Geçen hafta, Agrilla’nın (Alaçatı) kültürel ve tarihsel kökenleri üzerinden giderek, coğrafyayı tanımlamaya çalışmıştım. Günümüze gelindiğinde ise manzara biraz daha farklı. Türkiye...

Geçen hafta, Agrilla’nın (Alaçatı) kültürel ve tarihsel kökenleri üzerinden giderek, coğrafyayı tanımlamaya çalışmıştım. Günümüze gelindiğinde ise manzara biraz daha farklı. Türkiye ve dünya turizminin odaklandığı, magazin basının dilinden düşürmediği Alaçatı’nın, giderek yükselen değeri, kuşkusuz ‘Windsurf’ sözcüğünün dolaşıma girmesiyle eş zamanlı. Yakalanan sıkı rüzgârla hızın doruklarına erişilen koyun, derinleşmemesi, her yerinin kum oluşu, coğrafi çekiciliği artırmaktadır. 2000’li yılların başında birkaç meraklı ve gönüllü sörfçünün girişimi, profesyonel birimlerin oluşmasına sebep olur.

Geçen ay yapılan, PWA Dünya Salolom Windsurf Şampiyonası’na, 35 ülkeden 92 sporcu katılmıştı. Mavinin üzerindeki onlarca yelkenin görüntüsü ilginç ve benzersizdi. Masalsı denebilecek, gerçekle-gerçek dışı arasında bir salınımda gidip geldiğimi belirtmeliyim.

İlerleyen organizasyon, uluslararası medyanın ilgisi ve en önemlisi izleyicinin gösterdiği ilgi, Türkiye gerçekliğim konusunda şüpheye düşmeme neden oldu. Türkiye’de bir spor; coğrafyanın doğru kullanımıyla gelişiyor, merkezin civarındaki profesyonel plajlar yaşam alanlarını olumlu yönde geliştiriyor ve yeni bir tür turizm biçimi doğuyor! Genelde, yüksek sermayelere devredilerek, tatil köyüne dönüşen parselleşmiş sahillere alışmış olan bizler için bu tür bir örgütlenme sanırım bir ilk...

Dar sokaklarda yürürken, kulağıma çalınan tango ritimlerini takip ediyorum ve bu kadarı da fazla dedirtecek görüntü karşımda duruyor. Yelkenli logolu tablada, Çatı Sanat Galerisi yazıyor. Taş duvarlara asılı tanıdık tablolar, meraklı gözler tarafından dikkatle inceleniyor. Broşür isteyenler, galeri sahibinden bilgi alanlar vs. şaşkınlıkla içeri giriyorum. Akdeniz’e özgü rahatlık galeriye de hâkim. Güneş banyosundan çıkan yüzler, resimleri inceliyor, sanatçılarla sohbet ediyor. (Burası yozlaştığı iddia edilen Alaçatı!)

Sanatla kurduğumuz sakat ilişkinin, sosyal/ekonomik/kültürel bağlamlardaki yansımaları yüzyıllık sorunumuzken; takı tasarımı, hediyelik eşya, bitkisel ürün, restoran, bar ya da kafe açmak varken, galeri açmanın ülkemiz adına iddialı bir tutum olduğunu kabul etmeliyiz. Neslihan Gözen, bölgedeki yel değirmenlerinden mi etkilendi bilinmez, ‘Don Kişot’vari tavrıyla, 2003 yılında binayı dönüştürmeye başlar. Alaçatı’nın merkezindeki asırlık taş binanın gazoz fabrikasından başlayarak meyhane, lokanta ve mandra ile devam eden seyri, sanat galerisi olarak noktalanır. Melih Balcıoğlu ile kurulan ortaklık, galerinin beş yıllık yol haritasını çizer.

Çatı Sanat Galerisi, ilk olma özelliğini koruyarak, geçen süre içinde 100’den fazla sanatçının yaklaşık 1200’ün üzerinde resim, heykel ve seramiğini, izleyiciyle buluşturur.

Giderek ve güçlenerek bir ‘nokta’ya dönüşür.

Geçen hafta açılışına denk geldiğim, sezonun ikinci dönem karma sergisi. Küratörlüğünü, Melih Balcıoğlu ve Neslihan Gözen’in birlikte yaptıkları sergide Ertuğrul Ateş, Özlem Kalaycıoğlu, Devrim Erbil, Hülya V. İkizgül, Ebru Akkamış, Vedat Örs ve İbrahim Çiftçioğlu’nun resim, baskı, seramiklerden oluşan işleri, gözü yormayacak şekilde galerinin alt ve üst katına yerleştirilmiş. Alaçatı’nın turistleri ve yerlilerinin verdiği olumlu tepkilerden hareketle bu sergininde diğerleri gibi iddialı ve keyifli geçeceğini söyleyebilirim. Sergi eylül sonuna kadar izlenebilir...

Çatı Art Galery Mektep Sokak. No: 11 35960 Alaçatı İzmir 0232 716 66 30