AKP taraflı demokrasi ve insan hakları havarilerimizi anlamak mümkün değil. Cansiperane bir gayretle, demokrasi ve insan hakları cihatlarını sürdürüyorlar! Hatta gittikçe artan bir saldırganlıkla...

AKP taraflı demokrasi ve insan hakları havarilerimizi anlamak mümkün değil. Cansiperane bir gayretle, demokrasi ve insan hakları cihatlarını sürdürüyorlar! Hatta gittikçe artan bir saldırganlıkla, Beşiktaş tribünlerindeki  “Çarşı” grubuna taş çıkaran yüksek bir perdeden. Böyle maço ve taraflı entelektüeller, ‘yerli malı, yurdun malı’ olsa gerek. Sadece, “Benim Yalnız ve Güzel Ülkemde” demokrasi ve insan hakları mücadelesi veriyoruz diye, bu kadar iktidar yanlısı muhalif entelektüel olabilir! “Entelektüel Çarşının” sesi o kadar agresifleşti ki, onlar kadar “iktidar ama muktedir olamayan bir iktidar” fikrine inanamamış, angaje olmamışların, ne “Hitler… Mussolini… Franco” destekçiliği, ne “cadılara inanmışlığı”, ne de  “darbe destekçiliği” kaldı!

Sevgili arkadaşlar, yaratıcı bir şekilde yüksek sesle ve bu kadar profesyonel bir şekilde bağırmakla arzu edilenler gerçekleşse ve söylenenler doğru olsaydı, Beşiktaş her maçını kazanırdı. Zaten en zayıf dönemlerinden birini yaşayan Türk soluna ve emekçilerine isimler takacağınıza, onları ikna etmeye çalışsanız diye, düşünüyorum.

Mesela şu soruları cevaplayarak başlayabilirsiniz:

Oral Çalışlar, 9 Temmuz 2008’de, Hrant Dink’in “…öldürüleceğini, bir yıl öncesinden neredeyse Türkiye’nin bütün güvenlik birimleri biliyormuş. Trabzon Jandarması, Trabzon Emniyeti ve Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın Hrant’ın öldürüleceğinden haberdar olduğunu, ortaya çıkan bilgi, belge ve ifadelerden anlıyoruz…” diye yazdı. Bu birimlerin başında, 6 yıldır iktidar olan AKP hükümeti yok mu? Bu valileri, jandarma komutanlarını, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı’nı, Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlerini ben mi atadım? Bu insanları, Hrant öldürüleli bu kadar zaman olmasına rağmen, ben mi denetlemedim ve görevlerine devam etmelerine göz yumuyorum? Türkiye’de milyonlarca insan, ülkeyi 6 yıldır tek başına idare eden AKP hükümetinin bu konularda sorumluluğu olduğunu düşünüyor ve sizden farklı olarak, “Sihirli Ergenekon Hapının” bütün bu dertlere deva olacağına inanmıyor. Çoğunuz Hrant’ın arkadaşıydınız, şimdi Ergenekon İddianamesinde neden Hrant’ın katline bir referans yok diye de mi sormayacaksınız?  Bildiğim kadarıyla BirGün’e servis edilmiş bir bilgi yok ama BirGün gayet de naif bir şekilde, hem de manşetten, yazarına sahip çıkmış, Hrant’ı da sorun diye geçmişti! Ha hatırladım siz liberal sağcı ve oldukça tutucu Etyen Mahçupyan’a “altılı ganyan tahminleri” yazdırıp, “Ermeni sorunu’na” gereken katkınızı yapmış ve bir kadının tepesinden bok boca edilmesini es geçmiştiniz.

Geçtiğimiz 1 Mayıs’ta emekçilere Taksim’e çıkma izni vermeyen, sonra da üzerlerine polis saldırtan İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü’nü, o görevlere ben mi atadım ve onları o görevlerde ben mi tutuyorum? O polisler, DİSK’li emekçiler üzerinde  “kabul edilemez, maksadını aşmış” şiddet uygularken, sus pus oturan iktidar hangisiydi?

Türkiye’nin az konuşulan, ama hiç şüphesiz en önemli sosyal sorunu olan “genç işsizlerinden” BirGün Gazetesi mi sorumlu?

Başbakanınız Erdoğan’la, Genelkurmay Başkanı arasında Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan konuşmayı neden merak etmiyorsunuz? Yaşadığımız olayları göz önünde tutarsak, bu gazete mahkemelerde uğraşırken, hiç olmazsa demokrasinin olmazsa olmazı ‘şeffaflık’ adına pek becerdiğiniz belge gazeteciliğini, biraz konuşturup Türkiye’nin tarafsız olarak aydınlatılmasına bir ışık tutsanıza.

Bütün dünya nükleer enerjiden kurtulmaya çalışırken, ülkeyi nükleer lobiye kim peşkeş çekiyor? Ülkenin bu önemli sorununu haklı olarak dile getiren, hem de davet ettikleri bir yazarını susturup hayatından endişe edecek noktaya, ÖDP’li bir Belediye Başkanı mı getirdi? Birçoğunuz, Anadolu’nun nabzını tuttuğunuzu iddia ediyorsunuz. Allah aşkına söyleyin, köşelerinizden ucuz halk edebiyatı yapan hanginiz, AKP iktidarlarının politikaları sonucu gittikçe köyleşen, birçoğunda bir sinema bile olmayan bir Anadolu, kasaba veya şehrinde yaşayabilirsiniz?

Gözünüzden kaçmıştır diye, belirteyim: Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Sudan’ın, Darfur bölgesinde işlenen savaş suçlarıyla ilgili iddianamesini açıkladı. İddianamede, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir hakkında savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım iddialarıyla tutuklama emri çıkartılması istendi.  Bu asker diktatör, AKP’nin güya yumuşak yüzü, demokrat ve insan hakları savunucusu Cumhurbaşkanınızın, ilk resmi değerli misafiri ve Müslüman kardeşiydi. 30 Ocak 2008’de yazmıştım (bak: İnsan Kasabı, 2 Karısı ve Başımızın Tacı…

https://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995487&news_code=1201685345&year=2008&month=01&day=30 ). Yoksa bizim darbeciler “out”, AKP’nin dostu Sudan Askeri Diktatörleri “in” mi?

Bakın sular biraz durulunca, bu ülkenin yeni bir Anayasa için çalışma içine gireceği belli. Bu çağdaş anayasayı, bizlere AKP mi sunacak? Sizler bir yandan türbanlı kızlar üniversiteye gidebilsin diye, Anayasa değişikliği yapan, öte yandan AKP’li TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun ağzından, “Eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? Tabii ki vermeyeceğiz!” diyen zihniyetteki çelişkiyi göremiyor musunuz?

Çok istediğinizi söylediğiniz bütün açık toplumlarda darbe yapmış generaller Picasso’culuk oynarken, milli bir kahraman edası ile üniversitelerde açık oturumlara katılırlarken, kapatılma tehdidi altındaki hükümet partisi, sadece “darbe yapacaklardı” zanlısı emekli generallerin arkasına düşerse, şüphe uyandırır ve hür basın tarafından sorgulanır. Ben, demokrasisi oturmuş Birleşik Krallık’ta 18 yıl, AKP kadar tutucu “Conservative Party” iktidarı altında yaşadım, hem de bu dönemin 10 yılından fazlasını, tutuculukta Türkiye’deki bugünkü hükümete eşdeğerde kabul edebileceğimiz Thatcher dönemini gördüm. Seçilmiş olmak, büyük çoğunluklarla parlamentoda temsil ediliyor olmak, politikacıların demokrasiye, insan haklarına inanmış olmalarını, dürüst olmalarını garantilemiyor. Ezilenlerin dostu, ülkenin yararına yapmıyor. Birinci Cumhuriyet miadını doldurmuş olabilir, hatta buna bizleri de ikna edebilirsiniz; ikinci Cumhuriyeti, hâlâ sizin dilinizi kullanan bu AKP mi kuracak?  Postal izi hâlâ sırtında duran Türk Solu, neden ve nasıl takunyaya güvensin? Son 6 yılın hangi icraatına kefil oluyorsunuz? Lütfen dikkat, bu soruları “sınıf perspektifinden” falan sormuyorum! Düz mantık, basında şu içinde bulunduğumuz koşullarda, reyting savaşını bir yana bırakıp Ergenekon Davası’nda, dağın fare doğurmasını önlemek için çalışmayı gerektirmez mi?

İkide bir de köşelerinizde, “bugün bu ülkede yaşananları yüz yıl sonra inceleyecek, yayınlanmış yazıları okuyacak bir tarihçi ne düşünecek…” gibi sorular soruyorsunuz? Hepimiz merak ediyoruz. Bu tarihçi mutlaka birçok şey söyleyecektir. Ama bana göre tarihe, “dönemin düşünen, dürüst entelektüellerinin birçoğunun bile basiretleri bağlanmıştı” diye de, not düşecek.

Arkadaşlar yoksa sorun, iş; demokratlığa, işçi düşmanlığına, homofobiye, kadın düşmanlığına, hukukun üstünlüğüne, çevreciliğe, insana haklarına, ırkçılığa, iktidar sarhoşluğuna, sol düşmanlığına gelince, sizinle AKP arasında fark yok mu? Varsa bu farklılıkları yazın da onları bilelim. Aksi takdirde, her gün “Beşiktaş’ın Çarşı Grubuna” taş çıkaracak bir şekilde “odunumun parası” diye, avaz avaz bağırmanızla nasıl AKP’nin demokratlığına, insan haklarına olan bağlılığına, hukukun üstünlüğü ilkesine inanmışlıklarına, bu ülkeyi demokrasi ve özgürlüğe götüreceğine inanamıyorsak, sizlerin de, “Demokrasi ve İnsan Hakları Havariliğinize” ikna olmaktan uzaklaşıyoruz. Sizler, ülkeyi sukutu hayale uğrattıkça, Abdüllatif Şener alternatif olarak piyasaya çıkıyor. Sizin bu entelektüel tutarsızlığınız, daha ne kadar devam edecek?

 

Not: Yanlış anlaşılmasın, Galatasaraylıyım ama “Çarşı Grubunun” yaratıcılığına her zaman gıpta ettim. Bu yazıdan sonra tek korkum Çarşı bizi kimlerle kıyaslıyorsun diye şikâyet edebilir diye!