki senede, özellikle de ABD'de kriz, politik nitelik kazanmaya başladı. Donald Trump'ın anti-elitist söylemlerle iktidara gelmesi tek başına popülist bir başarı olarak okunmamalı. Sermaye mantığı, örneğin özgürlüğü ve etiği kendi standartları ile yorumlamakla kalmayıp, nasıl kendi çeperine çekmeye çalışıyorsa, aynı şey toplumsal düzen, en çok da siyaset için geçerli. Sermayedar ve siyasetçi arasındaki (göreceli) örtüşmezliğin üzeri artık örtülemediğinde, bu ikiliden birinin krizi diğerini de etkileyecektir.

Pandemi öncesinde gelinen nokta ABD nezdinde, uluslararası itibar kaybının hızlanması, toplumsal krizin ve ekonomik eşitsizliklerin derinleşmesi ve muhafazakâr bir dergide yazıldığı gibi, politik "kaos"un halihazırda sistemin merkezine yerleşmiş olmasıydı. Bunun göstergelerinden biri, Wikipedia'da yer alan Trump'a karşı yapılan protestoların kronolojik listesidir1. Elbette bu protestolar arasında farklı ideolojik grupların başını çektiği çelimsiz gösteriler de yer almakta. Fakat örneğin Obama dönemine ait listelenen protestolarla karşılaştırıldığında bu sayının 10'dan 100'e çıkmış olması, herkese bir fikir verebilir.

İtaat ettiğin sürece özgürsün

Bu durum öte yandan bir sıkışmayı da beraberinde getiriyor. Hukuk ve toplumsal normlar iktidar cephesinde ne kadar sık delinmeye başlıyor veya pandemi sırasında olduğu gibi sisteme ait evrensel ilkeler geçerliliğini ne kadar hızla kaybediyorsa, hoşnutsuzluk o kadar hızlı yaygınlaşıyor. İktidarın "itaat ettiğin sürece, ne yaparsan yap, istediğin kadar yapmakta özgürsün" mantığına uyum sağlama anlamına gelen kinik tutumu, bu hoşnutsuzluk karşısında zayıflamaya başlıyor.

Bu tür durumlarda demokratik ve liberal taahhüt, olayları kontrol altına alma yetisinden çok, durumla nasıl başa çıkıldığına dayanır. Oysa bu ideolojik fantezinin ötesindeki gerçek, taahhüdün asla gerçekten faal olmadığını (polis şiddetinin sürekliliği, ırkçı hukuk sistemi, basının ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanması vb.) gösteriyor. Tam bu noktada liberal demokrasi ve sözde özgürlükler gereği "daha fazlasını" talep etmek yerine başka bir şey koyma imkânı oluşmaya başlıyor. 25 Mayıs 2020 tarihinde George Floyd için başlayan eylemlerde atılan "Adalet yoksa barış yok!" sloganı böyle bir imkâna işaret ediyordu. Şu an en yaygın sloganlarda, polis teşkilatının revizyonu değil, ortadan kaldırılmasını talep ediliyor.

Virüs değil, kapitalizm öldürür

Peki, her şey nasıl bu kadar hızlı gelişip haftalardır yaygınlaşarak süren bir isyana dönüştü?
Bu soruyu pandemi sürecinde yaşananlarla ilişkilendirmeden yanıtlamaya çalışmak, isyanı klasik protesto gösterilerinden ayıran temel bir farkı gözardı etmeye yol açardı. Dünya genelinde olduğu gibi ABD’de de pandemi, emekçi-işçi ve işsiz-yoksul sınıfların yaşam standartlarını olabilecek en olumsuz şekilde, derinden etkiledi. ABD’de derinden etkilenenlerin ilk başında siyahi işçiler geliyor2.

Evet, kriz bir yandan "Trump dönemi"nin yanlış politikalarının bir sonucu. Arka planda ise gözü kendi çıkarlarından başka hiçbir şey görmeyen bir sermaye mantığı var. “Özgürlükler ülkesi” ABD’de sağlık hakkından yararlanamayan veya yararlansa bile ancak borç alarak tedavi olabilen milyonlarca emekçinin varlığı bir sır değil3. Bu nedenle virüsle başa çıkmakta yetersiz kalınmış olmasının hem politik hem de ekonomik gerekçeleri var. Yani "Covid-19 değil, kapitalizm öldürür" sloganı aslında bir abartı değil, gerçek.

Sadece mart ayında kayıtlara eklenen 7 milyona4 yakın işsizlik başvurusuyla birlikte ABD'de işsizlik pandemi öncesine göre neredeyse dört kat artmış durumda. Bu, çok kısa bir sürede 40 milyondan fazla insanın işsizler ordusuna katılmış olması anlamına geliyor. Bir kitlesel hareket söz konusuysa istatistikler yaşananları anlamak için tek başına elbette yeterli olamaz. Ama hareketin nasıl bir motivasyona sahip olduğunu ve kimlerden oluştuğunu anlamayı kolaylaştırabilir. İşini kaybedenlerin büyük bir çoğunluğu, herhangi bir birikimi olmayan düşük gelirli insanlardan oluşuyor. Her ne kadar mayısın ortasından itibaren işsizliğin azaldığı söylense de burada da ırksal bir ayrım göze çarpıyor.

İşsizliğin bu kadar hızlı artmış olmasının nedeni açık: Sermaye karşısında herhangi bir iş güvencesi olmayan emek. Covid-19 nedeniyle ülke nüfusunun yüzde 90'ına yakını, sokağa çıkmayı sınırlayan önlemlerle evde kalmak zorunda kaldı. Bu önlemler insan sağlığı için gerekliydi elbette. Bununla birlikte oluşan çelişkiyi gözardı etmemeli: İnsanlar evlerine mahkûm edilirken, evden çalışmaya devam etme imkânı olan işçilerin sayısı ABD’de yalnızca dörtte bir ile sınırlı5.

bu-daha-baslangic-743905-1.
Dikkat çeken nokta, konut sorunundan, iş güvenliğine ve işçi sağlığına kadar pek çok yerel ve genel politik talebin hareketin gündemi ile iç içe geçmiş olması. Eylemlerdeki kitlesellik, hareketin adalet ve eşitlik talebinin dünya genelinde karşılık bulduğunu gösteriyor.
O zaman bize de "Bu daha başlangıç" demek düşer!


Yüzde 42’si geri dönemeyecek

Virüsün yol açtığı tehlike sona erdikten sonra bile, yeniden istihdam edilecekleri sözüyle işinden çıkarılan işçilerin yüzde 42'sinin bir daha çalıştığı yere dönemeyeceği, yani mevcut işsizliğin önemli bir kısmının kalıcı olacağı öngörülüyor. Bu çelişkinin özellikle emekçi sınıfın öfkesiyle derinleştiğinin bir başka göstergesi, Minneapolis'te ücretsiz hukuk desteği sunan Sivil Haklar Departmanı'na yapılan başvuruların son aylarda yüzde 200 artmış olması. Pandemi nedeniyle yüz binlere varan can kaybının ülke çapında yarattığı huzursuzluğu da bu söylenenlerin üzerine eklemek gerekiyor.

Denebilir ki, yukarıda anılanların da etkisiyle pandemi, ABD'yi hem siyasi ve ekonomik hem de toplumsal çelişkilerinden beslenen üç boyutlu bir krizin içine sürükledi. Floyd için başlayan haklı eylemler böylece klasik Black Lives Matter (BLM) eylemlerinden hızla ayrılarak bir sınıf isyanına evrildi. Sınıfsal talepler şu an ülkenin hiçbir noktasında hâkim değil elbette. Ancak bu, ABD'deki geleneksel sınıf hareketine özgü zaaflarla ve kopukluklarla birlikte düşünüldüğünde beklenen bir durum. Bu arada Minnesota'da, Floyd için eylem başlatan organizasyonlardan birinin Hispanik kökenli işçilerin kurduğu emek örgütü Centro de Trabajadores Unidos en la Lucha (CTUL) olduğunu da anımsamak gerekiyor.

Eylemlerin yaygınlaşmasındaki ikinci temel faktör siyahlara yönelik polis şiddeti ile doğrudan alakalı. Irkçı polis şiddetinin bugüne kadar yapılan onca eyleme ve kampanyaya rağmen, hâlâ aynı hunharlıkla yaşanması, geniş halk kitlelerinde derin bir öfke yaratıyor. BLM, öfkenin hızlı bir şekilde organize edilmesinde ve yaygınlaşmasında esas gücü oluşturuyor. Ayrıca BLM taleplerinin hareketin dışında kalan geniş halk kesimlerine de ilk kez bu kadar güçlü bir düzeyde yayıldığı da ortada. Bu durum, ileride “her hareketin yalnızca kendi talepleri içinde kalarak güçlü olacağı” savını ileri süren postmodernistleri zora sokacak gibi görünüyor. Eylem çağrıları BLM ile herhangi bir örgütsel bağı olmayan geniş kitlelere ulaştı. Çünkü hareketin talepleri meşruydu ve tabanı işçi sınıfına dayanıyordu.

2014 yılında onlarca farklı siyah tabanlı organizasyonun bir araya gelmesiyle kurulan BLM'nin ilkeleri arasında iktidarın yeniden bölüştürülmesinin yanı sıra anti-kapitalizm de bulunuyor. Irkçılık karşıtlığının sınıf hareketini böldüğüne dair soldan gelen eleştirilere rağmen, hareketin baştan neoliberal ideolojik etkilerden uzak bir noktada kurulduğu da söylenebilir.

Dayanışma ağı kuruldu

BLM, pandemi sürecinde ABD'nin çeşitli eyaletlerinde dayanışma ağları ile birlikte hareket etti. Ücretsiz maske ve eldiven dağıtımının yanı sıra, ihtiyacı olanlara başta gıda ve nakit destek olmak üzere çeşitli yardımlarda bulundu. Dayanışma ağını oluşturan organizasyonların büyük bir kısmı aktif oldukları şehrin yerel gündemleri ile yakından ilgilendi.

Eylemlerin başladığı Minnesota eyaletinde BLM ağının parçası olan Black Visions (BV), Minneapolis Belediye Meclisi'ne toplam dört talep iletti: 1- Belediye meclis üyelerinin polis departmanının bütçesinin artırılması lehine oy vermemesi. 2- Polis departmanının bütçesinden 45 milyon dolar kesintiye gidilmesi ve bu bütçenin pandeminin açtığı yaraların sarılması için kullanılması. 3- Belediyenin, sağlık ve barınma imkânı sunan topluluklara desteğinin artırılması. 4- Minnesota polis departmanında siyahilere ve siyahi gruplarına karşı uygulanan tüm şiddet eylemlerine karşı hukuki yaptırım uygulanması.
Eylemler kesintisiz biçimde sürmeseydi taleplerin ne kadar karşılık bulacağı belirsiz olsa da bugüne kadar okullardan, şehir parklarına ve belediye orkestrasına kadar pek çok kurum ve kuruluş, Polis Departmanı ile ilişkilerini kestiklerini açıkladı. Minneapolis Belediye Meclisi üyesi Jeremiah Elliso, departmanın bütçesinde kısıtlamaya gidileceğini beyan etti. Benzer talepler sonraki günlerde New York, Queens ve Los Angeles gibi belediyelerden de yükseldi.

BV sokağa çıkma çağrısında bulunmanın yanı sıra, maddi destek sunmak isteyenler için bir online bağış ve taleplerin hayata geçirilebilmesi için bir imza kampanyası da başlattı. Elbette tüm talepler bunlarla sınırlı değil ama dikkat çeken nokta, konut sorunundan, iş güvenliğine ve işçi sağlığına kadar pek çok yerel ve genel politik talebin hareketin gündemi ile iç içe geçmiş olması.

Eylemlerdeki kitlesellik, tek başına BLM'nin öncülüğünde yürümese de hareketin adalet ve eşitlik talebinin dünya genelinde karşılık bulduğunu gösteriyor.
O zaman bize de ilk söz olarak "Bu daha başlangıç" demek düşer!

1https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_protests_against_Donald_Trump
2Araştırmalara göre Covid-19'a yakalananların oranı siyahiler arasında daha yüksek. https://www.theatlantic.com/ideas/archive/2020/05/class-war-over-social-distancing/611731/
3Dickman, S. L., Himmelstein, D. U., & Woolhandler, S. (2017). Inequality and the health-care system in the USA. The Lancet, 389(10077), sf. 1431–1441.
4https://www.nbcnews.com/business/economy/america-s-stunning-unemployment-surge-during-coronavirus-visualized-n1174801
5https://www.theguardian.com/world/2020/mar/27/coronavirus-working-from-home-privilege