Türkiye’de Güncel Sanat’ın seyri, Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde (Kazım Taşkent Sanat Galerisi) Rene Block küratörlüğünde, “İstiklal Serüveni” başlığı ile sürmekte. Rene Block...

Türkiye’de Güncel Sanat’ın seyri, Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde (Kazım Taşkent Sanat Galerisi) Rene Block küratörlüğünde, “İstiklal Serüveni” başlığı ile sürmekte. Rene Block; Hale Tenger, Gülsün Karamustafa, Füsun Onur, Ayşe Erkmen ve Halil Altındere’den sonra serüvene Fillandıyalı sanatçı Elina Brotherus ile devam ediyor.

Elina Brotherus, “Large du Vue” (Vizyonun Genişliği) başlıklı fotoğraf döngüsünü, 20.yüzyılın başındaki efsanevi avangarde besteci Erik Satie’ye adıyor. Satie’nin bestelerindeki şiirin izini, fotoğraflarla doğanın içinde sürmeye/yakalamaya çalışan Brotherus’un çalışmaları disiplinlerarası bir sentez olarak izlenebilir. Hassasiyet ve melankoli ile örülü fotoğraflar “yeni resim” tanımıyla da adlandırılır.

Erik Satie bestelerini çalacak kişilere kesin talimatlar hazırlamıştı. Brotheus’ta kırk beş parçalık bu fotoğraf döngüsünde Satie’nin talimatlarını izlemiş. Fotoğrafları çerçeveleyen camlara kazılı olan talimatlar, görüntülerle anlamlandırılıyor. İzleyen göz, geçmiş ve o an arasında bir köprüde gidip geldiğini, sezinleyebilir. Sanatçının önceki yıllarda gerçekleştirdiği işlerin pek çoğunda, şiir ve dil ve müzik üzerinden yolculuklara rastlarız. J.S. Bach, F.Schubert kompozisyonların takibini fotoğraflayarak, melankolik imgeleri yaratımlar… 

Eleni Brotherus; klasik ezgiyi, beden ve doğanın olanaklılığında gözlemlediği, görselleştirip motifleştirdiği, yer yer tuvalleşen çalışmalarıyla, yansıyan ‘varoluş’un imgesel metinlerini bizlerle paylaşır. Fotoğraflar grinin, bir tür sisin içinde belirir.

Sınırsız bir biçimde değişmeksizin çoğaltılabilir olmasından önce fotografik görüntü, algılanan bir görüntünün, indirgenemez bir gerçekliğin röprodüksiyonudur. Dolayısıyla fotoğrafçılığı, bir dizi yöntem uyarınca görüntüleri çoğaltma tekniği olarak düşünebiliriz. Bu şekilde çoğaltılmış görüntülerin biçimi ve niteliği de çözümlenebilir. Ve böylelikle insan eliyle boyanmış ya da çizilmiş resimlerden de ayrılırlar; öte yandan, fotoğrafçılığın toplumsal yaşam ve sanatsal yaratım üzerindeki etkileri ve algıya etkisi de incelenebilir.

Bu iki çözümleme sırasıyla Walter Benjamin’in “Fotoğrafçılığın Kısa Tarihi” ve “ Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri” adlı denemelerinde çıkar karşımıza. Benjamin, estetik kaynaşmanın işleyişlerinin tarihsel kapsamını değerlendirir. Önceleri fotoğrafı coşkuyla karşılar, anacak siyasal savaşım için bir çıkış yolu olarak düşünülen fotoğrafa kuşku ile bakar.

20.yüzyılın ilk periyodunda başlayan bu tartışmalar; fotoğraf sanatın sonunun klinik belirtisi midir, yoksa sanatın sonu sanatının başlangıcı mı? Sonun sanatı mıdır, yoksa daha kesin bir dille, bütün gösterimdeki anın basılabilir sabit görüntüsü mü?

Bu kavramsal tartışmalar yüz yıl önce başlamıştı. Günümüze gelindiğinde cevaplar her alanda olduğu gibi çeşitli ve düşündürücüdür. Ama Brotherus gibi sanatçıları izlediğimizde, sanat disiplinlerinin birbiri ile nasıl ilişkilendirildiğine, yeniden üretimine dair bir fikre yaklaşırız. Şiiri ya da ezgiyi sezebiliriz.

Dönüşsel ve derin fotoğraflarında eksilterek, giderek yalınlaştırdığı “izlenimci” perspektif, bizleri “oluş”a dair bir serüvene götürür. Okyanus kıyıları, kuzeyin coğrafyası üzerinden müziğe dâhil oluruz.

İstiklal Caddesi’nin kaosunda yakalanan bu sarsıcı dinginlik, şüphesiz kışkırtıcı…