Centilmen'de klasik bir trajedinin temel unsurları var ama bundan fazlası yok.

Centilmen’de klasik bir trajedinin temel unsurları var ama bundan fazlası yok. Ama görüntüler güzel, oyuncular çekici ve film bir atmosfer yaratmayı da başarıyor

‘Centilmen’ bir atmosfer yaratmak için çok uğraşmış, bunda az çok başarılı da olmuş ama inandırıcı bir hikâye anlatma ve karakterlerine derinlik kazandırma gibi konularda sınıfta kalmış bir film. George Clooney  ‘Aklı Havada’dakiyle (Up in the Air) benzerlikleri olan bir rolde karşımıza çıkıyor. O filmle ilgili yazıma ‘Cellatların Yalnızlığı’ başlığını koymuştum. Clooney o filmde insanların işlerine son veren dolayısıyla insanların ‘bildikleri şekliyle hayatlarını’ sonlandıran birini canlandırıyordu. Bir nevi katil ya da infazcıydı. İyi de sevişiyordu. Ama kalıcı, sürekliliği olan bir ilişkiye doğru meyledince kendi dünyası da bildiği anlamıyla çöküyordu.

ÖLDÜRMEKLE SEVİŞMEK ARASINDA DERİN BAĞ

Clooney’nin Centilmen’de canlandırdığı karakter (Jack ya da Edward) kelimenin düz anlamıyla bir cellat, bir infazcı. Kimi zaman tetiği kendi çekiyor, kimi zaman ise tetiği çekenlere silah üretiyor. İyi de sevişiyor. Öldürmekle sevişmek arasında derinlerde bir bağ olsa gerek. İkisi de bir cezalandırma aracı olabiliyor. Birinde iyi olan erkek diğerinde de iyi oluyor ama tabii sevişme kelimesi tam da uygun kelime değil. Çünkü ne zaman bu erkek kahramanlar kalıcı bir ilişkiye yönelse felaketleri oluyor. ‘Aklı Havada’da da böyle, ‘Centilmen’de de. Sevişmenin içindeki ‘sevmek’i çıkarmak gerekiyor uygun bir sözcük bulmak için.

Filmin düz hikâyesine girecek olursak: Jack İsveç’te kadın arkadaşıyla keyif çatarken son derece profesyonel görünümlü ama öldürülmeleri mantar toplamaktan birazcık daha zor olan katillerin saldırısına uğruyor. Jack bu avanakların işini kolaylıkla bitiriyor ve geriye tanık bırakmamak için ‘sevgilisini’ de öldürüyor.

TAM BİR AMERİKALI
Jack, Pavel ismli şefi tarafından İtalya’da küçücük bir kasabaya gönderiliyor. Pavel bir Rus ismi. KGB filan mı söz konusu? Jack sadece para için değil de ne bileyim, inançları içinde mi bu işlerin içine girmiş? Bilemeyeceğiz. Öte yandan filmin orijinal ismi ‘Amerikalı’ ama herhangi bir Amerikalı değil, ‘the’ Amerikalı! Yani Jack, yabancı ülkelere gidip, oralarda cinayetler işleyen ama oranın kültürüne yabancı kalan biri olarak Amerikalı olmayı tam anlamıyla temsil yeteneğine sahip.

İtalya’ya dönelim: Jack’e burada yeni bir iş veriliyor. Bir başka kiralık katil için bir silahı modifiye etmek, susturucu takmak Jack’in görevi. Bu kadar önemli bir cinayet için bu kadar önemli bir silahı üretme işi, bir otomobil tamircisindeki hurda parçalardan başka kaynağı olmayan bir adama neden verilir? Filmin saçmalıkları bitmek bilmiyor…

Bu küçücük kasabada Jack, kuzey kutbundaki rengârenk bir kelebek kadar dikkat çekici. Ama yine de peşindeki katilleri öldürmeye devam ediyor ve kimsenin aklına bu adamı soruşturmak gelmiyor. Oysa kasabanın papazı derhal katilin kim olduğunu tahmin ediyor. Ama bu günahkâr papazın varoluşsal dertleri arasında cinayet yok.

POLİTİK GÖNDERMELER

Jack kasabada susturuculu silahı üretirken, kasabanın en güzel orospusuyla da yatmaya başlıyor. Orospular bir pezevenge çalışmadıkları zaman bile, kendilerine ait değiller. Onlar her erkeğin kadını; kutsal rahibeler, kraliçeler ve prensesler gibi herkese aitler. Jack’in öldürme ve sevişme sarmalında, Kral Ödipus’tan izler bulmak çok zor değil.

Tabii ki Jack’in sonu da trajik oluyor. Jack’in bir ilgi alanı var: kelebekler. Bu nedenle kendisine Bay Kelebek diyor filmdeki kadınlar. Akla hemen “Madame Butterfly” operası ya da Cronenberg”in “M. Butterfly”ı da geliyor. Jack, kendisini sevdiği sandığı adamın ihanetine uğrayan Bay ya da Bayan Butterfly mı? Bu aldatan da patronu Pavel mi? Böyle de düşünülebilir ama buradan pek de bir anlam üretmek mümkün gözükmüyor bana.  
 

Politik göndermeler konusunda da fazla düşünmenin manası yok. Kısacası klasik bir trajedinin temel unsurları var ‘Centilmen’de ama bundan fazlası  yok. Hikâyenin yalap şaplığını da sineye çekmek gerekiyor. Ama görüntüler güzel, oyuncular çekici ve film bir atmosfer yaratmayı da başarıyor. Bunlar yeter denilebilir.