Değişim dönüşüm tartışmaları üzerine birkaç söz

Levent Hekim - Araştırmacı 

Seçimlerin neden kaybedildiği üzerine çok şey yazıldı çizildi. Düzen içi muhalefetten sosyalist muhalefete kadar neden başarısız olunduğuna dair pek çok tespit yapılıyor. Şimdilerde nedenlerin tespitine paralel geniş bir siyasal yelpazede değişim, yeniden inşa vb tartışmalar yürütülüyor. Doğal olarak bu tartışmalar; gücü yeniden elinde toplamış AKP-MHP bloğunun tek adam rejimini kalıcı hale getirmek, kurumsallaştırmak ve geri dönüşün önünü kapatmak için planladığı yeni hamlelerine (ÇEDES projesi, başörtüsü meselesi üzerinden anayasaya değişikliği, geniş kesimler açısından krizi daha da derinleştirecek IMF’siz ekonomi programı vb) nasıl bir siyasetle karşı durulacağı ve temel olarak mevcut siyasal durumun radikal bir değişiminin hangi saiklerle yapılabileceği? Bunlara yanıt aranıyor. Doğal olarak böyle sorulara dair elimizde hazır reçeteler bulunmuyor. Kuşkusuz ki yanıtlar yeni fikri tartışmayla birlikte bir yürüyüşün ve mücadelenin içerisinde şekillenecek ve çok yönlü olan bu tartışmanın bütün yönleriyle ele alınması mümkün değil. Ancak mevcut siyasal duruma alternatif bir siyasete fikrî bir katkı verebilmek açısından bir iki noktaya değinmekte fayda var. Bu nedenle bu yazıda dönüşümü önceleyen “siyasal düzlemin” değişimine yönelik fikrin ana halkasını oluşturan özne ve mekânın değişimine odaklanacağım. 

DEĞİŞMEDEN AYNI KALAN BURJUVA MUHALEFETİ 

Öncelikle siyasal bir değişimin önkoşulu “siyaset düzleminin değiştirilmesine” yönelik fikrî bir bilincin açığa çıkması. Burjuva muhalefetinin özellikle CHP’deki değişim tartışmalarına bakıldığında toplumun sorunların etrafında ve değişime yönelik bir siyasal programdan azade aynı siyasal yönelimi savunan kişilerin değişimi üzerinden yürüdüğü görülüyor. Hatta milliyetçi ve muhafazakâr, sağ politikalara daha çok yönelerek daha görünür olunsaydı seçimin kazanılabileceğine dair bir iddia etrafında tartışmalar şekilleniyor. İktidarın seçim sonrası yüzünü Batıya dönmek zorunda kaldığı politikaları ise bir başarı hikâyesi olarak kendi hanelerine yazıyorlar. İflas eden politikalarıyla aynı şekilde devam edecekleri ve değişime yönelik bir çabaları olmayacağı ortada. Bu durum bir taraftan Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermiş ve dönüşümden yana toplumsal kesimlerde umutsuzluk olarak olumsuzluğa işaret ediyor. Diğer yandan iflas eden bu siyaset tarzından uzaklaşma eğilimi de ortaya çıkıyor. Değişimin tek başına sandık ve seçimle olmayacağı ve toplumun kendi taleplerine kendisinin sahip çıkması gerektiğine dair bir eğilim de gelişiyor. Açığa çıkan bu bilinç siyaset düzleminin değişmesine yönelik olumlu bir yönü işaret ediyor. 

SOL SOSYALİST SİYASET AÇISINDAN DEĞİŞİMİN HALKALARI; MEKÂN VE ÖZNE 

Radikal bir değişimden bahsettiğimizde bunun asıl muhataplığını sol, sosyalist kesimler oluşturuyor. Bu bağlamda siyasal düzlemin değiştirilmesi fikri doğal olarak birçok halkayı içeriyor. Ancak yukarıda belirtildiği gibi siyasal düzlemin değişimi fikri ana halkayı oluşturan mekân ve özne meselesine odaklanırsak siyasetin mekânının ve öznesinin değişmesine yönelik bir fikrin açığa çıkması gerektiğini söyleyebiliriz.  

Bu bağlamda seçimlerin kaybedilmesinde sol, sosyalistlerin sorumluluğu neydi ve neyin değişmesi gerekiyordu? 

Öncelikle sol, sosyalist kesimlerin bugüne kadar mevcut durumu değiştirecek bir etki gücüne sahip olamaması ve her geçen gün toplumsal kesimlerle, toplumsal muhalefetle arasındaki bağın koparak zayıflaması bize bu sorumluluğu yüklüyor. Bu zayıflığın tek başına sosyalist soldan kaynaklanmadığı bir gerçek. Bu durumun nesnel, tarihsel (12 Eylül, SSCB’nin yıkılışı, neoliberalizmin saldırıları gibi) belirlenimleri var. Ancak öznel olarak bu nesnelliği geriletecek fikrî ve fiilî bir direniş gerçekleştirilemediği gibi zayıflığa da gönüllü (Bu gönüllüğün sol, sosyalist siyaset açısından açığa çıkardığı duruma daha önce BirGün Pazar Sayı: 852’de “ÖrgütLenin” yazısında detaylı değinildiğinden detaya girilmeyecek) olundu. Siyasetin öznesi sınıf, halk ilga edilerek merkeze birey yerleştirilirken, popülizm adına kitleler “tek olan” adına üretilen nesnelere dönüştü. Buna paralel, özellikle 7 Haziran seçimlerinde HDP etkisiyle siyasetin temel mekânı parlamento olarak işaretlendi. Tüm bu fanteziler nedeniyle siyasi değişimin siyasi bir mücadele olmaksızın gelebileceği yıllarca tahayyül edildi. Bakın Sol Parti seçimden önceki iki yıl boyunca devletin tüm imkânlarını elinde tutan ve tüm alanlarda örgütlenmiş AKP-MHP siyasal İslamcı faşizmiyle aşağıdan geniş halk kesimlerinin içinde örgütlenen ve mayalanan bağımsız devrimci bir hatla mücadele edilebileceğini savundu. Bu fikirleri pratik olarak İstanbul, İzmir, Trabzon, Fatsa, Uşak ve Ordu mitingleriyle hayata geçirmeye çalıştı. Siyasetin kalbinin buralardan atması gerektiği gösterdi. Ancak o günlerde sol, sosyalist kesimlerde egemen olan fantezinin gölgesinde kaldı. Bugünlerde Sol Parti dışındaki diğer sol, sosyalist kesimler de bir değerlendirme sürecinden geçiyor. Ve sosyalist solun kendisini sokakta geniş halk kesimleri içinde örgütlenerek buradan çıkışının mümkün olduğunu dillendiriyor. Bu siyasal düzlem egemen mekân, parlamento ve özne değişimi açısından bir olumluluk arz etmekle birlikte, retoriği açtığı noktada solu güçsüz kılan siyasallığın hegemonyasının kırılabileceğine yönelik de olumluluk ihtiva ediyor. 

SAVAŞ MİTİNGİNİN İŞARET ETTİKLERİ 

Özgün bir örnekle somutlamaya çalışayım. Geçtiğimiz hafta Sol Parti Şavşat’ta “Zamlara, Pahalılığa, Zulme Karşı” mitingini düzenledi. Söz konusu miting buradaki tartışmamız açısından önemli dersler barındırıyor. Mahallelerde köylerde insanlarla bire bir yapılan ve sonrasında köyde, mahallede birimleşme potansiyeli taşıyan çalışmanın kendisi mitingi de önceleyen önemli bir muhtevaya sahip. Siyasetin yukarıdan seslenen, kişi merkezli, popülist ve temsile sıkıştığı; buna bağlı olarak toplumla bağlarının zayıfladığı bir anlayışın karşısında alternatif bir siyasetin; halk kesimleriyle birlikte kollektif çalışmayı siyasalın ilkesi haline getirdiği ölçüde sosyalist siyasetin toplumla bağlarının yeniden güçlendirebileceğini göstermesi açısından önemli dersler barındırıyor. Mevcut siyasal düzlemin değişmesinin mekân sokak (mahalle, köy, okul, vb) ve özne: halk denkleminin değişimiyle mümkün olabileceğini işaret ediyor. 

MERHABA ENSAR AĞABEY! 

Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen’in miting kürsüsünden Şavşat halkının yüreğinde, tarihinde iz bırakan devrimcilerine gönderdiği selam ve anlattığı “Merhaba Ensar Ağabey” anekdotu şöyleydi: “Ensarlar karakola götürülünce halk onları görmek için karakolun önüne toplandı. Yzb. Mustafa Eken aklınca bu durumu değerlendirmek istedi. Ensar’ları karakolun bahçesine çıkarıp kalabalığa seslendi. ‘Bu Komünistler yüzünden sizler çok çektiniz. Ama sonunda yakaladık; sizi bu asilerden kurtardık’ derken halkın kendisini destekleyeceğini sandı. Kalabalıktan bir süre hiç ses çıkmadı. Sonra biri bağırdı, ‘Ensar ağabey, nasılsın?’ Ensar gülerek cevap verdi. ‘İyiyim.’ Bu defa herkes Ensar’la birlikte gülmeye başladı. Sonra Yüzbaşı sinirlenip onları içeri aldı; herkese bir hüzün çöktü." (Unutulmasınlar Diye, Bireşim Yayınları) 

Önder İşleyen bu anlatıyla tehlike ânında birden parlayıveren bir anıyı yakalayarak bugüne dair bir şeyi de hatırlatıyor. Halk içinde halkla birlikte, halkın siyasal özne olduğu ve komitelerde yönettiği bir siyasal anlayışın, yarattığı güvenin egemenlerin en kudretli olduğunu düşündüğü anda nasıl da onları mağlup ettiğini... Bir de şairin dediği gibi: “Elbette bir bildiği vardır bu çocukların / kolay değil öyle genç ölmek.” Onların bildiği bizim unuttuğumuz bir şeyi daha hatırlatıyor. Mücadele etmeden, çarpışmadan kazanılamayacağını.  

*Ensar Karahan ve Şavşat’ta Düşen Tüm Arkadaşlara Saygıyla…