Daha önce de yazmıştım. Tüpraş'ın yüzde 51 hissesinin Koç grubuna satılarak özelleştirilmesine ilişkin kararın yürütmesi Pe

Daha önce de yazmıştım. Tüpraş'ın yüzde 51 hissesinin Koç grubuna satılarak özelleştirilmesine ilişkin kararın yürütmesi Petrol-İş Sendikasının açtığı dava sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca (idari yargının en üst organınca) 2 Şubat 2006 günü verilen bir karar ile durduruldu.

Dün (29 Mart 2006) bu kararın uygulanması için son gündü. Bu yazı yazıldığında hükümet henüz kararı uygulamıştı. Hükümet, piyasalar kapandıktan (piyasalar hukuktan üstün!) sonra yargı kararını uygulayıp uygulamayacağını açıklayacaktı.

Siz bu yazıyı okuduğunuzda hükümetin kararı açıklanmış olacak. Hükümet yargı kararına uyup Tüpraş'ın Koç grubundan geri alınmasına karar vermiş ise ben bu yazıyı boşuna yazmış ve yanılmış olacağım. Şaşırmış ve yanılmış olsam bile hükümetin yargı kararlarını uygulamaya başlamasından sadece sevinç duyarım, yanıldığım için özür dilerim. Keşke Tüpraş kararı uygulanmış olsa ve ben yanılmış olsam.

Ancak hükümetin Danıştay kararını "fiili imkânsızlık" bahanesiyle uygulamayacağını düşünüyorum. Bütün işaretler ve açıklamalar bu yönde. Aksi halde Danıştay kararını uygulayacak olan bu kadar beklemezdi, yargı kararını uygulamamak için bahane aramazdı. Hukuk açısından tartışma götürmez bir karar konusunda "hukukçulardan görüş alıyoruz" garabetinin arkasına sığınmazdı.

Bu nasıl bir hukuk anlayışı ki idare karara uyup uymamayı tartışıyor ve sonuçta uymuyor. Oysa yargı kararları herkesi bağlar: Başta icra organını. Yargı kararlarını uygulamayan bir hükümet, yurttaşı da yargı kararlarına uymamaya teşvik etmez mi? Yoksa AKP hükümeti, adaletin yargı kararları ile değil de herkesin kendi hakkını kendi gücü ile aradığı, "ihkakı hak" ile sağlanmasını mı öneriyor. "İhkakı hak" yolunun en bilinen örneği mafya ve çeteleşmedir. Şimdi hükümet, Danıştay kararına karşı, kolluk gücüne güvenerek "ihkakı hak" yolunu mu seçiyor?

Artık her Danıştay kararının ardından hükümetin soğuk terler dökmesini engellemek lazım. Daha köklü bir çözüme ihtiyaç var. Bu Danıştay kapatılmalı, kapatılıp bir müze haline getirilmeli. Kararları uygulanmayacak bir kuruma ihtiyaç yok. Danıştay, "zamanın ruhuna" karşı direnenler için bir ibret müzesi olmalı! Bu müzede her bir Danıştay kararının memlekete "tiko para" olarak kaç milyon dolara mal olduğu vatandaşın anlayacağı şekilde görsel öğelerle açıklanmalı. Öyle ki bu müzeyi ziyaret edenler, Danıştay olmasaydı aslında Türkiye'nin nasıl çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmış olacağını idrak etmeli ve ziyaretini tamamladığında "hukuk devletini" bir daha ağzına alamamalı!

Öyle ya 138 yıllık Danıştay hükümetlerin tekerine az çomak sokmadı. Görevden alınan bürokrat Danıştay'a koştu, partizanlıktan yakınan vatandaş Danıştay'a koştu, grevi ertelenen sendika Danıştay'a koştu, mülkü ucuza kamulaştırılan vatandaş Danıştay'a koştu ve bu "hantal" devletin sürmesinden yana olan, "zamanın ruhunu kavrayamamış dinozorlar" Danıştay'a koştu.

Danıştay az frene basmadı. "İş bitirici" hükümetlere az saç baş yoldurmadı.

Artık gerçeği kavrayalım! Danıştay Türkiye'nin milli gelirinin 10 bin dolara çıkmasının önünde engel! Danıştay iktisattan anlamıyor, Danıştay piyasa güçlerini tanımıyor, Danıştay küresel ekonominin gereklerini bilmiyor!

Bir hukuk devletidir tutturmuş gidiyor. Danıştay, hukukun iktisada tabi olduğunu; piyasa kurallarının toplumsal ihtiyaçlar ve hukuksal değerlerin üstünde olduğunu kavrayamıyor! Evet, bu Danıştay kapatılmalı ve "piyasa güçlerine" karşı direnenler için bir ibret müzesi haline getirilmeli ve bu müzenin duvarlarına "adalet devletin temelidir" şiarı yerine "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" şiarı yazılmalı.