Bu sefer Taksim, bundan böyle dayanışma!

Resul Emrah ŞAHAN - Şişli Belediye Başkanı

Hiçbirimiz 1 Mayıs’ta Taksim’de olmayı orayı tahrip etmek, yağmalamak ya da öfkemizi haykırmak için istemiyoruz şüphesiz. Taksim ısrarımızın sebebi çok açık: Demokrasilerin meydanlarla, kamusal alan ve mekanlarla ve bu mekanların hafızasıyla olan ilişkisinin farkında olmamız.

Nitekim bu farkındalık yalnızca bize mahsus değil. Merkezi iktidar da bu ilişkinin farkında. Türkiye’yi kimlikler üzerinden ayrıştırarak ülkenin yakıcı ve gerçek sorunlarının konuşulmasının önüne geçen merkezi iktidar, yaklaşık %70’i ücretli emekle geçinen, yani bir patrondan maaş alan mevcut toplumun yatay olarak kesiştiği yoksullaşma, konutsuzlaşma ve anayasasızlaşma gibi meselelerde ortaklaşmasını istemiyor.

Taksim ise kimlik siyasetini aşan; demokrasi, hukuk, emek ve refah talebiyle ortaklaşan arayışların hafızasına sahip. Öyle ki Taksim, 1960’lardan 12 Eylül’e kadar uzanan 20 yıllık dönemde Türkiye’nin emekçilerinin, öğrencilerinin ve aydınlarının birçok hak arayışına sahne oldu. Bu çeşitli arayışları ortaklaştıran iç içe geçmiş iki temel nokta vardı: Emekten yana hak arayışı ve bununla bağlantılı olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi.

Nitekim Türkiye’yi çağdaş bir demokrasi olmaktan uzaklaştıran 12 Eylül rejimi de demokrasi ve emekçilerin hak arayışları arasındaki ortakyaşar ilişkinin farkındalığıyla ilk olarak işçi haklarını hedef almıştı. Henüz darbenin üçüncü gününde, 15 Eylül 1980’de grev ve lokavt yasaklanmıştı. O günden beri AKP de dahil olmak üzere iktidara gelen bütün sağ iktidarlar, kurdukları muazzam hegemonyayı toplumun, yani emekçilerin depolitizasyonuna borçlu oldular.

∗∗∗

40 yılı aşan bu dönem içinde emeğin üzerindeki baskı her geçen gün arttı. Temel haklar ve özgürlükler günden güne yok edildi. Kamu emekçileri iş güvencesi tehdidiyle, işçiler kıdem tazminatlarının yok edilmesi riskiyle karşı karşıya kaldı. Çalışma yaşamı ve örgütlenme hürriyeti adeta yutuldu. Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma iş yaşamanın tüm alanlarında yaygınlaştırıldı. İşsizlik arttı, yoksulluk kökleşti; gelir adaletsizliği ve eşitsizlik merkezi iktidarların iradi tercihleriyle zirveye vardı.

Tüm bunlar, bu iktidarların demokrasiye biçtikleri elbiseden kaynaklanıyor: 5 yılda bir seçmenlerin kendilerini onaylaması ya da onaylamaması.

Artık bu elbiseyi yırtıp atmanın vakti geldi. Artık Türkiye’nin kimlikler üzerinden yaşadığı kutuplaşmayı aşıp, ortaklaşan sorunları için ortak mücadele etme vakti geldi. Emekçilerin haklarını mevcut rejimin yetkilerine dayanarak gasp eden, yine aynı yetkilerle emekçilerden bir avuç türedi zengine büyük bir servet transferi yapan merkezi iktidara dur deme vakti geldi.

∗∗∗

Ülkemizin emekçileri önce bayramlarını ve bayramlarıyla özdeşleşen meydanlarını geri alacak ve ardından Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesine hep beraber omuz vereceğiz.

Büyük usta Nazım’ın da dediği gibi:

Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,

haklı günler, büyük günler,

gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,

ekmek, gül ve hürriyet günleri.

Bu sefer Taksim, bundan böyle dayanışma!

Yaşasın 1 Mayıs!