Şimdiyi anlamak için tarihe bakmak sözü o kadar çok kullanılmıştır ki, artık bize basmakalıp gelebilir. Nasıl gelirse gelsin, bu söz çok doğrudur. Sadece şimdinin güncel sorunları, sıkıntıları ve yanlışları için geçerli değildir bu söz. Daha büyük ve kapsamlı çerçeveden bakıldığında da kesin bir doğruluk taşır. Örneğin, Osmanlı, Modernite ve Cumhuriyet tartışmasıda tarihsel arka planın iyi incelenmesi zorunludur.
Tarihi ve Osmanlı tarihini ele alırken, hep söylediğimiz bir nokta; nesnel olmak. Bu anlamda, Osmanlı’nın özellikle kuruluş ve büyüme dönemindeki devleti oluşturma ve örgütleme tarzının yetkinliğini kabul etmek gerekir.


Bir göçebe ve çoban topluluğu, toplum olup, güçlü bir devlet kurmuştur. Bu tarihsel bir gerçek ve başarıdır. Tarihi dini meselelerden ibaret göstermeye çalışanlar, kuruluş döneminde iktidarda olsalardı, Ertuğrul’un oğlu ne Osmanlı olurdu, ne de imparatorluk kurulurdu. Kendileri göçebe iken, kendilerini ve çevreyi tahrir defterleri ile “sabitleyerek” yerleşik hale getirmek az buz bir şey değildir. Bu başarılı dönem ortalama üç yüz yıl sürmüştür. Yani altı yüz yıllık “şanlı” tarihin son üç yüz yılı kanlı, sancılı ve acılı geçmiştir.


Kuruluş sürecindeki yetkinlik her alanda kendini gösterir. Koskoca imparatorlukta en küçük ayrıntıya bile dikkat edilmiştir. Heath W. Lowry, kuruluş sürecindeki ana itici motivasyona ilişkin değerlendirmesinde bir vakıf senedinden söz ediyor. ( Erken Dönem Osmanlı Devleti’nin Yapısı, çev. Kıvanç Tanrıyar, İst. Bilgi Üni. Y.) Bu vakfın kurucusu Orhan Bey’dir. Osmanlının ikinci padişahı Adapazarı yakınlarındaki Mekece’de, yoksullar, gezginler, dilenciler, ilim peşinde yola düşenler için bir hânegâh kurmuş. Kurmakla yetinmemiş, vakfiyeye tüm kardeşlerini, evlatlarını, yani tüm aileyi şahit olarak göstermiş. Ne demek bu? Çünkü İslam hukukuna göre, vakfiyede şahit olarak yer alan, o vakıfta hak talep etme hakkı kalmaz. Vakfı “yiyemez” yani! Bu şahitlerden biri de Osman oğlu Çoban. Yani Osman Bey’in oğlu Çoban. Çoban adı, başlangıçta çocuklara ad olacak denli değerliydi çünkü. Osman Bey’in de çobanlığından çokça dem vurulur.


Çoban Osman’ın kurduğu devletin tüm kurumları bozulmaya başladığında Koçi Bey gibi Kâtip Çelebi gibi alim ve yazarlar kaleme sarılır. Bozulma için Kâtip Çelebi’in saptaması çok açıktır; “Ve Osmanlı devletin temeli o himmetlerle güçlenüp, olur olmaz sarsıntıyla sallanmamıştı. Sonra gelenler, her ne işlerse kanun sandılar…” ( Katip Çelebi, Deniz Savaşları Hakkında Büyüklere Armağan, Kabalcı)
İktidardaki hanedan ailesini bile hukukla bağlamayı temel alan bir zaman yaşanmış. Şimdi, havuz medyası başta olmak üzere, kendini iktidar çeperinde gören tüm kişi ve kurumlar, hukuk ve yargı işlemez bir kalkana sahipler. Onlar Çoban Osman’ı insan yönüyle hiç hatırlamak istemezler. Ama, onun bile koyunlarını öğünlerine lokma eden kurtlar her daim vardır!
Haftaya dize; “Geçti sanılan yara acıyor zaman zaman.” (Suna Aras, Kadınlar da Islık Çalar, Pencere Y.)