Engin Günay son romanında, okurun bakışını ütopya yoluyla insan ilişkilerinin eşitlik, adalet ve ortaklık temelinde farklı bir yaşam tarzına dönüşebilme umuduna çeviriyor.

Çağdaş bir Odysseia
Engin Günay

Nergis PAMUKOĞLU DAŞ

Engin Günay'ın Göçer Dünya - Yavana adlı romanı (2021, NotaBene Yayınları) başlığının da işaret ettiği gibi Arşipel Dünyası'nı coğrafi, tarihsel ve kültürel tüm boyutlarıyla gözlerimizin önüne seriyor: Göç, göçmenlik, kaçış, sürgün, sürgünde yaşam gibi konular da bu geniş bağlam içinde edebi tartışmanın odağına yerleştiriliyor.

GÖÇER DÜNYA - YAVANA

Engin Günay

NotaBene Yayınları, 2021

Romanın alt başlığı Yavana, anlatıcı karakter Salman'ın Ege kıyılarında bir sahilde bulduğu yardım çağrısındaki imzanın sahibi olan kadının adından geliyor: Yavana Khatun. Su geçirmez bir naylon zarfın içinde, balık ağıyla sarmalanmış, bir kafatası büyüklüğündeki köpük maddesine suda batmayacak şekilde bırakılmış, İngilizce yazılmış bir not çıkıyor zarfın içinden. Notun yanı sıra üzerinde kadın ile oğlunun birlikte çekilmiş fotoğrafları. Notta şunlar yazılı:

“Biricik amacım oğlum Zero'nun hayatını kurtarmak, o yaşamalı. Lütfen bize yardım edin.” Bunu Salman'ın anlayamadığı bir dilde yazılmış bir cümle daha izler. Salman kadın ile oğlunun fotoğraf karesindeki bakışlarını okuyarak anlamlar çıkarmaya çalışır:

“Fotoğraftaki kadının bakışları insanı içine çekiyor, bir yerlere götürmek istiyor gibiydi. (…)  Kadın doğululara has esrarengiz bir güzelliğe sahipti; siyah düz saçları, zeytuni esmer teni, insanı içine doğru çeken koyu kahverengi gözleri ile kırmızı dolgun dudakları büyüleyiciydi. Bakışlarında belki eski zamanlardan kalma hüzünlü bir dinginlik ile derin bir acının tuhaf karışımı okunuyordu. Yanındaki erkek çocuğu yedi sekiz yaşlarında görünüyordu, fakat onun bakışları hiçbir anlam ele vermiyordu.“

Bu yardım çığlığıyla romanın olay örgüsü anlatıcı Salman'ın bakış açısından açılmaya başlar. Roman dört ana bölüme ayrılır: Ana Kara, Ada, Yüksek Güvenlikli Bölge, Ada'ya Dönüş. Bu noktadan itibaren roman iki düzeyde sürer; bir yandan geniş bir coğrafya üzerinde yaşayan tüm ülkeler ve kültürleriyle Arşipel dünyası, diğer yandan Yavana ve oğlu Zero'yu kurtarma istenciyle Salman'ın izini sürmeye başladığı bu coğrafyadaki göçerlerin tüm kaçış rotaları ve trajik yaşam öyküleriyle. 

Okurun merakını kamçılayan mitolojik ve tarihsel temalar da anlatıda kurgusal ve gerçek olgular ile iç içe örülür. Hayali, tarihsel ve gerçek mekânlar birbirine karışır, ikinci bölümde olduğu gibi Roma İmparatorluğu dönemindeki adıyla Turicum, Yüksek Güvenlikli Bölge başlığıyla distopik bir atmosferde anlatılır. Alt bölümler, tarihselliğe ve mitlere gönderme yapan adlandırmalar okuyucuyu meraklı bir okuma macerasına hazırlar ve romanın akışı okurun ilgisini sonuna kadar canlı tutar.

Salman, Yavana ile oğlunun izini sürerken geçtiği Ege'nin karşı kıyısındaki Ada'da romanın diğer karakterleriyle karşılaşır: Afrika'nın doğusundan, batısından, Sahra Altı'ndan, Hint denizinden, Himalayalar'ın eteklerinden, Afganistan'dan, Suriye'den Avrupa'ya ulaşmak için yollara düşmüş göçerler ile kendilerini onlara yardım etmeye adamış bir grup gönüllü ile tanışır.

Romanın merkezindeki figürlerden biri Aleppolu Usta; antik diller uzmanı bir bilge, kaligrafi ve minyatür ustasıdır. Ada'daki dükkânı roman karakterleri için bir buluşma, tanışma mekânıdır. Salman'ın Yavana'nın yardım notunda anlayamadığı dildeki cümleyi Aleppolu Usta çözer; not Sanskritçe yazılmıştır ve İngilizce nottakinin aynıdır. Bu dilde yazabilen bir kadının özel bir kişilik olması gerektiğini açıklar Salman'a. Yavana ismi de Sanskritçede yürümek, yürüyüp gitmek anlamına gelmektedir. İsmin anlamıyla beraber tarihi ve kültürel unsurların büyüsü de metnin içine akar.

Ege'nin karşı kıyısındaki Ada'da, Göçer Köyü'nde akşamları bir ateşin karşısında toplanan roman karakterlerinin yaşam öyküleri romanın akışı içinde sıkıca örülür ve açılarak devam eder. Dayanışma ruhu ve insani değerler sistemine dayalı yeni bir yaşam tarzı bir güven ilişkisi içinde oluşmaya başlar ve okuru da içine çeker. Coğrafi ve tematik öğeler Batı edebiyatı ve kültür geleneğinin doğum yerine de işaret eder: Homeros'un Odessa'sı Salman'ın içinde hareket ettiği coğrafya, Arşipel Dünyası ile örtüşür. Bu düzeyde reel olanla olmayanın, Mitos ile gerçekliğin sınırları belirsizleşir. Göçer Dünya siyasal sınırları ve duvarları, kültürler, ülkeler ve diller arasındaki engelleri aşarak insansal varoluşun ve insanı insan yapan değerlerin algılanmasını, doğanın ve yaşamsallığın unutulmuş algısını, doğanın bir parçası olduğumuz bilgisini hatırlatır. Tam da bu nedenle Salman daha romanın girişinde modernleşmenin sonucu olan bireyin yabancılaşmasına, kaybolup giden kök bilgiye dikkat çeker:

“Deniz ve kara, birbirinin zıddı iki farklı kütleydiler. Kara sabitti -en azından kısa zaman dilimleri içinde bakıldığında öyle görünüyordu- denizse anlık olarak değişebilen bir kütle; her daim hareket halinde, kıpır kıpır, değiştirme ve dönüştürme gücüne sahip olandı. Denizin binbir türlü hali vardı. Kâh azar kudurur, kâh sütliman olur insanın önünde uysalca uzanırdı. Karaya ve karadakilere karşı tümüyle kayıtsızdı o. Kendi başına, kendinde bir varlıktı. Tamamen böyle miydi, onu zaman zaman azdırıp çileden çıkaran rüzgârlar değilse neydi? ... Deniz gözlüğünü takarak sahil boyunca yüzerken denizaltı çayırlarını, henüz nesli tüketilememiş balıkları, istiridyeleri, kestaneleri, deniz yıldızlarını seyretmek başka bir alemde yaşadığı duygusunu veriyordu. Kendisini de onlardan biri, Gezegen'de yaşayan bir canlı türü olarak hissedebiliyordu.”

Yavana ile Zero'nun izini sürerken çok farklı karakterlerin insani yaşam öykülerinin nasıl birbirleriyle ilişkilendiğini izleriz. Ama aynı zamanda güncel siyasi iktidar ilişkilerinin, geçmişe uzanan boyutlarıyla sömürgeciliğin insan onurunu yaralayan kötülükleri, her boyutuyla adaletsizliği, yeryüzünde insanın ve doğanın acımasızca sömürülmesi güncel ve tarihsel boyutları içinde gözlerimizin önüne serilir.

Ütopya ile Distopyanın yer yer içiçe geçtiği romanda Ferdinand Braudel'in dev eseri Akdeniz Dünyası'ndan bir kavram; Transhumana da metnin içine dahil edilir. İnsanın yeryüzünde sürekli dönüşüm halindeki yaşam alanlarını oluşturma çabası. Böylece okurun bakışı ütopya yoluyla insan ilişkilerinin eşitlik, adalet ve ortaklık temelinde farklı bir yaşam tarzına dönüşebilme umuduna çevrilir.