Damnatio Memoriae ilan edilmiş ülke

ZEYNEP CEREN BURAK 

Latince bir deyim olan damnatio memoriae, en kısa tanımı ile “hatıradan çıkarma, toplumun hafızasından silme” demek. Kitabı okur okumaz aklıma düştü. Çünkü KökDiyar ülkesinin ve Nika’nın hikâyesine çok benziyor. Geçmişi unutmanın, olanları çarpıtmanın, yok saymanın tarihi, insanlığın tarihi kadar eski. Kitapta şöyle bir bölüm var: “Ağaçlara dokunmayı bırak aynı havayı solumak bile istemezken, düpedüz onlara muhtacız.” Sanırım her şeyin özeti bu cümlede saklı. Öteki haline getirdiklerimiz ve bizden farklı bulduklarımızla bir arada bile olmaya tahammül edemezken, onlardan ve onlara ait olan şeylerden sonuna kadar faydalanmaya devam ediyoruz. Daha da ileri gidiyoruz zaman zaman. Onlar için büyük şans olduğumuza, velinimetleri olduğumuza inanıyoruz. Dünya tarihi ne yazık ki böyle karanlık ve utanç verici örneklerle dolu. Sonra hiç var olmamışlar gibi unutmayı, yok saymayı seçiyoruz. 

“Bırakalım da, toplanıp, başına buyruk, karanlık bir orman mı kursunlar? Bunun yerine en acımasız denizlerin bile batıramadığı yelkenlilere dönüşüyorlar, fena mı?”  

Farklılığın gücü adına! 

AşrıOrman birbirinden ve halkının tamamından farklı üç arkadaşın hikâyesi. Hem görüntüleri hem de fikirleri herkesten değişik ama neden olduğunu bilmiyorlar. Her şeyin birbirinin aynısı olduğu, ağaç kökleriyle kaplı bu ülkede farklı olmak öylesine zor ki, tuhaflığı kendilerinde arıyor ve çoğu zaman utanıyorlar. Oysa durum hiç de düşündükleri gibi değil. Diğerlerinin farklılık dediği şey onların en büyük gücü.  

Ağaçlar zalim midir, bilge mi? 

Sorunun cevabı çok basit aslında; tabii bilgedir. Hepimizden daha çok şey bilirler. Bilmekle kalmaz bildiklerini ormandaki her bir canlının yararına ve adaletli bir şekilde kullanırlar. Kollektif hafızaları vardır. İnsanların aksine topluluk olmayı bilirler. Hem de mecbur kaldıklarından değil, en başından beri birlikteliğin ve farklılıklarının gücü ile ayaktadırlar. Bu yönleri ile yakılacak odunlardan çok daha fazlası olduğunu kanıtlayan ağaçlara gezegenimizde ne kadar da çok şey borçluyuz. Kitap bu yönüyle çocuklarımıza sürdürülebilir doğanın önemini kavratmakla kalmıyor, ağaçların neşelerine ve hüzünlerine de ortak ediyor. Elbette bir de soluksuz bir macera vadediyor. 

Sıkı bir Tolkien hayranı olarak, yaratılan karakterler ve mekânlar ile Yüzüklerin Efendisi tadı bırakan bu fantastik hikâyeye gerçekten bayıldım. En favori kahramanlarım KökDiyar halkına unutturulmaya çalışılan cesur Nika ve gelecekten haber alma üstadı Takra oldu.  Ve elbette kum grisi kadar sıkıcı buldukları hayatlarını kökten değiştirmeye kalkışan pembe saçlı Sidra, dev Enerro ve tepetaklak Bika’ya selamımı iletiyorum…  

Kitabın en can alıcı sorusuyla bitireyim. Kendinizde kökten değiştirmek istediğiniz şey nedir? Ben hiçbir şeye körü körüne inanmamayı ister ve geleceğin inşası için geçmişi unutmamayı dilerdim. Hem de bir anını bile…