Burbank Çiftliği
Serhan AYTEKİN
ABD edebiyatının modernizm ve bireycilik dönemleri arasında kalan; bu dönemlerin her ikisine de dâhil edilen çok az yazar var. Thomas Savage da bu isimlerden.
Salt Lake City’de, koyun çiftliği sahibi geniş bir ailenin evladı olarak dünyaya gelen Savage, çocukken ebeveynlerinin boşanması üzerine annesiyle birlikte Montana’ya taşınıyor. Yazarın aileden gelen çiftçilik hayatına dair merakı, Montana Üniversitesi’ndeki öğrenimi sırasında bu konuda yaptığı araştırmalara ve kaleme aldığı makalelere evriliyor.
Savage, 1940’ların ikinci yarısından itibaren edebiyat dünyasına adım atıyor ve küçüklüğünden itibaren âşina olduğu Western kültüründen, çiftçilikten ve ayvancılıktan uzağa düşmediği romanlar yazarken metinlerine, bu ortamlardan çıkma ya da orada nefes alıp veren karakterler yerleştiriyor.
1967’de yayımlanan ve Türkçeye yeni çevrilen, beyaz perdeye uyarlanıp Netflix’te gösterime giren ‘Köpeğin Pençesi’, Savage’ın Phil ve George Burbank adlı iki kardeş üzerine kurguladığı, ABD kırsalını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bir roman. Savage, ‘Köpeğin Pençesi’nde okuru 1920’lerin Montanası’na götürüyor. Phil ve George, annesi ve babası emekli olduktan sonra bölgedeki en geniş çiftliğin sahibi hâline geliyor. Yazar, romanın ilk bölümünü Burbank ailesini, Phil’i ve George’u tanıtmaya ayırıyor.
Savage’ın klasik bir çıkış noktası var romanda: İki kardeşin görünürde anlaştığı fakat birbirinden hayli farklı olduğu. Başka bir deyişle Phil ve George bağlamında iki zıt karakteri getirip önümüze koyuyor yazar: Montana Vadisi’nin iki evladından Phil parlak zekâsıyla, girişimci ruhuyla ve yeniliklere açık benliğiyle dikkat çekiyor. George ise kardeşine göre biraz daha sinik bir tip. Çocuksu bir hınzırlığa sahip Phil’in yanında George, hayli olgun ve hatta yaşlı duruyor. Phil, masallara ve hikâyelere meraklı, bunları anlatmayı becerebilen bir yapıya sahipken George ise âdeta bir hatıra defteri; güçlü hafızası, olur olmadık zamanlarda anıları ortalığa saçıveriyor. Savage’ın çiftlik hayatına dâhil ettiği zıt karakterli bu iki kardeş, işlerin hakkıyla yürütülmesi ve çiftliğin ayakta kalması için güçlü olmaları gerektiğini biliyor. Bu güç, bazen hayvanlara karşı şiddet uygulamaya bazen de kadınları ikinci sınıf birey olarak görmeye, hatta nesneleştirmeye denk geliyor. Phil’in hırsı bu ortama ve kabullere uyarken George’un iyi ve yumuşak huylu yapısı ise çiftlikle tezat oluşturuyor.
Çalışkan iki kardeş, ebeveynlerinden kendilerine kalan çiftliği ayakta tutup genişletiyor. Günlerden bir gün sığır sürüsüyle eve geri dönerken bir handa mola veriyorlar. Hanı, kocasının intiharıyla dul kalan Rose işletiyor. Oğlu Peter’la yaşayan Rose’la tanışan Phil’in ve George’un yaşamı bu noktadan sonra değişiyor. Peter’ın yemek masalarını çiçeklerle süslemesini pek erkeksi bulmayan Phil’in onunla alay etmesi, hem müşterilerin huzurunu kaçırıyor hem de Rose’u üzüyor. Bundan etkilenen George ise ortalık sakinleştikten sonra Rose’u teselli ediyor ve ikili birbirine yakınlaşıyor. Gel zaman git zaman, George âşık olduğu Rose’la evleniyor ve oğlu Peter da annesiyle birlikte Burbank Çiftliği’ne yerleşiyor. Phil ise kardeşinin evliliğine ve Peter’ın hem babası gibi davranmasına hem de hamiliğine soyunmasına şiddetle karşı çıkıyor. Hatta Rose’u “para avcısı” diye niteliyor, kardeşinin aşkını kıskanmaya başlıyor, Rose ve Peter’a karşı bir savaşa girişiyor. Bu süreçte Phil’in nobranlığının maskelediği sırlar da tek tek yüzeye çıkıyor. Savage, karakterleri kahramanlıkla veya kof güç gösterileriyle ayakta tutmuyor. Bunun yerine, güçsüzlüğünden devşirdiği hırslar, karakterlerin eylemlerini belirliyor. George’un aşka, Phil’in de öfkesine tutunması ve bu hengâmede Rose’un ve Peter’ın ezilmesi, Savage’ın başarılı kurgusunun yansıması. Romanın büyük bölümüne hâkim olan gerilimler ve çatışmalar, Savage’ın kişilik çözümlemeleriyle derinleşiyor. Ahlaki gedikler ve karakterlerin kendisiyle didişmesi de bu gerginlikleri körüklüyor.
Aşkın, entrikaların, ayak oyunlarının, kişilik çatışmalarının ve tüm bunlarla birlikte yaşama uğraşının yer aldığı ‘Köpeğin Pençesi’, yazarın Western tatlarını satırlara serpiştirdiği ve kırılganlıklarıyla tökezleyen karakterlere yer verdiği bir roman.