Yıllardır merak eder dururum, hemen hemen her İngiliz Dili Edebiyatı bölümünde okutulan, bu tür listelerinin gediklisi ve tam 141 yıl önce yazılmış bu kitap neden Türkçeye çevrilmez

Çevril(e)meyen kitapların bekleme listesi

ESRA TANRIBİLİR / @esratanribilir

“A kitabını bulamıyorum”, “B kitabının baskısı bitmiş”, “Z kitabı ne zaman çevrilecek”, edebiyatla biraz haşır neşir herkesin aşina olduğu cümleler. Ben de bu konuda dertli olanlardanım. Tabii ki halihazırda Türkçeye çevrilmiş her metni okumadım, maalesef zaman az ama listeler baki.

Geçtiğimiz günlerde BBC Kültür’ün yayınladığı, İngiltere dışında yaşayan seksen iki kitap eleştirmeninin (dışarıdan bir bakış tercih etmişler) oylarıyla belirlenen “En iyi 100 İngiliz Romanı” seçkisi dikkatimi çekti. Listenin başında George Elliot’un Middle March’ı var. İngiliz yazar Mary Ann Evans bu kitabı henüz kadınların kendi adlarıyla kitap yayınlatamadığı bir dönemde erkek mahlasıyla yazmış. Size tanıdık geldi mi? Gelmediyse hiç üzülmeyin, sıradan okurun bu yapıttan haberdar olmaması çok doğal çünkü Türkçesi yok. Baskısı filan bitip yeniden basılmaktan kaçınılmış da değil, hiç çevrilmemiş. Yıllardır merak eder dururum, hemen hemen her İngiliz Dili Edebiyatı bölümünde okutulan, bu tür listelerinin gediklisi ve tam 141 yıl önce yazılmış bu kitap neden Türkçeye çevrilmez. Belki gözden kaçtığı için, Hasan Âli Yücel’in kültür bakanlığı sırasında kurduğu, 1940-1946 yılları arasında faaliyet gösteren Tercüme Bürosu’nun beş yılda çevirttiği 496 dünya klasiğinin içine dahil olmadığındandır. Belki de çevrilecekler ve okunacaklar listelerinin sürekli artması gibi çevrilemeyen ve okunamayanlar listelerinin artmasını da normal karşılamak gerekiyor. Kuşkusuz, Kanon’a yeni kitaplar eklendikçe eskilerden bazılarının çıkması da kaçınılmaz. Edebiyat eleştirmeni Harold Bloom bu durum için, “Her çağ repertuvardan bir şeyleri siler,” diyor. İnternet çağının repertuvardan ne kadar çok kitap sildiğini ise ben ekliyorum.

İnsanlar her ne kadar farklı diller konuşuyor olsa da diğerlerinin ne dediğini hep bilmek ister. Tarihte de bu böyle olmuştur. Farklı dillerin oluşmasıyla beraber çeviri ihtiyacı da belirir. Yani çevirinin tarihi, beş bin yıl önce bulunan yazıdan çok daha eski; sözlü çeviri sözle birlikte varolagelir. İlk yazılı çeviri örneklerine ise Sümer tabletlerinde rastlanır. Bunlar daha çok resmi antlaşmaların farklı dillerde yazılmasıdır. Asıl çevirinin yaygınlaşması ise dinsel metinler sayesinde olur. İlk örnekleri de Septuaginka ve Eski Ahit’in çevirileridir. Daha sonra Orta Çağ’da onlara İncil çevirileri eklenir. Dokuzuncu ve onuncu yüzyıllarda ise Eski Yunancadan Arapçaya çevrilen metinler dikkat çeker. Hatta Avrupalıların Eski Yunan metinlerini keşfi de bu Arapça metinlerin Latinceye ve İspanyolcaya çevrilmesi sayesinde olur ki bu metinlerin Rönesans’a büyük katkıları olduğu göz ardı edilemez.

Çeviri tarihinin dönüm noktalarından birisi de kuşkusuz matbaanın keşfidir. Romantik akımla birlikte 19. yüzyılda yalnızca çevirilerin sayısı artmaz ne olduğu ve nasıl yapılması gerektiği tartışmaları da başlar. 20. yüzyılda uluslararası ilişkilerin gelişmesiyle birlikte de bambaşka noktalara gelir.

Türk Edebiyatı ise ilk çeviri romanla Tanzimat döneminde tanışır. 1859 yılında Yusuf Kamil Paşa’nın biraz özetleyerek dilimize aktardığı François Fénelon’ın Telemak’ı ilk çeviri yapıt olarak kayıtlara geçer. Çeviri maceramız daha sonra da dönemin moda dili Fransızca metinlerle devam eder.

Hazır çeviri konusuna girmişken işin bir başka boyutuna da dikkat çekmek isterim. Tanıdığım bir sürü iyi çevirmen var, edebi çeviriler ile hayatlarını sürdüremedikleri için mecburen ticari çeviriye yöneliyorlar. Ne satış rakamlarını tek ölçüt olarak dikkate alan yayıncılar ne de televizyon izleyicilerinin nüfusa oranı %95lerde seyrederken %5leri bile bulamayan bir okur kitlesi bu sorunu çözebilir. Maalesef geriye sadece Kültür Bakanlığı kalıyor. Keşke Türkçe yapıtların yabancı dillere çevrilmesini desteklediği gibi başka dillerde yazılan ama satış baskısı ve maliyet gibi nedenlerle bir türlü Türkçe okuyamadığımız kaliteli yapıtların çevirilerini de desteklese. Nobel ödüllü birçok edebiyatçının kitapları bile henüz Türkçeye çevrilmemişken Arapça ve Afrika dilleri gibi daha dezavantajlı dillerde yazılan kitapları raflarda görmeyi beklemek şımarıklık sayılmayacaksa, böyle bir dileğim var.

Son olarak da kendi çok kişisel çevril(e)meyenler bekleme listemdeki birkaç kitabı paylaşayım; belki bir gören, bir duyan, bir çeviren, bir yayımlayan olur. James Joyce’un Finnegans Wake’i (Finneganların Uyanışı), David Foster Wallece’ın Infinite Jest’i (Sonsuz Jest) ve Don Delillo’dan Underworld.