Ya da ‘Bu meydanda cengimiz var’ da olabilirdi yazının başlığı. Ya da sokakları ele geçirmek insanı teslim almaksa, meydanlara hükmetmek...

Ya da ‘Bu meydanda cengimiz var’ da olabilirdi yazının başlığı. Ya da sokakları ele geçirmek insanı teslim almaksa, meydanlara hükmetmek, bütün bir halkı esir almaktır. Ya da tam tersi de olabilirdi; sokağa kurulan barikatlar insanı özgürleşmek içindir, meydanları zapt etmek ise devrim.
Devrim aşağıdan başlar; hani başbakanın işaret buyurduğu, ‘ayaktakımının’ ayak seslerinin duyulduğu anı ifade eder. Önce sokaklarda yankılanır bu ses; meydanlara ulaştığında ise zaten iş işten geçmiştir.

Karşı devrimin ilk adresi ise meydanlardır. Önce meydanları işgal ederler; tankları, topları çelik yelekleriyle meydanları soluksuz bırakırlar. Sonra sokaklara girmeye başlarlar. Sonra evlerin içine. Sonra rüyalara kabus gibi çökerler.
Devrim-karşı devrim, sokak-meydan ilişki böyledir. Kalû beladan beri, şehirleşmenin başladığı andan bu yana; ilk devrimden bugüne.
Melih Gökçek bu yüzden takmıştır meydanlara. ‘Ayaktakımının’ Kızılay Meydanını işe gidip gelmek için kullanmasından bile rahatsız olmuş, meydanı insanlara kapatmak, araçlara açmak istemiştir.

Ayaktakımının sesinin duyulduğu bütün meydanları insandan arındırma operasyonudur yapılan. Şimdi Gar Meydanına gözünü dikmiştir; buldozerler oradadır. Gar Meydanı olmayacaktır gelecekte; hem bu kentin tarihinden önemli bir parça yok edilecektir hem de bir miting meydanı daha ayaktakımının izlerinden kurtarılacaktır. 1 Mayıs katliamına Taksim Meydanı’nın, 16 Mart katliamına ise Beyazıt Meydanı’nın tanık olmasının nedeni budur.
Bütün bir halkı teslim almaya yeltenenler, meydanları halka dar etmeye, meydanlarda halka eziyet etmeye kararlıdır.

ŞİRİNTEPE’DE BİR SOKAK
Şirintepe’de bir sokak beş bin insana ev sahipliği yapar mı? Şirintepe’de bir sokak genci yaşlısı, kadını, erkeği, çocuğu binlere kucak açar mı? Barınma hakkı için sokağa dökülenlerin, su hakkı için yan yana gelenlerin korunağı olur mu? ‘Halkevi size emanet, gözünüz gibi bakacak mısınız’ diye soran kürsüdeki delikanlıya, hep bir ağızdan ‘evet’ diye yanıt verir mi?
Ben hepsine şahidim.

Geçen Perşembe, Mamak Şirintepe Halkevi’nin açılışı yapıldı. Binler katıldı. Öyle sağdan soldan devşirme bir kalabalık da değildi; tepeden tırnağa Şirintepelilerdi. Meydanların ortadan kaldırılması karşısında sokaklara, mahalle aralarına yerleşenlerin mitinge dönüşen Halkevi açılışına katıldım. İyi de ettim.
Ne yalan söyleyeyim, müthiş bir haz duydum. Aynı şey olmadığını biliyorum ama Devrimci Yol’un vakti zamanında, gecekonduların, gecekondudan bozma binaların, yarım kalmış inşaatların arasında tertiplediği, tahta sandalyelerin yaşlı teyzelere, amcalara ayrıldığı, filinta gibi gençlerin sloganlara katıldığı, genç kızların balkonlara biriktiği mahalle toplantılarını hatırladım; Şirintepeli yoksullar sokağı meydana çevirirken…

Devrimci Yol’u özleyenler varsa aranızda, o gün Şirintepe’ye gelmeyerek çok şey kaçırdı, ne yazık ki. Ne yazık ki, biz, unutmaya yüz tutmuşuz, öyle bir derdi olmadığı halde, komşu mahallenin barınma hakkı için binlerin sokağa dökülebileceği gerçeğini.
Varsın Gar Meydanı onların olsun. Asıl iş, Şirintepe’nin bir sokağını meydana çevirmekte. “Bu meydan bizimdir” sözü bakın o zaman nasıl da dayanaklı hale geliyor.
Not: Geçen haftaki yazıda, “dahili ve harici bedbahtlar” dedim. “Bedhah” ile “bedbaht” arasındaki farkı biliyorum, elbette. Yapılan bir kelime oyunundan ibaretti.