Biz sendika seçimi yoğunluğuna dalınca gündeme yağmur gibi olay yağdı

Biz sendika seçimi yoğunluğuna dalınca gündeme yağmur gibi olay yağdı. Örtülü aflar, açıktan gaflar, yeni ayarlar, içkili söylevler bir de heykel tartışması var ki gündeme savrulur savrulmaz ne çok şeyi, şeyleri savurup attı…

Heykel kültürü önemlidir. Dünyanın neresine giderseniz gidin hangi kente konuk olursanız olun heykeller size o kent, o coğrafya, o kültür, o halk adına çok şeyler anlatır. Örneğin, Lizbon meydanları denizci heykelleri ile donatılmıştır. Dil bilmenize, birinin size rehber olmasına gerek kalmadan o ülkenin sahiplerinin denizci olduğunu size heykeller öyle güzel anlatır ki…

Yaşamda bir, heykellerle büyümek, sevmek bir de heykele karşı olmak vardır.

Bir şeye karşı olmak, onu yıkmaya meyilli olmak insanı gün gelir savurur. Ne kadar halktan görünmeye, mazlum edebiyatı yapmaya kalkarsa kalksın o heykele saldırır heykel de onu suçüstü yakalatır.

Başbakan heykel konusunda suç üst yakalanmıştır.

Heykele karşıdır.

Sanata düşmandır…

‘Biz de heykelden anlarız!’ diyerek mazlum edebiyatına sığınıyor.

Oysa ‘ucube heykel’i yapan Mehmet Aksoy halkın içinden filizlenen bir koca sanatçıdır.

Antakya’nın Yayladağ’ından ülkesine ve dünyaya ses verir. 

Mehmet Aksoy,  “  Keldağ’ın eteklerinde bir Ermeni kasabası vardır, Kesap. Bir Türkmen ailenin çocuğu olarak Ermeni ebesinin ellerine doğmuşum.” Diye yaşamöyküsünü bir nehir söyleşide Aydın Engin’e anlatmaya başlar:

“ Yayladağı’n tek ilkokuluna kaydolur Aksoy; elinde tahtadan yapılma çantası, içinde ömründe ilk kez gördüğü ve kokusunu hala hatırladığı kurşunkalem ve çizgili defteriyle okula gider. ‘ne isterseniz çizin.’ Bir kuş yapar kâğıda küçük Mehmet, ama öyle bir kuş ki, tıpkı elinde sapan kovaladıkları gibi tüyleri, gagası, kanatları… Sanki kâğıttan fırlayıp uçup gidecek. Nazmiye Öğretmen bir kuşa, bir Mehmet’e bakar, kucaklar onu, kollarında öğrencisi, dönerler bahçenin orta yerinde… ‘Ya Nazmiye Öğretmen olmasaydı’ diye soruyor Aydın Engin, ‘ Ya Mehmet Aksoy onun sınıfına düşmeseydi…” 

Aksoy’un doyasıya seyrine daldığım heykeli İstanbul’da İş Kulelerindeki Kibele heykeli, İş Bankası’nda çalışan kadınlara uğur ve Kibele bereketi getirdiği bir gerçek. O heykelden sonra bankaya kadın müfettişler alınmaya başladı. Çalışan kadınlar yönetim piramidinin tepe noktalarına doğru hızla ilerleyip, kariyer yolunda rol model olup başarı öyküleri yazdılar…

Aksoy’un heykellerini Almanya’da görmek inanılmaz mutluluk…

Benim sizlerle paylaşacağım heykel başka heykel…

Yıllardır yurt içi yurt dışı tüm konuşma, panel ve konferanslarımda bir heykel örneği veririm. En son sendika genel kurulumuzda da bu örneği genç sendikacılarla paylaştım:

İşte o heykel örneği:
Martı kitabının yazarı Rıchard Bach derki: “ Hayata başladığınızda bir blok mermer verilir. Onu ya el değmemiş durumda arkamızdan sürükleriz ya parçalar çakıl gibi dökeriz, ya da görkemli bir heykel yaparız.”

Hedefimiz görkemli heykel yapma olmalı diye sözlerimi noktalarım. Bu örnek hiç unutulmaz heykele karşı olan bile bu örneği benimser.

Gelin bizi yönetenlere bakalım. Kaçı hayata başladığında eline tutuşturulan mermer bloğu el değmemiş halde ardından sürüklüyor, kaçı parçalıyor ve çakıl gibi döküyor kaçı da görkemli heykel yapıyor. Bizi yönetenlerin çoğunluğu mermer bloğu el değmemiş gibi ardından sürüklüyor ya da parçalayıp çakıl taşı gibi döküyor. Görkemli heykel yapan o kadar az ki.

Oysa ülkemizin görkemli heykel yapanlara öyle çok gereksinimi var ki!


* * *

Önerdiğim Kitap:

HEYKEL OBURU “MEHMET AKSOY KİTABI”

SÖYLEŞİ: AYDIN ENGİN

İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI