Dayanışmanın ve iyiliğin gücü
Dünya Döner Renkler Kalır, Belgin Bıyıkoğlu Destek Yayınları, 2023

Esme ARAS

Edebiyat dergilerinde, ortak kitap ve seçkilerde öyküleriyle yer alan Belgin Bıyıkoğlu’nun ilk kitabı “Hadi Gülümse”den üç yıl sonra Destek Yayınları tarafından yayımlanan “Dünya Döner Renkler Kalır” adlı romanı, 77. Yunus Nadi Ödülleri 2022 En İyi Roman Ödülü’ne değer görüldü.

Çanakkale Çardak’ta büyük nineden kalma bir arazi üzerinde organik tarım yapma düşüncesi etrafında birleşen bir ailenin yaşamına en ince detaylarına kadar vakıf olduğumuz, 496 sayfaya karşılık gelen kitapta evlilik, yalnızlık, dostluk, arkadaşlık kavramlarının işlendiği bir atmosfere tanık oluyoruz. On bir yaşından beri birlikte büyüyen Cahide ve Feride’nin yıllara yenilmeyen arkadaşlıklarının temelinde ilerleyen roman; kadın dayanışmasına odaklanırken, yan yana olmanın her zaman yakın olmak anlamına gelmediğini, yıllar ilerledikçe başa gelenlere rağmen, her koşulda yan yana durabilmenin önemini, aile olmanın yalnızca kan bağı gerektirmediğini ancak kişilerin birbirine verdiği emek ve kurduğu gönül bağı ile zaman içinde geçerlik kazanabileceğini konu ediniyor. Çocukluğundan bu yana güvenli bir ortam, sıcak bir çatı özlemindeki bu iki kadın kendilerini var ederlerken, birbirinin yurdu olmaya da devam ediyor. Dünya döner, hayat ilerler, olaylar gelişirken vardıkları yerde, tam 40 yıl sonra, gerçekte ne kadar yakın olduklarını sorgularken buluyorlar kendilerini. Acıları yarıştırmanın, kıyaslamanın kimseye hiçbir yararı olmadığını anladıkları anda dostluklarına bir kez daha sahip çıkıyorlar.

Rant ve siyaset uğruna, ekolojik yapının bozulmasını hiçe sayan büyük şirketlerin talancı zihniyetinde vücut bulan kötülüğün sınırsızlığı karşısında, ancak birbirlerine kenetlenerek direnme gücünü bulan varsıl bir ailenin, gelecek kuşaklara yaşanır bir dünya bırakma mücadelesini okuyoruz. Otobiyografik öğelerin yer aldığı kitapta anlatı zamanı olarak seçilen 2015 yılına ait pek çok olaya da değiniyor yazar. Gezi direnişi, Ankara ve İstanbul’daki patlamalar, akademisyenlerin görevine son verilmesi, bombalı saldırılar sonrası insani bir duygu olan korkunun açığa çıkması gibi. Adaletsizlik ve iktidar dürtüsü arasındaki ilişkiye itiraz edenlerin kimisi daha öğrencilik yıllarından itibaren ön saflarda mücadeleye katılırken, aktif olmasa da düşünce bazında destek verenlerin kimisi de, kötülük onların sınırlarına gelip dayandığında harekete geçiyor. Çünkü büyük kentlerde yaşama telaşına düşerlerken, kaybettikleri bir şeyi yeniden keşfediyor, köklerinden kopmuş olmanın farkına ancak yıllar sonra varabiliyorlar. İşte o noktada geri dönebilmenin, köklerine sahip çıkmaktan geçtiğini kavramanın verdiği bilinçle atılıyorlar mücadeleye. Çevreye duyarlı denilerek verimli tarım alanları üzerinde kurulan santraller, fabrikalar ve imara açılan arazilerin, kısacası istilacı zihniyetin yöre halkına verdiği zararı gördükçe yalnızca dayanışmaya, dostluğa, iyiliğin gücüne sığınarak yapmaya çalışıyorlar bunu. Onlara göre kuşaktan kuşağa aktarılan topraklar bizlere emanettir, geçmişin mirası, geleceğin hakkıdır. Toprak her şey demektir, hele ki ata toprağıysa!

İnsana dair çelişkilerin, zaafların, renklerin, ama özellikle insan ve doğa sevgisinin temel alındığı bu kitap aile olmanın sıcaklığını duyumsatıyor okurlarına. Bir insanı her şeyiyle, eksikleri, yanlışları ve kusurlarıyla sevebilmeyi yeniden anımsatıyor. Evlilikler, aşk, sevgi, bağlılık, sadakat konuları etrafında gelişen olaylar zincirinde evlat, arkadaş, eş, iş kadını, anneanne olmak kadar bir kadının bazen sadece kadınlığını yaşayabilmesinin utanılacak bir durumun aksine doğanın gereği olduğunu söylüyor. Yan yana olabilmenin değerine vurgu yaparken, insanın kendisiyle kalabilmesinin, kendi olabilmesi yolundaki ön koşul olduğunun da altını çiziyor: İçe dönüp, kendini geliştirip eğiterek, iç sesini dinleyerek kendinle yüzleşmenin en doğru seçim olduğunu dile getiriyor. Sonuçta dünya döner; savaş, kıtlık, ölüm gelir yakınımıza, geriye renkler kalır.