BirGün gazetesindeki yazılarını Nesini Söyleyim isimli bir kitapta bir araya getiren Burhan Şeşen, “Erdoğan çevresine halkın sevdiği sanatçıları toplayamıyor. Zira sanatçılar biat etmez ve özgürlüklerinden taviz vermez, sanatçı kimsenin memuru değildir” diyor.

Burhan Şeşen: Sanatçı kimsenin memuru değildir!

Eda Köprü Yılmayan

Müzisyen Burhan Şeşen, BirGün gazetesindeki yazılarını Nesini Söyleyeyim isimli bir kitapta bir araya getirdi.

Sanat dünyasının ve sanatçıların sorunlarını dile getiren Şeşen, yazılarında memleket sorunlarına da kayıtsız kalmıyor. On bir ili vuran, yüzlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan depremin ardından Belkıs Akkale, Edip Akbayram, Hüseyin Turan, Onur Akın gibi sanatçılarla Aşık Serdarî’nin “Nesini Söyleyeyim” türküsünü seslendirmiş, paylaşılan video çok sayıda kişiye ulaşmıştı.

Şeşen kitabına Nesini Söyleyeyim adını verince sohbete de bunun memleket sorunlarına dair bir sızı olup olmadığıyla başladık, tek adam rejiminin sanatçıları nasıl etkilediğini konuştuk.

“Nesini Söyleyeyim” türküsünü depremin ardından sanatçılarla birlikte söylemiş ve o video çok izlenmiş, paylaşılmıştı. Şimdi de BirGün yazılarınızdan derlediğiniz aynı isimle bir kitabınız yayımlandı… Nesini Söyleyim ülkedeki sorunlara dair bir sızı mı?
Aşık Serdarî yüzlerce yıl öncesinden bugünkü sıkıntılarımızı görmüş adeta. Bu türküyü depremden bir süre sonra ülkemizin çok değerli yorumcuları ve aynı zamanda o dönemki Müyorbir yönetim kurulu olarak seslendirdik. Burada aslında müziğin iyileştirici gücünden yararlanmak istedik. İnsanların acısını, öfkesini, üzüntüsünü anlatıp, onların derdine dermen olmak istedik. Tamamen spontane gelişen bir olaydı. Zaten bir cep telefonuyla o kayıt yapıldı. Bir de en ufak bir krizde müziğin, konserlerin yasaklanmasına karşı da bir tepkiydi. Ne yazık ki ülkemizde iktidara gelenler bir güç zehirlenmesi yaşıyorlar ve kendilerine oy verenleri tebaa, vermeyenleri ise düşman olarak görüyorlar. Yıllardır bize vatandaş olarak davranan bir iktidarın özlemini yaşıyoruz. Demokrasi için mücadele etmediğimiz ve de onu kazanmadığımız için büyük bir çoğunluk için olsa da olur olmasa da olur. Ben böyle düşünmediğim için yaşananları BirGün’de haftalık yazılar şeklinde zamana da tanıklık etsin diye yazdım ve bu kitaba en uygun ismin de Nesini Söyleyim olduğunu düşündüm. Bu ismi verirken de bu türküyü seslendiren tüm sanatçı dostlarımın da onayını aldım.

Kitabınızda “Partizanlık ve tek adam rejimi tüm değerleri altüst etti” diye yazıyorsunuz. Sanat ve sanatçılar tek adam rejiminden nasıl etkilendi? 
“Şeyh uçmaz mürit uçurur” diye bir söz vardır. Bu aslında yaşananları özetliyor. Zira biat etme alışkanlığı olmasa böyle bir şeyi konuşuyor olmazdık şu anda. Bu tek adam durumu sadece iktidara özgü bir sorun değil. Hemen hemen bütün partilerde, yerel yönetimlerde, kurumlarda, derneklerde bu sorun var. Herkes eleştiriye ve özeleştiriye kapalı. Ekonomi bu durumdayken insanlar evine ekmek götüremezken, yine aynı insanlar devleti yönetenlerin bu şatafatlı yaşamıyla kendilerini özdeşleştirip, biz yaşayamasak bile seçtiğimiz insanlar bunu yaşıyor diyerek mutlu oluyor. Bu çok büyük bir sorun.

Özgürce müzik yapabiliyor musunuz?
Özgürce müzik tabii ki yapıyorum. Öbür türlüsü olmaz zaten. Ama yaptıklarımız zaman zaman sakıncalı bulunuyor, televizyonlarda, radyolarda yayınlanmıyor. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmiyor benim açımdan. Ben şarkılarımı öncelikle kendim için yapıyorum. Benim beğenmediğim bir şarkı zaten sizlerle de buluşmuyor. Bizi bu günlere taşıyan yüz binlerce insana karşı çok büyük sorumluluğumuz var. Hiçbir kanalda görünmemek iktidar yanlısı bir kanalda görünmekten çok daha iyi. Buradan şu anlam çıkmasın: CHP de iktidar olsa, ben aksaklıkları, gördüğüm yanlışları söylemeye devam edeceğim. Yaptığım iş partiler üstü olmamı gerektiriyor.

AKP’nin en büyük zaaflarından birinin sanatçılara hoyratça davranması ve onlarla doğru bir ilişki kurmaması olduğunu ifade ediyorsunuz. Bir de iktidar yanlısı, saray sanatçıları var. İleride tarih bu dönem yaşananları nasıl yazacak? 
AKP iktidarının en büyük yanlışlarından birisi sanatçılarla empati kuramaması. Bunun nedenlerinden biri de bir açılış, bir protokol yani bir zorunluluk olmadan sanatsal etkinliklere olan uzaklıkları, yabancılıkları. Seçilmelerini sağlayan kitlenin muhafazakâr yapısı da göz önüne alınınca ortaya bu tablonun çıkması kaçınılmaz. Müzisyeniyle, yazarıyla, oyuncusuyla, heykeltıraşıyla kavga eden bir iktidar olur mu? Onlar da aslında bu yanlışın farkında ve Recep Tayyip Erdoğan bunu zaman zaman dile getiriyor. Ama çevresine halkın sevdiği, saygı duyduğu sanatçıları toplayamıyor. Zira sanatçılar biat etmez ve özgürlüklerinden taviz vermez, sanatçı kimsenin memuru değildir. Bunu içselleştiremedikleri sürece AKP’nin bu eksikliği devam edecek. Evet, saraya yakın sanatçılar var. Her dönemde de olmuştur bu. İleride tarih iktidar yanlısı sanatçılarla ilgili ne yazar bunu şimdiden kestirmek güç ama Nietzsche ne demiş “Her seçim bir kaybediştir.”

DOSTLARIMI İKNA ETMEYE ÇALIŞMAKTAN YORULDUM

Müyorbir’in (Müzik Yorumcuları Meslek Birliği) başkanlığını yürütüyor ve sorunlar için sanatçılarla birlikte çözüm üretmeye çalışıyorsunuz. Ferhan Şensoy, “Çok faşist bir yağmur yağıyor kocaman bir şemsiyenin altında toplanma zamanı” demişti. Birlikte hareket etmek neden önemli? 
Türkiye’de demokrasi tam olarak hayata geçmediği için insanlar, örgüt, eylem, direniş, kitle, grev, vb gibi sözcüklerden kaçınıyor. Bunların hepsi neredeyse yasadışı olarak kazınmış bilinçaltlarına. Eylem deyince banka soygunu, direniş deyince ölüm oruçları geliyor akıllarına. Bunun demokratik bir hak olduğunu bilmiyorlar. Zira bu anayasal hakları kullanmak terörle, şiddetle, devlet düşmanlığıyla özdeş olarak gösteriliyor. O zaman ne oluyor? En ufak bir demokratik hakkını kullanmak isteyen işçi, memur, öğrenci yerlerde sürüklenerek gözaltına alınıyor.

Müzik dünyası da böyle. Aslında kamuoyu oluşturmak açısından çok büyük bir gücümüz var ama müzisyenler de bu baskılar sonucunda, konserlerimiz iptal edilmesin, işlerimiz bozulmasın diye kendilerini ilgilendiren konularda bile ortak hareket etmiyorlar. Konser yasaklarına, festival iptallerine bile tepkilerini bireysel olarak koyuyorlar ortak bir metne imza atmıyorlar. Ben açıkçası yoruldum müzisyen dostlarımı ikna etmeye çabalamaktan. Zira değişen bir şey yok onların cephesinde. Birlikte, ortak çıkarlarımız için hareket etmek önemliydi ama bunun gerçekleşmesi ne yazık ki mümkün görünmüyor.

Sanatçılarla birlikte hareket ederek ne tür kazanımlar elde ettiniz?
Tüm sektör paydaşlarıyla pandemi döneminde –mecburen– ortak hareket edebildik. Meslek Birlikleri, müzikle ilgili dernekler, vakıflar, federasyonlar ve Müzisyenler Sendikası olarak. Ama bu da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çağrısı ve yaptırımları sayesinde oldu. Bakanlıktan söz etmişken –bazı insanlar kızacak ama– yaklaşık on senedir meslek birliği başkanlığı yapıyorum. Şu anda –Mehmet Nuri Ersoy’un bakanlığı döneminde yani– gerek bakanlık gerekse Telif Hakları Müdürlüğü ile müzik sektörü adına çok önemli işlere imza attık. Sayın Bakan da dünyada telif toplayan ülkeler arasında son sıralarda olmamızdan rahatsız. Umarım işbirliğimiz devam eder ve eser sahipleri ve yorumcuların telif gelirlerini dünya standartlarına çıkarabiliriz.

Siz aynı zamanda tiyatro müzikleri de yapıyorsunuz. Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen İki Efendinin Uşağı oyununun müziklerini yaptınız. Şahları da Vururlar oyununun müziklerini yapıyorsunuz. Tiyatro direnişin en önemli alanlarından biri. Müziğinizin tiyatroyla yaşaması nasıl bir duygu ve tiyatro sizi nasıl besliyor?
Zaten profesyonel müzisyenliğimiz Levent Kırca’nın Kadıncıklar isimli oyununa müzik yapıp sahnede canlı olarak icra etmemizle başladı. Tam 40 yıldır aralıklı da olsa tiyatro müziği yapıyoruz. Ben her müzisyenin tiyatroya kıyısından köşesinden bulaşmasını öneririm. Zira tiyatro kocaman bir çark ve siz bu çarkın dişlilerinden birisiniz. Antre kaçıramazsınız, replik atlayamazsınız ve de zamanlama çok önemlidir tiyatroda. Bize çok büyük bir sahne deneyimi kazandırmıştır. Şu anda Fuat Güner’in müziklerini yaptığı, Ferhan Şensoy ustamızın yazdığı Şahları Da Vururlar oyununun şarkılarını sahnede Nejat Yavaşoğulları ile birlikte icra ediyoruz. İki Efendinin Uşağı isimli oyuna Gökhan’la birlikte yaptığımız müziklerle “Afife Jale En İyi Sahne Müziği” ödülünü aldık. Geçtiğimiz sene de Devlet Tiyatrosu’nun Tangopera isimli müzikale yine Gökhan’la birlikte 22 yeni şarkı yaptık. Bu sene de Tiyatro Kalemi’nin “O Bu Şu” ve Fabrika Sanat’ın İnsan Müsveddesi isimli oyunlarının müziklerini yaptım. Tiyatro bizi belki de en çok besleyen sanat dalı.

BAZI SANATÇILARIN ÜSTÜ ÇİZİLDİ

Son olarak farklı meslek gruplarında yaşanan itibarsızlaştırmaya ilişkin düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. Doktorlar, öğretmenler, gazeteciler… Listeyi uzatabiliriz. Peki, sanatçılarda bu durum nasıl yaşandı?
Bizi en çok üzen tabirimi mazur görün bazı sanatçıların üstünün çizilmesi. Sırf iktidarla aynı görüşte olmadığımız için devletin etkinliklerinde yer alamıyoruz. Devletin resmî televizyonuna çıkamıyoruz. Birçok festivale katılamıyoruz. Ama burada cezalandırılan sadece biz olmuyoruz. Edip Akbayram’ı, Hüseyin Turan’ı, Moğollar’ı seven, dinlemek isteyen, devletin resmî televizyonu TRT’nin kanallarında görmek isteyen vatandaş da cezalandırılıyor.