İçinden geçmekte olduğumuz zaman (savaş, kan ve ölümler), Gerçeklik dediğimiz şeyin dolaşımını çığrından çıkaran ve bozan bir kesik olarak görülebilir

Çünkü umut kaçınılmaz gerçektir

GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR

7 Haziran ve sonrasını anlamaya çalışırken, Gerçek ve Gerçeklik kavramları bir bakış açısı sunabilir. Gerçek ve Gerçeklik. Gerçek’i anlamaya ve açıklamaya çalışırken bir çok kavram, sembol diğer bir deyişle ideolojiler işe koşulur. Gerçek’i anlamdırmak için kullanılan semboller, simgeler bize Gerçeklik alanını verir. Burada önemli olan nokta, Gerçeklik, Gerçek’i tam olarak kavrayamaz. İkisinin arasında hep bir boşluk kalır. Tekrar etmek gerekirse, Gerçeklik, Gerçek’i tam olarak kavrayamaz ya da simgeselleştiremez. Gerçek, zaman zaman gün ışığına çıkıp bizlere simgesel yapının kırılganlığını hatırlatır. Gerçek tüm simgeselleştirmelere karşı duran sert bir çekirdektir. Kriz anları ise Gerçek’in geri dönüp kendi simgeselleştirilemeyen çekirdeğini ortaya koymasıdır.

7 Haziran’ın Gerçeklik alanı burjuva siyasal sisteminin kavram ve simgeleri ile kurulmaya çalışılmıştı: Seçimler, sandık, baraj, siyasi partiler... Burada kuşkusuz hakim hegemonik söylem ve “muhalif ama hegemonik” söylem iş başındaydı. Haziran siyaseti, sandık ve seçimin ardında asıl olanın siyasal alanı başka mecralarda, Haziran meclislerinde kurmak olduğunu vurguladığında, “gerçekçi olmamakla, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmakla” suçlanmıştı. Oysa ki, 7 Haziran sonrası, Gerçek, Gerçeklik olarak tanımlanan simgesel yapının yarıklarında yüzünü gösterdi. Sandığı, seçimi tanımayan bir siyasal iktidar ve savaş, kan ve ölümler olarak yüzünü gösterdi. Dolayısıyla içinde geçmekte olduğumuz zaman (savaş, kan ve ölümler), Gerçeklik dediğimiz şeyin dolaşımını çığrından çıkaran ve bozan bir kesik olarak görülebilir.

İçinden geçmekte olduğumuz zaman gibi kriz anları, yarattıkları acılar, bunalımlar ve çalkantıların yanı sıra, yaşananların tam ortasında, Gerçeklik’in artık dikiş tutmadığı durumda yeni mücadele olanakları da yaratabilir. Ancak bu olanakları hayata geçirebilmek için yalnızca Gerçek’i tamamen çevreleyemeyen Gerçeklik’i reddetmek, bunun bir yanılsama olduğunu söylemek yetmez. Böyle bir reddiye yerine, bu Gerçeklik’in bize sunduğu düşünme ve eyleme kalıplarını kullanmaktan imtina etmek, bize sunulan ve aslında hepsi aynı noktaya çıkan itiraz ve tepki kanalları yerine başka dayanışma ve mücadele hatları örmek gerekir. Diğer bir deyişle, Gerçeklik’in meydanını kendi bahçemize çevirmek gerekir.

Tarihsel ve siyasal anlamda, Gerçek’in simgeler, semboller ve ideolojiler alanına sığmadan gün yüzüne çıktığı anlarda (kriz anları ve devrimci durumlar) toplumsal olarak alttaki kesimler (zanaatkarlar, işçiler, emekçi halk kesimleri) komite, konsey ve sovyet tarzı örgütlenmelerle siyasallaşmayı amaçlamışlardır. Bu Paris Komünü için de, Rusya’da Sovyetler için de, İtalya’da fabrika konseyleri için de geçerlidir. Halk, feodal ya da merkezileşmiş bir iktidarı her yenmek istediğinde komiteler, konseyler ve meclisler düşüncesi ortaya çıkar. Tarihsel süreçte, halk mücadelesi ve direnişi, kendi içinden demokratik bir özyönetimin tabanını oluşturan, kendi özlemlerini dile getirebilecekleri örgütsel yapılar çıkarmıştır. Konsey, komite ve sovyetler gibi yapılar, gündelik dilin (bilinen siyasetin) görünmez kıldığını yeniden görülebilir hale getirir, gerçeğe ayna tutar. Bu yapılar, dayanışmayı, eşitliği ve başka bir toplum ufkunu geleceğe havale etmez.

Dolayısıyla, bugün Gerçek’le, karşı karşıya gelebilmek, diğer bir deyişle, savaşa, kana ve ölümlere karşı durabilmek emekçilerin burjuva parlamenter sisteminin içinde sıkışıp kalmadan siyaset yapabilmeleri ile mümkündür. Haziran meclisleri bu ülkenin insanlarının temsili siyasete (bildiğimiz siyasete) emanet edebilecekleri bir şey kalmadığında, her emanetin ihanetle cevaplanacağına olan inançları neredeyse tam olduğunda sığınılacak yer olmanın ötesinde bir anlam ifade ediyor. Meclisler bildiğimiz haliyle siyasete ihanet yolunu kapatmayı sağlayacak bir katılım mekanizması sunuyor. Hakikaten, gerçekten, gerçek olarak...

Haziran meclislerinde, anti-emperyalist, anti-kapitalist ve gericiliğe karşı, diğer bir deyişle, savaşa, kana ve ölüme karşı Haziran ülkesini, Haziran Türkiyesi’ni sahiplenen ve ortak bir memleket düşü olan halk biraraya geliyor.

Haziran meclisleri kendi katılımcılarını kendi kolektif varlıklarını yeniden ve yeniden tanımlamaya, “dışarıda” kalanla/kalanlarla olan ilişkileri düşünmeye, “içeriyi” kurmanın yapısal sınırlarına bir göz atmaya davet ediyor. Haziran meclislerinin katılımcıları, paylaştıkça çoğalıyorlar. Haziran ülkesine yönelik taleplerini dile getirerek mücadelenin içinde yer alıyorlar ve mücadelenin içine girdikçe eşit, emekten yana, laik, özgür bir ülke ufkunu sahipleniyorlar. Meclisler aldıkları kararlardan çok daha önce karar alma süreçlerinde var oluyor. “Parolaların hüküm sürdüğü bir şehrin, kardeşlik kurmuş kelimelerin yeri olan bir mahallesinde, her daracık sokağının bile tavır aldığı bir mahallesinde” yaşar gibi.

Haziran siyaseti, “gerçekleri görmüyorsunuz, sandığı görmüyorsunuz” diye eleştirilip suçlandığında kapitalist, emperyalist ve gerici bir sert çekirdeğe diğer bir deyişle Gerçek’e karşı birleşik halk mücadelesini ve direnişini yükseltmeyi amaç edindi ve bunu Gerçek mücadele olarak gördü. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a gene Gerçek’le karşı karşıyayız ve Haziran siyasetini örerken Turgut Uyar’ın dizeleriyiz: “Umut kaçınılmaz gelecektir bütün gümbürtüsüyle. Umut kaçınılmaz gerçektir çünkü.”