Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü isimli kitabında, egemenlerin muhalefetten değil, ciddiye alınmamaktan çekindiklerini savlar. Bu yüzden yeni bir cahiliye döneminin habercisi olan...

Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü isimli kitabında, egemenlerin muhalefetten değil, ciddiye alınmamaktan çekindiklerini savlar. Bu yüzden yeni bir cahiliye döneminin habercisi olan 'Bilgi Çağı'nın muktedirleri, enerjilerinin büyük kısmını muhalefetle mücadeleden ziyade makul muhalefetin inşası için projeler geliştirmeye kanalize ediyorlar.

Türkiye medyasında son yıllarda geçer akçe olan 'muhaliflik' halinin üs-tünkörü bir analizi bile, yukarıdaki iddianın bir komplo teorisi olmadığının açık bir kanıtı değil mi sizce de? Ve ne yazıktır ki, ülkedeki gazete tirajları da, şimdiki siyasal İslamcı iktidara yakınlığından kimseciklerin sual edemeyeceği yayınların ya da onların halkla ilişkiler departmanhğını üstlenenlerin 'ceberut devlet' ve 'demokraaasi...' gibi söylemlerinin halkın nezdinde kabul gördüğünü açıkça gösteriyor.

Çağdaş Avrupai tasarımının yanında, hoşgörüsünün kanıtı olarak istihdam ettiği Elif Şafak, Selim İleri ve Alev Alatlı gibi yazarlarıyla 'ezber bozma' çalışmalarını sürürden Zaman örneğin. Gündemin kan kırmızı rengi karşısında, en ağır makyajın bile kifayetsiz kalması gerekirken, gazetenin tirajı her geçen gün artıyor. Belli ki gazetenin haber dilinin evrensel ilkelerine ve çok sesliliğe (hadi, Alev Alath'nın son yazısına uyguladıkları sansürü şimdilik es geçelim) dair biçimsel vurgusu okurların gözlerini kör ediyor; medya eleştirmenlerinin oklarını da savuşturuyor.

Peki, yalnızca türban üzerinden seksen küsur yıllık statükoyu kırmaya çabalayan Zaman'ın, benzerlerinin ve kuyrukçularının, kamu yayıncılığının ilkelerine sadakatleri ve militan demokratlıklarının sınırları nelerdir? İzmir'de bir polis memuru tarafından tek kurşunla öldürülen Baran Tursun'un dramı, neo-demokrat gazetelerimiz için haber değeri taşır mı mesela? Takip ettiğimiz kadarıyla taşımıyor. Üstelik davanın geçtiğimiz günlerdeki duruşmasında bir tanık polis memurunun ifadesi hâlâ sıcacıkken: "Olay gecesi silahını ateşleyen polis Oral Emre Atar, ayakta, araca nişan alarak, 13-14 metreden ateş etti" (Bir-Gün. 22.02.2008)

Haklısınız, mantosunun yırtmacını bir karış uzatamamanın mağduriyetini yaşayan genç kızlarımızın dramı bu haberi atlatır. Demokrasi, gencecik bir delikanlı sokak ortasında devlet eliyle yargısız infaz edildiğinde değil, kılın tüyün mahremiyeti tartışma konusu edildiğinde zedelenir. Cizre'deki gösterilerde yaşamını yitiren Yahya Menekşe'nin eylemcilerden birinin attığı taşla öldürüldüğüne dair 'resmi açıklamayı' sorgusuz sualsiz ha-berleştirenlerin zihniyetinde devleti ce-berutlaştıran yegâne gerekçe, laiklik hassasiyetidir. Oysa Adli Tıp'ından tutun da, mülkü amirlerin ve nihayetinde devletin sorumlu olduğu bu skandalin, en geri demokrasilerde bile ceberutluk olarak nitelendirileceği aşikârken.

"Adli Tıp raporunda panzer ezdi diyor... Menekşe'nin polis ve medyanın önemli bir çoğunluğu tarafından öne sürüldüğü gibi 'Göstericilerin polise attığı taşın başına isabet etmesi sonucu' ölmediği de kesinlik kazanmış oldu."
(Taraf. 22.02.2008)

Geçen hafta diyor ki bölümünde konuyla ilgili olarak ele aldığımız Fox Haberin ve diğer yayın organlarının, en azından bir hata yaptıklarını açıklamalarını beklemek hakkımız değil mi? Medyanın tersane ölümlerine kayıtsızlığı, savaş çığırtkanlığı derken, takdir edersiniz ki bu liste uzadıkça uzar. 'Bir kolektif delilik hali yaşıyoruz, bu da geçer elbet' diye düşünerek içimizi rahatlamak da mümkün elbette. Ama inanın suskunluk sarmalı bu denli derinleştikçe işler daha da çığırından çıkacak. Gericilerin, faşistlerin dayatmaları yeniden tanımlanan demokrasi kılıfıyla kurumsallaşacak.

Çapulcu demokrasinin havarilerinin yüzüne, demokrat değil şarlatan olduklarını haykırmanın, suçlarına ortak olmayacağımızı ilan etmenin tam zamanıdır. İşe, söz konusu yayınların tirajlarına türlü gerekçelerle yaptığımız katkılar üzerine düşünerek başlayabiliriz belki.

* * *
...DİYOR Kİ:
"Hem korkak hem geveze!' Türk Ordusu kara harekatı yaparsa müdahale ederiz' diyen Kürt yönetimi lideri Barzani, Mehmetçik' i görünce sesini kesti. Barzani sözcüsü Dizayi'ye dün şu açıklamayı yaptırdı:' Peşmergeye Türk askeriyle çatışma emri kesinlikle verilmeyecek'" Posta
Kürt yönetiminin sağduyulu kararından son derece rahatsız olan posta, tahriklerini sürdürüyor. Öyle ya, savaş olmazsa, ölen de olmaz; o zaman hali nice olur, Türkiye'nin en çok satan gazetesinin.

* * *
MEDYAZADE
İNTERNET üzerinden yayın yapan Haber7 isimli haber sitesini dikkatle takip ederim. İki gün önce bu sitede okuduğum ibret verici bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. 'İşte terörist PKK'nın gerçek yüzü' başlıklı haberi açınca hain terör örgütünün hainliğine dair çarpıcı bir gerçekle daha karşılaştım sevgili okurlar. Meğer ordumuzla çatışmaya çalışan (onlar kim ki bizimle savaşacak) PKK Moskofları (bu tanım da haber 7 yorumcularından birine ait.) öldürülen teröristlerin üzerine bomba yerleştirerek Mehmetçiğimize tuzak kuruyorlarmış. PKK'lıların kimliğine ve niyetine dair kafalarımızdaki soru işaretlerini gideren bu habercilik örneği karşısında izninizle şapka çıkartmak istiyorum. Hainliği, nefreti görüyor musunuz efendim? Gören de savaş var sanacak. Bir barış harekâtına bile böylesi sert refleks gösteren teröristleri tüm milliyetçi muhafazakâr gazetecilerin gücü adına lanetliyorum. Durun bakalım daha neler öğreneceğiz? Valla artık bu sözde teröristlerin sözde silahlarının sözde mermi atmadığını, ölen askerlerimizin de sözde değil gerçekten öldüğünü duysam şaşırmam.