Bugünler de Fatih Altaylı’nın yayınladığı tekzip dolayısıyla yine gündemdeydi Ekşi Sözlük sitesi. Altaylı’ya destek veren Hıncal Uluç

Bugünler de Fatih Altaylı’nın yayınladığı tekzip dolayısıyla yine gündemdeydi Ekşi Sözlük sitesi. Altaylı’ya destek veren Hıncal Uluç ise adını bile anmak istemediğini söylüyordu. Ve bir internet teröründen söz ediyordu. Dün ise sitenin kurucusu SSG, Tuna Kiremitçi ve Kaan Sezyum babacan Hakkı Devrim karşısında 50’li yıllardan kalma malûmatla sorguya çekildiler. (Bu arada neredeyse her programda karşımıza çıkan Devrim, 50’lerin Hayat Dergisi’nden fırlamış hijyen, anti-komünist söylemlerini ihtiyar babacanlığına, Bab-ı Ali tontonluğuna sıvamaya çalışıyor ve gına getiriyor artık) Hazır taze taze yeni orta sınıf üzerine bir dizi de yapmışken bu sözlük üzerine bir şeyler yazmanın tam vakti. Böylece okurlardan gelen istekleri de yerine getirmiş olacağız. Aslında sorun yeni bir dizi yapacak kadar kapsamlı. Peki bu sözlüğün büyüsü nereden kaynaklanıyor. 2004 yılından bu yana kendini göstermeye başlayan sözlüğün yapısı aslında 90 sonrası (Leman Dergisi’nde pişmiş) kültürün billurlaşmış hali. Neydi bu? Öncelikle adlandırma, sıfat, hâl, kılavuz ve durum ağırlıklı, ironik bir dilin eğitimli kesimlerde yaygınlaşmasıydı. İşte sözlük başta üniversite öğrencileri ağırlıklı olmak üzere bunu patlatmasıydı. Ortalama 18-25 yaş arası bir yazarlar kuşağına ve yabancı dilde eğitim yapan (özel) üniversite ağırlığına sahip genç bir göz, bu sözlükte hemen her şeyi adlandırma ve bunun üzerinden özgüvenli bir sinizm üretme lezzeti yaşıyordu. Sözlüğün ilk dönemlerde ana omurgasını (entry) cinsellik, şehir hayatı (Beyoğlu-Kızılay), sol kötümserlik, yurdum insanını parodileştirmek diyebileceğimiz söz yoğunluğu oluşturuyordu. Hatta başta Kürtlük olmak üzere fazlasıyla dışlayıcı bir dil vardı denilebilir. Başlardaki apolitik tavır, zamanla katılımın artmasıyla fazlasıyla politikleşti. Bunda sosyalist öğrencilerin entry’lerde bir nevi direniş bandı üretmesinin de büyük payı var. Gerçekten şunu söylemek gerekiyor: Sözlüğün potansiyeli Türkiye’de entelektüel çap anlamında fazlasıyla yüksek. Sözlük bir rahatsızlık jeneratörü gibi çalışıyordu. Zaten adındaki Ekşi bu anlama geliyordu. Ağzı ekşimek ya da kıllanmak…
Bu ekşimek özellikle medyadaki hazsever seçkinlere yöneldiğinde çok yıkıcı olabiliyordu. Ayrıca popüler olanın konuşulmasında daha sinsi bir strateji daha vardı. Örneğin Okan Bayülgen bunu onlardan öğrenecekti. Düşüğü sürekli didikleyerek gizil bir seçkincilik üretmek. Yani Dünyayı Kurtaran Adam’ı seyredip, Cüneyt Arkın’ı kült adı altında olumlayıp arka planda Godard’ı imtiyazlandırmak gibi… Ya da şimdi Bayülgen’in yeni avı Nihat Doğan’ın parodi bir kült olarak üretilmeye çalışılması gibi… Ama yine de sözlük ortalıkta sevgi kumkuması gibi sırıtarak dolaşan bu simaları didikleyerek olumlu bir boşalma da sağlıyordu; bunu da görmek gerekiyor. Ekşi Sözlük son 20 yıldır havaya çıkan inançsızlığı, hoşnutsuzluğu, bir şey söyleyerek “mesafe üretme” ihtiyacını çok iyi organize etti. Bu eyleme geçemeyen, bazen bunu da istemeyen, risksiz “cool bir mırıldanma” durumuydu. Hatta sözlük bundan bir reklam pastası bile çıkarmayı başardı; benzer siteler de üretti (İHL sözlük, İTÜ sözlük gibi)
Sözlüğün bir “rahatsızlık jenaratörü” gibi çalışması, son 30 yılda ortada uçuşan hayat tarzları ve kimlikler üzerinden kapışma üreten, fal taşı bir görme eyleminin de sonucuydu. Bu anlamda kartopu gibi katlanan bu nihilist adlandırmanın ürpertici yönleri yok değil. Ama burada çok da ahlakçı davranmamak da gerekiyor. Bu potansiyel bir tarafıyla beni umutlandırmıyor da değil… Ama başka platformlar olursa… Ki uzun dönemde ayrışmalarla sözlük de eski gücünü yitirecektir. Sözlük şu an bir tarafıyla pisliği dışarı atan bir müsil ilacı gibi de çalışıyor. Çünkü onların başka medyaları da yok… Hıncalları rahatsız eden tarafı biraz da bu. Adlandıranların kendileri adlandırılmaya başlandı...