1964 Aralık’ında Che Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda konuşmuştu. Latin Amerika’dan, halkının kurtuluş mücadelesinden bahsetmiş, siyasi partilerin, entelektüellerin desteğinin önemli ancak başarmak için yeterli olmadığını söylemişti. “Sömürülen işçilerle birlikte bu destanı yerli halkların ve topraksız köylülerin kitlesel birliği yazacak” diyordu.

Che Guevara’nın yolundan
Fotoğraf: Adam Jones/Flickr

Marcello Musto - Akademisyen

Ernesto Che Guevara’nın hayatının son günlerini geçirdiği Vallagrande’yi ziyaret edebilmek için uzun bir yolculuğa çıkmanız gerekir. Önce Bolivya’nın en kalabalık şehri Santa Cruz’a gidip, oradaki eski yıpranmış otobüslerle, derme çatma ve rüzgârlı bir dağ yolunu geçmelisiniz. 

Şehrin merkezinden birkaç kilometre sonra, Che’nin altı gerilla yoldaşı ile birlikte elleri kesilmiş biçimde saklandığı, şimdi müzeye çevrilmiş toplu mezarları görürsünüz. Alan, Bolivyalı devriyelerin CIA ajanlarının yardımlarıyla Guevara’yı ele geçirmek için kurdukları üsten yalnızca birkaç yüz metre uzaktadır. Oradan kalanlar ancak otuz yıl sonra yeniden ortaya çıkarıldı ve bugün Santa Clara’da, Che’nin 1958 Aralık’ında Küba devrimini getirecek savaşa önderlik ettiği yerde bir mozolede sergilenmektedir. 

Latin Amerika’nın Dağlarından 

Vallagrande’den La Higuera’ya varmak 3 saat alıyor. Yaklaşık elli evden oluşan bu küçük kasabaya giden yol denizden 2 metre yüksekte, asfaltsız ve sarp olduğu için ancak ciple yolculuk edilebiliyor. Tenha bir yer, bugün bile dünyadan çok uzakta. 

Zaman zaman haksızca ima edildiği üzere, Che Bolivya’yı Küba’da uyguladığı siyasi ve askerî stratejilerin aynısını mekanik şekilde yeniden üretebilmek için seçmedi. Fakat güney koninin tamamını etkileyecek bir devrimci sürecin doğuşuna ihtiyaç olduğuna ikna olmuştu. Bolivya’da başarılabilecek uluslarüstü bir proje, Peru ve Arjantin’e de ulaşabilir, ABD’nin tek ve dolayısıyla görece zayıf bir noktaya müdahale ederek bastırabilmesinin önüne geçilebilirdi. Kıtanın merkezinde yer alan, beş ülkeyle komşu olan Bolivya, kıtaya yayılacak farklı mücadele cephelerini organize edecek güvenilir kadroları oluşturmak için idealdi. 

Che Bolivya Ulusal Kurtuluş Ordusunu yalnızca 45 gerilla ile kurmuştu. Bolivya Günlükleri’nin girişinde Fidel, “Tarihte bu kadar az sayıda insanın böyle devasa bir görevin altına girdiği görülmemişti” diyordu. Gerilla hareketinin başlangıcından 11 ay sonra ise ölüm çoğunun kapısına ulaşmıştı. 8 Ekim 1967’de, Che 16 yoldaşı ile birlikte pusuya düşmüş, sol ayağından yaralanmış ve üç saat süren çatışma sonucunda esir alınmıştı. Komşu La Higuera’ya götürülmüş, sonraki gün de General Rene Barrientos’un emriyle öldürülmüştü. 

Che’nin Son Teorik Çalışmaları 

Bolivya Günlükleri ile birlikte iki defter çarçabuk Küba’ya ulaştırıldı. Fakat kısa yazılardan oluşan bir başka günce çok daha geç ulaşmış, 1998 yılında ise Ölmeden Önce: Yazmalar ve Okuma Notları başlığı ile basılmıştı. Che bulunduğu şartların zorluğuna rağmen bu notlarında okumalarından önemli bulduğu pasajları aktarmış ve kimi çalışmalarını özetlemişti. Bu notlar, çok kısa süreli dinlenmelerinde yazdığı düşünüldüğünde, adanmışlığının da bir kanıtı sayılır. Notları arasında Sosyolog Charles Wright Mills’in yazdığı Marksist Che kitabının analizindeki yüzeyselliğin dahi eleştirisi vardı. Mills’i “Kuzey Amerika solunun liberal entelektüelliğinin açık bir örneği” olarak eleştiriyordu. Diğer yandan György Lukács’ı ise son derece faydalı buluyordu çünkü “Hegel felsefesinin karmaşıklığını çözmesine” yardımcı olmuştu. Felsefi çalışmalarına rehber olarak ise Engels’in Anti Dühring’indeki “diyalektik konusundaki tamamlanmamış fikirlerinden” yararlanıyordu. Troçki’nin Rus Devrimi Tarihi’nin belli kısımlarını ise Sovyetler’in doğuşuna dair “elzem, önemli bir kaynak” olarak görüyordu. Son olarak, Che yerel yazarları da okuyordu, Bolivya’nın Sömürge ve Ulusal Sorununa Dair isimli kitap üzerine notlar çıkarıyor, ülkeye dair “çokuluslu devlet” tezini ilginç buluyordu. 

Che’nin son okuma notlarının sayfaları, kapitalizm öncesinden sosyalizme kadar olan süreçteki farklı üretim modellerine dair bir çalışması ile bitiyor. Bu çalışmada Marx’ın proletaryanın yoksullaştırılması konusunda haklı olduğunu belirtiyor fakat “emperyalizm fenomenini öngöremedi. Bugün emperyalist ülkelerin işçileri de sistemin azınlık ortaklarıdır” diye de ekliyor. 

Ebedî Kahraman 

Che’nin ölüm haberi herkesi şoka uğratmış fakat fikirleri 20. yüzyıl boyunca görülmemiş bir hızda yayılmıştı. Çocuklarına “her birimiz, tek başına değersiziz”, “dünyanın her yerinde, herkese karşı yapılan her türden haksızlığı yüreğinizin derinliklerinde duyun” diye öğütlediği bir mektup bırakmıştı. 

1964 Aralık’ında Che Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda konuşmuştu. Latin Amerika’dan, halkının kurtuluş mücadelesinden bahsetmiş, siyasi partilerin, entelektüellerin desteğinin önemli ancak başarmak için yeterli olmadığını söylemişti. “Sömürülen işçilerle birlikte bu destanı yerli halkların ve topraksız köylülerin kitlesel birliği yazacak” diyordu. Birçoklarına modern bir Don Kişot’un beyanı gibi gelen bu sözler, başkaları içinse öngörülü bir liderin sözleriydi. Fakat bugün, tahrip gücü giderek daha fazla artan kapitalist sistem karşısında, Che’nin mirası her zamankinden daha güncel.