Bir süredir, MHP Genel Merkezi'nde, Erd

Bir süredir, MHP Genel Merkezi'nde, Erdoğan'ın şimdi de "demir döveceği" üzerine "sohbetler" yapılıyor. "Demir dövmek" Türk milliyetçiliği açısından sembolik bir anlam taşıyor. Başlangıç itibariyle Alpaslan Türkeş'in projesi olan ve 5 yıllık bir aradan sonra dün Antalya'da ıo'uncusu başlayan "Türk Kurultayının da değişmez seremonilerinden "demir dövmek". MHP'lilerin "Erdoğan demir dövecek" demeleri "10. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayının Başbakan Erdoğan'ın himayesinde gerçekleştiriliyor olmasından. "Şimdi de" vurgusunun nedeni ise, Erdoğan'ın, yine Türk milliyetçileri için sembolik önemi olan "Söğüt Şenliği"ne katılışı ve orada yaşananlar.

Son dönemde, MHP ile AKP arasında milliyetçi zeminde daha fazla yer kapmaya ve böylece de önümüzdeki seçimlerde ilk kez sandığa gidecek 4 milyon gencin oyunu almaya dönük ciddi bir kapışma yaşanıyor.

Selçuk Candansayar, dünkü "Bir hüzünlü baba: Cumhuriyet" yazısına "Milliyetçiler ile dinciler arasında ateşlenen fitil kimi yakacak acaba?" sorusuyla başlıyor ve "Türkiye'de yaşayan insanlar bıçak kemiğe dayandığında, mutlaka bir seçim yapmak zorunda bırakılırlarsa dinlerini mi yoksa milliyetlerini mi seçerler sizce?" gibi başka sorular sıralıyordu. İlk soruya benim yanıtım hiç de iç açıcı değil: Böyle bir çatışmanın yaşanması durumunda, ilk yananlar daha çok bu iki kesim dışında kalanlar ve onlarla baş edebilecek bir toplumsal/siyasal güç olamayanlar olur.

Öte yandan, şimdi yaşananın, MHP'yi milliyetçiliğin AKP'yi de dinciliğin temsilcisi sayarak, "milliyetçilik" ile "dinciliğin" çatışması gibi görülmesi de bana pek doğru gelmiyor. 8o'lerde MHP'lilerin dine yaklaşması biçiminde somutlanan ve "Türk-İslam sentezi" denilen süreç, bugün AKP'nin, uzun süre reddettiği milliyetçiliğe yaklaşması ve belki bir tür "İslam-Türk sentezi" yaratma çabası olarak yaşanıyor.

İktidarı süresince kendi zenginlerini yaratma konusunda epeyce ilerleme sağlayan AKP, biraz da AB ve ABD ile ilişkilerde yaşadığı "sorunlar" yüzünden sağın geleneksel sınıfsal desteğini sağlayan "eski zenginlerin" de tepkisini çekmeye başladı. Her sağ iktidar gibi, daha fazla milliyetçiliğe yöneldi.

Aslında, hemen bütün partiler, şu son dönemde, siyaseti, AB ve ABD'den Türkiye'ye dönük dış baskılar ve Güneydoğu'dan gelen tabutlar nedeniyle iyice genişleyen milliyetçilik alanında yapmaya başladılar. MHP, kendi tapulu alanı saydığı bu zemini başkasıyla, özellikle de AKP'yle paylaşmak istemiyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural'ın, Türk Kurultayı'nı açan Erdoğan'a tepkisi "Başbakan, kurultaya Türk dünyasının lideri olduğu için değil, parayı bastırdığı için katılıyor. Başbakan inanç hortumcusu olduğu için bu mekân ve anmaların içini boşaltıyor. Türk dünyası ile hiç ilişkisi olmayan Başbakan'ın, Başbuğ'un oluşturduğu bir kurultayda konuşma yapmaya da, bulunmaya da hakkı yoktur... Milliyetçi olmadığını söyleyen Başbakan'ın milliyetçilerin kurultayına katılması bukalemunluktur" şeklinde oldu. MHP protesto ettiği kurultaya katılmayacağı için, Antalya'da Söğüt'tekine benzer olaylar yaşanması beklenmiyor.

Ancak, seçimlere kadar geçecek sürede MHP propagandasının hedefinde Erdoğan olacak. Kıbrıs'ta hükümetin bozulması ve yeni hükümet kurulması için KKTC müftüsünün kimi milletvekillerine AKP adına bol keseden dolarlar önerdiği iddiaları, Erdoğan'a yönelik milliyetçi/ulusalcı kampanyayı kızıştıracak.

"Milliyetçi-dinci" ya da "dincileşen milliyet-çi-milliyetçileşen dinci" kesimler arasındaki çatışmanın hayırlı sonuçları olmayacağı kesin. Farklılıklara ve farklı düşüncelere tahammülsüz, sürekli tahrik olup linçe yönelen, çarpık modernleşme ve kentleşmenin ürettiği lümpenlerin sokaklara hâkim olmaya çalıştıkları bir Türkiye'de; barışı, özgürlükleri ve hoşgörüyü temel alan bir başka siyaset zemin bulamazsa, dövülen demir değil ülkenin geleceği olacak.