Son yıllardaki, en veciz söz bu olsa gerek. “Demokrasi getirmek.” Her an başımıza kakılıyor adeta. Öyle ya. Her şey şu güzelim ‘demokrasi’ için. ABD yönetimi, ülkesinde de, dünyada da yeni bir rejim (sistem) uyguluyor artık.

Son yıllardaki, en veciz söz bu olsa gerek. “Demokrasi getirmek.” Her an başımıza kakılıyor adeta. Öyle ya. Her şey şu güzelim ‘demokrasi’ için. ABD yönetimi, ülkesinde de, dünyada da yeni bir rejim (sistem) uyguluyor artık. Bunun adını da “Beyaz Saray rejimi” olarak adlandırmak hiç de abartma sayılmaz. Kendine özgü. Dünyaya dayatılmak üzere, ‘ihraç’ edilmek üzere oluşturulmuş bir rejim bu. Görevi de, ‘demokrasi getirmek.’
Önceki gün, bizim saatle sabaha karşı George W. Bush, “Beyaz Saray Rejimi”nin ‘yeni stratejisini’ açıkladı tüm dünyaya. 21 bin 500 ABD askeri daha Irak’a gönderilecek. Amerikan askerlerinin toplam sayısı şu anda 132 bin, Koalisyon güçleri olarak adlandırılan diğer 27 ülkenin asker sayısı ise; 16 bin.
Asker sayısı yeterli olmadığı için, G. W. Bush söz verdiği gibi Irak’a 'demokrasi’ getirememiş. Bush ‘demokrasi getirememiş’ ama; ülkenin kaynaklarını, yani petrolü de kapıp götürmüş.
Söylenenin aksine, Saddam’ın idam edilmesinin ardından, bakla ağızlardan çıktı. Dünyanın en büyük üçüncü rezervi olan Irak petrollerinin ‘kimler tarafından, nasıl kullanılacağı’ belli olmaya başladı. Nihayet, 115 milyar varillik rezervin kaderiyle ilgili yasa taslağını Irak parlamentosuna sunuluyor. Yasaya göre BP, Shell ve Exxon gibi petrol devlerine ülkedeki petrol alanlarında yatırım yapma ve 30 yıl boyunca petrol çıkarma hakkı tanınacak… İşgal edilerek, ihraç edilmiş ‘demokrasi’ de böyle bir şey olsa gerek…

YÖK DEMOKRASİSİ

‘Demokrasi getirmekten’ söz ederken, 10 Ocak’ta BirGün’ün bininci sayısında yayınlanan haberdeki olay aklıma geldi. Gerçekten, ‘YÖK’ yine bildiğini okumuştu. Ülkeye ‘demokrasi ve huzur’ getireceğim diye yönetime el koyan cuntacı generaller, kırık dökük demokrasimizin de içine okumuşlar, yıllardır altından kalkılamayan ucubelikler yaratmışlardı. Bunlardan biri ve başlıcası, adeta 12 Eylül faşist rejimi ile özdeşleşmiş olanı da ‘YÖK’ elbette. Son dönemlerde, AKP hükümeti de karşı çıkıyor diye mi nedendir, YÖK adeta -eskiden karşı çıkan- kimilerince vazgeçilmez bir kurummuş gibi sunulmaya başlanmıştı ki, YÖK’ün “demokrasi getireceği” üniversitelerde huzursuzluklar had safhalara ulaştı. Usulsüzlük ve keyfiliklerle dolu ‘YÖK tarihine’ son günlerde yenileri eklendi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan Dekanlık seçiminde en çok oyu alan Prof. Dr. Tümer Çorapoğlu yerine, YÖK seçime katılmayan Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Erol Özdiler’i dekanlığa atadı. Üniversite ayakta… ‘YÖK’, Üniversitedeki işlerinden çıkarılan 213 temizlik işçisine destek olan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. İzge Günal’ı, “amirini küçük düşürdüğü” gerekçesiyle görevden aldı. Kamuoyunda oluşan büyük baskı sonucu, kendisine uygulanan görevden alma cezasını YÖK ‘kınama’ya çevirmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Prof. Günal geçtiğimiz hafta nihayet görevine geri döndü.
YÖK’ün son ‘demokrasi getirme’ girişimi de, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleşti. Üniversite’de yapılan seçimde en yüksek oyu alan, Ressam Profesör Yalçın Karayağız’ın yerine YÖK; seçimi kaybeden adayı rektör atadı. Cumhurbaşkanı’na da onaylattırdı. 123 yıllık Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde büyük huzursuzluk yaşanıyor şimdi. Öğretim üyeleri ve öğrenciler tepkili…

* * *
Eh, bir benzerlik var mı bilemiyorum. Irak’taki, “Beyaz Saray Rejimi’nin demokrasisi”, bu da bizim “YÖK’ün demokrasisi”…
Yalnız, Irak’ta bu ‘demokrasi’(!) ancak ilave “askerle” korunabiliyor. Aman, dikkat!..