Çocukluktan erişkinliğe yolculuk

Zeynep Ceren ÖZDEN

“Âşık olduğunu nasıl anlarsın?”

“Aslında bir içgüdü gibi. Âşık olduğun kişi asla aklından çıkmaz. Ona dokunmak, koklamak her şeye değer. Ve eminim şu meşhur kelebekleri duymuşsundur. Abi! Onlar yüzde yüz gerçek. Aşk, bi’ kelebeği yakalamaya çalışmak gibidir. Bulmak zordur.”

Büyümeye odaklanan eserlerin her zaman özel olduğunu düşünmüşümdür. Daha kendini tanımakta ve anlamakta zorluk çeken gençlerin, dünyanın gerçekleriyle karşılaştıkları ilk anların ne kadar zor olduğunu biliriz. Hayal kırıklıkları, kalp kırıklıkları, belki de birkaç kemik kırığı, hepsini körpe bir ruhun deneyimlemesi hem oldukça heyecan verici hem de korkutucudur. Zihninde karşılığı olmayan acılar ve deneyimler insanların belleğine asla unutulmamak üzere kazınır. Bu en toy olunan çağ, aslında bireyin karakterinin neredeyse tümünü oluşturan bir evre olarak görülebilir. “Coming of age” yani, çocukluktan erişkinliğe geçişi konu edinen filmler ve kitaplar kimlik arayışı gibi önemli bir süreçte aslında kendini bu dünyevi deneyimlerde kaybolmuş hisseden gençlere bir yol gösterici ışık olmaktadır. Karakterlerle kurulabilecek empati düzeyinde aslında genç okurların anlaşıldığı ve yalnız olmadıkları duygusu işlenir. Yetişkinlerin çoktan uzaklaştığı ve anlayamadığı bu heyecanlı dönemde, “küçük” görülen herhangi bir olay bile gençler adına günlük büyük sorunlar teşkil edebilir. Bu noktada iyi gözlemci hatta neredeyse yaşıt yazarların deneyimlerini çok değerli buluyorum. Çünkü insanlar ne kadar yetişkinlerin dünyasına yaklaşırsa, her ne kadar kendileri de zamanında büyümekle ilgili problemler yaşasalar da, pek çok detayı önemsememeye başlıyorlar.

Eksik Parça Yayınları’ndan yayımlanan Bir Kelebeği Yakalamak romanında Deniz Sevinçli, lise çağında birbirinden oldukça farklı bir grup arkadaşın hikâyesini kaleme alıyor. Hikâye akışı Londra’da yaşayan Elliot’ın okul ve evdeki hayatından kesitlerle başlar. Annesi ve onun yeni eşiyle yaşayan Elliot, birkaç sene önce kaybettiği babasının acısını henüz yüreğinden atamamıştır. Okuldaki zorba ortama ve evde çektiği yalnızlığa daha fazla dayanamayan genç, Los Angeles’ta yaşayan amcasının yanına taşınmaya karar verir. Artık Elliot’un hayatı baştan aşağı değişmiştir. Amcasıyla olan ilişkisi ve yeni başladığı lisede Sam ile tanışmasıyla uzun süre sonra kendini bir yere ait hissetmeye başlar. Sam oldukça zengin bir ailenin tek çocuğudur ve ailesi New York’ta oldukça yoğun bir hayat yaşamaktadır. Sam de Elliot gibi aradığı ve özlediği sevgiyi hayatında bulamamaktadır. Hikâyenin akışı, bir Elliot’un gözünden bir de Sam’in gözünden aktarılır. Böylece okur, ikisinin düşüncelerine, paylaşamadıkları gerçeklere ve hislerine birinci elden şahit olur. Bu ikilinin yakınlaşmasıyla hayatlarında pek çok şey değişmeye başlar.

Sevinçli, arkadaşlığın bazen insan hayatında aileden daha önemli konumda olabileceğiyle birlikte, Elliot ve Sam’in hikâyesinde aşkın yapıcı ve yıkıcı yanlarını gösteriyor. Özellikle ailedeki figürlerin eksikliğinden doğan boşluk hissini genç yaşta doldurmaya çalışıp başaramayınca bocalayan gençler için bir hatırlatma gibi Bir Kelebeği Yakalamak. Aşkını da aileni de hayatını da kendin en baştan inşa edebilirsin, düşüncesi aşılanıyor tüm roman boyunca. Deniz Sevinçli, genç yaşta kimlik arayışının sancılarını, ötekileştirilen insanları, akran zorbalığını, arkadaşlık bağının ölümsüzlüğü ve gerçek sevginin bir kelebeğin aksine asla kaybolmayacağını Bir Kelebeği Yakalamak’ta Elliot ve Sam’in hikâyesiyle gözler önüne seriyor.