“Ben şarap içerim Muhalifler soldan sağdan; "İçme! Şarap dinin düşmanıdır" derler.

“Ben şarap içerim
Muhalifler soldan sağdan;
"İçme!
Şarap dinin düşmanıdır" derler.
Mademki;
Şarabın din düşmanı olduğunu öğrendim,
Vallahi içerim, billahi içerim
Helaldir düşmanın kanını içmek.”

 “Dur, hızlı okudun anlayamadım.. Kim yazmış bunu?”  diye soruyor bizim ufaklık.  “Ömer Hayam.. 12. yüzyılda yaşamış İranlı şair, düşünür, matematikçi..”  “Eee?”  “E’si.. git bak bilgisayarına, bakalım neler bulacaksın?!”  İş çıktı ya, “Offf...” çekiyor. Yükleniyorum ben de: “Armut piş, ağzıma düş?”  Kalkıyor yerinden: “Tamam, tamam..”
İkinci kadehimi doldururken geliyor elinde bir çıktıyla.. “Vay canına, çok önemli bir adammış, bak özet yaptım.”  “Bayılırsın her işin özetine.. Neymiş?”  Şöyle bir kırgınca bakıyor önce ve başlıyor okumaya: “Hayyam’ın rubailerinde.. Ne bu rubai? Ha, demin okuduğun?”  “Evet.. Dinleyelim..”  Sürdürüyor: “ Dünya, var oluş, Allah, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir.. Dünyayı, insanı, var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; bu nedenle de çağını aşarak "evrenselliğe" ulaşmıştır..  İslam dünyasında düşünce ve aklı reddeden bir yapının oluşması, İslam coğrafyasında siyasi iktidar mücadelesi, toplumsal sınıflar arasındaki mücadelelerde iktidarların geniş halk kitleleri üzerinde otoritelerini koruyabilmek adına dini kullanması..”  “Dur! Burayı ağır ağır oku bir kez daha..”  “Nereden?”  “Geniş halk’tan..”  Sözcükleri içinden tarayarak buluyor: “Geniş halk kitleleri üzerinde otoritelerini koruyabilmek adına dini kullanması neticesinde adeta "yobazlığın" iktidara oturtulması..”  Duraksıyor. “Gene karıştırıyorsun kafamı..” diyor.  “Doğrudur.. Sonra?”  Atlaya atlaya gidiyor: “Ömer Hayyam gibi insan aklına ışık tutmaya çalışmış birçok düşünürün "sapkın" ilan edilmesine ve Hayyam’ın şarap ve zevk düşkünü olarak anlaşılmasına sebep olmuştur. Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır…”  Aramıza giren sessizliği bozuyor ve elimdeki kadehi uzatıyorum: “Hadi ufaklık, çek bi fırt..”  “Bu, bu şarap..”  “Hadi uzatma, iç..”  “Ama ben çocuğum ..”  “Yaa, ne demezsin!”  “Ortaokula gidiyorum. Nasıl içerim? Beni Hayyam’la karıştırdın galiba?”  Yesinler senin o bulucuklu (esprili) konuşmanı. “Al minik bir yudum.”  “Hem yasaklanacak dedin içki..”   “Ben demiyorum, AKP diyor bunu.. İçki içme yaşını 24'e çıkarmaya çalışıyorlar.. Özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik bir yaklaşım değil mi bu sence? 24 yaşından önce içki içme özgürlüğün yoksa, bilmem daha ne özgürlüklerin de “yoktur “ anlamı çıkmaz mı bundan?  Ama yirmi dördüne gelmeden oy kullanma özgürlüğün var, silah ruhsatı alabilme özgürlüğün de.. Yediklerinden içtiklerinden sayrılanmada, havadan topraktan sudan şifayı kapmada özgürsün.. Paran yoksa beslenememe, okuyamama, ve daha binlerce sayılası nedenlerden çıldırabilme özgürlüğün var.. Bunlar var da,  bir içme özgürlüğün yok ha!?”  “Gene dertlendin.. Şarap yaramıyo sana.. Başkalarını bilmem ama, benden içki yasak sana!”  Azar da azar. İki kadehi çok görüyor:  “Neden içiyorsun ki bu kadar yaa?!”  “Yanıtım Hayyam’la olacak ufaklık”:

“Çekmeyiz aşağılık dünyanın gamını
Özleriz gül rengi şarabın canını
Şarap dünyanın kanı dünya ise kanlımız
Niçin içmeyelim kanlımızın kanını..”