Dotbilsarda projesi sekizinci gösteri ile sezonu kapatıyor. 'Kayıp Cennet – Cennet Yeniden' aralığında bugünün ya da tarih...

Dotbilsarda projesi sekizinci gösteri ile sezonu kapatıyor. 'Kayıp Cennet – Cennet Yeniden' aralığında bugünün ya da tarih öncesinin ya da şimdinin ya da bir fantasmanın geçit törenine tanıklık ettik. Mümkünlülüklerin ve mümkünsüzlüklerin eşiğinde çokluk tekinsiz, kışkırtıcı oyunlarda gördük gerçeğimizi.
Hep kaçtığımız o gerçek, DOT tarafından ısrarla, uzun uzun kazındı belleğimize. Meşakkatli bir yol elbette; yalnızca bir haber olabileceğine inandığımız şiddetle, denetimle, hücrelerle, ölümle yüzleşebilmek. 'İnsan' oluşumuzun çıplak gerçeğiyle karşılaşmaktansa Bilsar binasına bir feyk atarak kaçabilirsiniz. Postmodern medeni hallere, temsili tiyatrolara, gibi yapılan ve adına da gündelik HAYAT denilen pazaryerine adım atarak, sorumluluk alamayan vicdanlarınızı hep rahat tutarak kaçtığınızı sanırsınız. Çıkış yok, diyordu Guy Debord ve belirtmeliyim haklıydı!
Bu fikri, şu-ana taşıyarak düşünüyorum. Bir yerde dar uzun bir bina var. Kapısından gri-siyah ışık sızmakta. Yeraltını andıran bir hal ve içeriden kopup gelen çığlıklar. Tiyatronun yani 'insan'ın yüzyıllık çığlığı! Bu çığlık sizi bir an duraksatır, ürkütür ve vazgeçirir. Adım atmak cesaret gerektirir. Sonra kafanızı hafifçe kaldırdığınızda Tünel Meydanı ve İstiklal Caddesi ilişir gözünüze. Cadde bütün olanakları ile geceye hazırlık yapıyordur. Makyajlı kadınlar, erkekler, yanan ışıltılı lambalar, giderek yükselen müzik. Her şey sistemin albenisine hizmet eder. Cazip medeni HAYAT kurbanlarını bekler. Ve kişi çığlıkla falan uğraşmaktansa koşar adım çıkar merdivenleri, atar kendini meydana. Dayatılanları tercihleri sanarak kalabalığa karışır, hızla sıradanlaşır, gece biter.
Kişi yolun başında, o ilk karşılaşmasında, bu çığlığa kulak verebilseydi, duyabilseydi… Sesini duyabilecek, gerçeğini kavrayabilecekti. Her 'bilgi'yi öyle hap gibi yutmadan, sorgulayabilecekti…
Son oyunun sürprizi; bu benzersiz projeyi, başarılı rejisi ile gerçekleştiren Murat Daltaban’ı sahnede izleme fırsatı. Daltaban, üç yıl aradan sonra yeniden sahnede. Oyunculuk performansı, bu uzun soluklu oyunlara koyulan bir nokta gibi. Gerçek, net, cesur bir dilin her haliyle sahneye taşınması.
Belirtmeliyim başta Rıza Kocaoğlu, Cem Özeren ve Melike Güner’in kışkırtıcı oyunculuklarını kolay unutamayacağız. Sekiz gösteri boyunca oynadıkları her karakteri zihinlere kazıdılar.
'Vur/Yağmala/Yeniden'in, 34 kişilik (Ayçe Abana, Saadet Işıl Aksoy, Serkan Altunorak, Enis Arıkan, Hatice Aslan, Öykü Başar, Beste Bereket, İpek Bilgin, ?ebnem Bozoklu, Cemil Büyükdöğerli, Çağ Çalışkur, Murat Daltaban, Ece Dizdar, Gizem Erdem, Aslıhan Erguvan, Tülay Günal, Melike Güner, Veda Yurtsever İpek, Serhat Kılıç, Rıza Kocaoğlu, Alper Kul, Mürüvvet Kurt, Mark Levitas, Hakan Meriçliler, Ezgi Mola, Mert Öner, Cem Özeren, Melina Özprodomos, Uğur Polat, İbrahim Selim, Pınar Töre, Mine Tugay, Tuğrul Tülek, Gonca Vuslateri) oyuncu kadrosunun tümü başarılı. Övgüye değer performansları ve ortak çabaları ile ayakta alkışı hak ediyorlar. Üç kuşak oyuncu kadrosu ve kusursuza yakın koordinasyon.
Tercih sizin. Son oyunları ve haziran ayında yapılacak toplu gösterileri kaçırmamak elinizde. Çığlık, yüzleşme gibi sözcükler bir şey ifade ediyorsa; daha önce coğrafyamızda görmediğimiz bu tiyatro deneyimi ilginizi çekiyorsa; bir adım atın! Cennet ayaklarınızın altında…
8.Gös. 21, 22, 23, 24, 28, 29, 30, 31 Mayıs 19.00 ve Pazar 11.00
TOPLU GÖSTERİM 6,7,13 ve 14 HAZİRAN
Bilsar Binası, Meşrutiyet Caddesi No: 90 Tünel –Beyoğlu / www.dotbilsarda.org