Doç. Dr. Sinan Alper, “Bağımlıların aileleri de ‘kötü yola düştüğünü’ düşündükleri çocuklarına yeniden bir ahlaki pusula sağlayacak, onların hem bedenlerini hem de ruhlarını temiz tutacak bir yer arayışı içine girdiklerinde çaresizlikten dolayı bu cemaat ve tarikatlara yöneliyor olabilirler” diyor.

Cemaatleri seküler oluşumlar yenebilir

İsmail Arı

12 Eylül 1980 darbesinden ardından cemaat ve tarikatlara alan açıldığı ve bu yapıların AKP döneminde altın çağını yaşayarak palazlandıkları herkesin malumu. Yaşar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümünden Doç. Dr. Sinan Alper’e insanların neden cemaat ve tarikatlara yöneldiğini, cemaatlerin toplumu şekillendirmekteki etkisini sorduk.

Alper, insanların belli ihtiyaçlardan dolayı bu cemaatlere sığındığı belirterek, “İnsanların hem bir gruba, cemaate ait hissetme hem de ahlaki pusula ihtiyaçlarını karşılayan seküler oluşumlar cemaatlerin etkisini kırabilir” diyor.

İnsanlar cemaat ve tarikatlara neden yöneliyor? Neden cemaat ve tarikatların binlerce müridi var?
Günümüzde dinsel cemaatler önemli siyasi ve ekonomik aktörler aynı zamanda. Dolayısıyla bu yapılara tamamen pragmatik sebeplerle yaklaşanlar da mutlaka vardır. Ancak ben bir sosyal psikolog olarak, hangi psikolojik faktörlerin insanları cemaat ve tarikatlara yönelttiği kısmına odaklanarak cevap verebilirim. Öncelikle, bir insanın kendi içinde yaşadığı, belli inançları ve değerleri içselleştirdiği bir süreçten bahsetmiyoruz sadece. Bunu hiçbir gruba katılmadan evde kendiniz de yapabilirsiniz. Cemaat ve tarikatların önemli özelliği bunların sosyal gruplar olması. Siz sadece dünya görüşünüzü değiştirmiyorsunuz, aynı zamanda bir gruba katılıyorsunuz, o grupla aidiyet kuruyorsunuz. Bir gruba ait hissetmenin, o grup üzerinden bir kimlik oluşturmanın çok önemli psikolojik işlevleri var. Kendimizi bir yere ait hissetmek ve algıladığımız, yani aldığımız ve alacağımızı düşündüğümüz sosyal desteğin yüksek olması insan psikolojisini genelde iyi yönde etkiler. Hatta öyle ki, bazı çalışmalar dinsel cemaatlerin insanlar üzerindeki etkisindeki en önemli rolün, bir cemaat olarak beraberce bir şeyler yapmak olduğunu gösteriyor. ABD’de yapılan çalışmalarda, yeni bir cemaate katılan insanların en keyif aldıkları şeyin topluca yapılan ibadetler olduğunu gösteriyor. Yine başka bir çalışmada, kiliseye gitme sıklığının daha uzun yaşamayla ilişkili olduğu bulunuyor. İşin ilginci, bunun Hıristiyan inancına ne kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunuzla bir alakası yok. Size psikolojik açıdan esas iyi gelen şey inancın kendisi değil, topluca yapılan ibadete katılarak kendinizi bir gruba ait hissetmeniz yani. Cemaat ve tarikatlar da bu beraberliğin büyüleyici etkisinin farkında ve bunu sonuna kadar kullanıyor. Zikir törenleri bunun en klasik örneklerinden biri. Aynı anda hareket etmenin, aynı ritme uygun şekilde aynı anda şarkı söylemenin o grup üyelerini duygusal olarak daha fazla birbirine bağladığı, bu tarz etkinliklerden sonra grup üyelerinin birbirine daha fazla güvendiğini gösteren çalışmalar vardır.

Cemaat ve tarikatlar toplumu nasıl etkiliyor? 
Bir grupla aidiyet kurmanın kaçınılmaz bir yan etkisi vardır: Ait olduğunuz bir iç-grubunuz varsa, diğer bütün gruplar da sizin dış-grubunuzdur. Kendinizi ve sizin gibileri kapsayan bir daire çizdiğiniz zaman, dairenin dışındakileri de kaçınılmaz olarak dışlamış oluyorsunuz. Ancak konu sadece kendi grubunuzu diğerlerinden ayrıştırmakla bitmiyor. Aynı zamanda sizin cemaatinizin diğerlerinden daha iyi olduğuna inanmak zorundasınız. Öteki türlü, “sizin ait olduğunuz gruptan daha iyi bir grup varsa siz neden orada değilsiniz” diye sorarlar. Bu katı kimliklenme hali, insanları hayatı siyah-beyaz görmeye itiyor. Sizin cemaatiniz veya tarikatınız sütten çıkmış ak kaşık, diğerleri ise cehennemlik zebani oluyor. Bu bakış açısına sahip olan birisinin kendi grubundan olanı kayırması, olmayana ise çelme takması beklenir bir şey oluyor. Çünkü kendi bakış açısına göre aslında iyi insanları yüceltip, kötü insanları güçsüzleştirerek herkesin uzun vadede iyiliğine olacak bir şey yaptığını düşünüyor.

Özellikle 1970-80’li yıllarda hızlı bir şekilde gerçekleşen köyden kente göçün cemaatlerin büyümesinde bir etkisi var mı? 
Ben Türkiye’nin göç tarihi üzerine uzman değilim, dolayısıyla sosyolojik süreçlerin yakın tarihimizde nasıl işlediğini bu konunun uzmanları tartışmalı. Ancak olaya salt psikolojik açıdan bakarsak, daha geleneksel bir ortamdan gelen insanların seküler şehir hayatında ahlaki bir pusula arayışı içinde olması anlaşılır olurdu. Çünkü dinsel cemaat ve tarikatların diğer gruplara göre önemli bir artısı, tam da neyin ahlaki neyin gayriahlaki olduğunu çok açık ve net şekilde tanımlıyor olmalarıdır. Sosyal psikolojideki bir kuramsal yaklaşıma göre, ahlak yekpare bir şey değildir ve aslında farklı boyutları vardır. Bir gruba ait hissetmek ve o gruba sadık olmak, örneğin, iyi ahlaklı olmanın göstergelerinden biri olarak kabul edilir birçok insan tarafından. Veya geleneklere, geleneksel otoritere saygılı olmak, yerini bilmek yine ahlak göstergesi olarak alınır. Bedenen ve ruhen temiz olmak yine ahlakla ilişkilendirilir. Bütün bunlar dinsel cemaatlerin ve tarikatların üzerinde fazlasıyla durduğu konular. Bunlarla ilgili kendinden emin ve net bir rehberlik sunuyor olması, insanların kafasını oldukça rahatlatıyor; neyin doğru neyin yanlış olduğu ayrımını sadeleştirerek iç rahatlatıcı bir etki yaratıyor. Bu tarz bir ahlaki pusulaya ihtiyaç duyan, nasıl davranması gerektiği konusunda kafası karışmış insanlar için bu cemaatlerin cezbedici olması anlaşılır bir durum. Cemaat ve tarikatların toplum üzerindeki etkisini kırmak için gerekli olan ders de tam burada: İnsanlar belli bir ihtiyaçtan dolayı bu gruplara sığınıyor. Bu grupları yasaklamak yerine, onların işlevini yerine getiren organizasyonlar geliştirilmesi gerekir. İnsanların hem bir gruba, cemaate ait hissetme hem de ahlaki pusula ihtiyaçlarını karşılayan seküler oluşumlar ancak cemaatlerin etkisini kırabilir.

Cemaatlerde “uçtu kaçtı” hikâyeleri olarak adlandırılan uçuk kaçık hikâyeler zaman zaman gündem oluyor. Örneğin 6 Şubat depreminin ardından bir tarikat şeyhinin depremi durdurduğuna dair bir açıklaması büyük tepki çekmişti. Bunlara insanlara nasıl inandırılıyor?
İnsanlar bir şeyhin kutsallığına inanırken, bilimsel akıl yürütme süreçlerini işleterek veya somut kanıtları analitik olarak, sorgulayıcı şekilde test ederek bu sonuca varmıyorlar. İçlerinde hissettiklerine, sezgilerine, maneviyata dayanarak bu tarz şeyleri kabulleniyorlar. Dolayısıyla en başından itibaren somut gerçeklikler üzerinden işlemeyen, çok sayıda doğaüstü olayla süslendirilmiş anlatılar kullanılan bir inanç sistemine inandıysanız, bu tarz paranormal iddialara inanmanız da oldukça kolay demektir. Her şeyden öte, inanmayı istersiniz, çünkü bu bilginin doğru olması sizin de doğru yolda, doğru cemaatte olduğunu kanıtlar. İnsanlar bu yüzden bu tarz iddiaları çok da sorgulamadan kabul eder, aksi yönde kanıtları ise görmezden gelir. Bu aslında aidiyet kurduğunuz her grup için böyledir. Örneğin, futbol taraftarları için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Ama işin içine dinsel inançlar girdiğinde, artık ruhani bir boyutta olduğunuzdan dolayı, somut gerçeklikleri toptan reddederek bu tarz anlatıları grubunuzu sağlamlaştırmak, güçlendirmek için daha rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Uyuşturucu bağımlılığı olan insanlar cemaatlere yönlendiriliyor. Hatta “rehabilite olsunlar” diye Menzil’in köyüne yönlendirilenler olduğu biliniyor. Cemaatler neden bağımlılıklarla tedavi yöntemi olarak anılıyor?
Böyle bir ilişkilendirme var ama bu şekilde cemaatlere katılan bağımlı sayısının kaç olduğuna veya bunların kaç tanesinin bu şekilde bağımlılıktan kurtulduğuna dair elimizde bir veri yok benim bildiğim kadarıyla. Belki de böyle çok az insan var veya bu şekilde tarikatlara başvuranlar bundan hiçbir yarar görmüyor olabilir. Ancak bunun yaygın bir durum olduğunu ve insanların yarar sağladıklarını düşündüğünü varsaydığımızda, bu durumu da kurulan sosyal bağlarla, sosyal aidiyetle açıklayabiliriz. Dışlanmanın, sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkiler kuramamanın insanları bağımlılığa iten faktörlerden biri olduğu biliniyor. Cemaat ve tarikatların sağlıyor gibi gözüktüğü sosyal destek, bağımlılığın o ihtiyaçlarını doyurduğundan dolayı belki işe yarıyor gibi gözüküyor olabilir. Konu yine modern hayatta insanların kendilerini bir yere ait hissetme ihtiyacına geliyor yani. Bunun yanında bağımlıların aileleri de “kötü yola düştüğünü” düşündükleri çocuklarına yeniden bir ahlaki pusula sağlayacak, onların hem bedenlerini hem de ruhlarını temiz tutacak bir yer arayışı içine girdiklerinde çaresizlikten dolayı bu cemaat ve tarikatlara yöneliyor olabilirler. Zira bu gruplar, daha önce de söylediğim gibi, tam da bunları vaat ediyor. Aynı ihtiyaçları karşılayan seküler gruplar, kurumlar ise neredeyse hiç yok.