Google Play Store
App Store

Enerji arzında dışa bağımlılığı azaltmak için, yenilenebilir kaynaklara ağırlık verilmeli ve büyük bölümü ithal edilen kömür ve petrolün yanı sıra doğalgazın da ithalat miktarı düşürülmelidir. Sanayide, enerjide, ulaşımda toplum yararını gözeten, kamucu, toplumcu başka bir dönüşüm programını uygulamak gerekiyor.

Demokratik Kalkınma İçin Sanayi Ve Enerji Politikaları-2: Enerjide bağımsızlık
Fotoğraf: AA

Oğuz TÜRKYILMAZ

oguz.turkyilmaz@birgun.net

Enerji ithalatı faturası 2022’de 96 milyar 549 milyon dolarla rekor kırmış ve toplam ithalat bedelinin yüzde 26,5’ini oluşturdu. Bu rakam ve oranla çok yüksektir. Bu sene, petrol fiyatlarındaki gevşemeye ek olarak Rusya Federasyonu’ndan (RF) özel indirimli fiyatlarla petrol ithalatına ağırlık verildi. Doğalgaz tüketim ve ithalatında da kayda değer bir artış olmadığı için enerji ithalat faturasının 2023’ten daha düşük olması söz konusu.

RF ile ülkemiz arasındaki asimetrik ilişki, enerji sektöründe çok net olarak görülebilir. Ukrayna savaşı gerekçesiyle uygulanan ambargolar sonrasında; Türkiye, Rusya Federasyonu’nun en önemli ihraç pazarlarından biri oldu. RF, Türkiye’nin doğalgaz, petrol ve taşkömürü ithal ettiği ülkeler arasında hacmen ilk sırada yer aldı. RF, toplam enerji arzında dörtte birden, enerji ham maddeleri ithalatında ise üçte birden fazla paya sahip.

2022’de 157,7 milyon TEP olan Birincil Enerji Arzı içinde ithal girdilerin payı yüzde 67,8, yerli kaynakların payı ise yüzde 32,2. Yine enerji arzı içinde fosil yakıtların payı yüzde 83,7, yenilenebilir enerji kaynaklarının payı ise yüzde 16,3. Enerji arzında yüzde 90’undan fazlası ithal edilen petrol ilk sırada gelmekte, onu bugün nerede ise tamamı ithal edilen doğal gaz ve yurt içi üretim artı ithalatı 130 milyon tona varan kömür izlemektedir.

Elektrik üretiminde fosil yakıtların payı yüzde altmışı geçmiştir. Özel şirketlerin üretimdeki payı ise yüzde 90’a dayanmıştır. Elektrik dağıtım ve satış hizmetinin tamamı, doğal gaz dağıtımı ve satışı, bu hizmetin belediye kuruluşu olan İGDAŞ tarafından sağlandığı İstanbul dışında ülke ölçeğinde, bütünüyle özel sektör şirketlerince verilmektedir.

FOSİL YAKIT İTHALATI AZALTILMALI

Enerji arzında dışa bağımlılığı azaltmak için, yenilenebilir kaynaklara ağırlık verilmeli ve büyük bölümü ithal edilen, kömür ve petrolün yanı sıra, doğal gazın da ithalat miktarı düşürülmelidir.

Daha uzun bir süre, doğal gazın elektrik üretiminde, sanayi kuruluşlarında ve 20 milyon konutta mutfak, sıcak su eldesi ve ısınma için kullanılması söz konusudur. Bu durumda, doğal gazda dışa bağımlılığı azaltmak için, yurtiçi arama ve üretim faaliyetlerinin ve doğal gaz üretiminin mutlaka artırılması gerekmektedir.

Denizlerdeki aramalara da hız verilmelidir. Ege ve Akdeniz’de baskılara boyun eğip, arama çalışmalarını durdurarak egemenlik haklarını savunmakta geri adım atılması kabul edilemez. Ülkemiz, uluslararası hukuk kurallarını ve sözleşmelerini de dikkate alarak, Ege Denizi ve Akdeniz’deki egemenlik haklarını, denizin altındaki doğal kaynaklardan ve deniz üstü rüzgara dayalı elektrik üretim potansiyelinden, iyi komşuluk ilkeleri çerçevesinde, en doğru ve adil şekilde savunmasına imkân verecek bir strateji ve politikalar manzumesi geliştirmelidir. Ülkemizin görüşleri ilgili tüm uluslararası platformlarda kararlı biçimde dile getirilmelidir.

ETBK’nın Rüzgar Enerjisi Potansiyel Atlas’ına (REPA) göre karasal RES kurulu güç potansiyelin 48.000 MW’dir. Bu veriye göre şu anda RES potansiyelin sadece yaklaşık yüzde 24’ü değerlendirilmektedir.

Öte yanda, REPA’nın güncellendiği ve karasal potansiyelin mevcut teknoloji ve şartlarda 100.000 MW olduğu bildirilmektedir. Bu durumda, potansiyelin yalnız yüzde 11-12’sinin değerlendirilmiş olması da, yirmi yıldan fazladır iktidarda olan siyasi yapının fosil yakıt sevici, RES ve GES karşıtı tutumunu göstermektedir.

Düşük hızlarda esen rüzgârla da elektrik üretebilen türbinlerin gelişimi de dikkate alınarak, yapılacak yeni bilimsel çalışmalarla, Türkiye’nin, güncel karasal ve deniz üstü rüzgâra dayalı elektrik üretim potansiyeli belirlenmeli ve bir plan dahilinde değerlendirilmelidir.

Denizlerde kurulabilecek RES’lerde ise daha yola bile çıkılmamıştır. Yerli imalat sanayinin yanı sıra gemi ve deniz araçları yapım ve bakım onarım sektörünü ve denizciliği de geliştirme potansiyeli olan deniz üstü RES’lerle ilgili toplum yararı doğrultusunda bir yol haritası, strateji belgesi ve eylem planları, ilgili tüm kesimlerin katılımıyla hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.

ETKB’nin Güneş Enerjisi Potansiyel Atlası’na (GEPA) göre, yıllık GES potansiyeli 380.000 GWh/yıl dır (yaklaşık 250.00 MW kurulu güç). Bu yüksek potansiyelin, şu anda sadece yaklaşık %4’ü değerlendirilmektedir. Atıl durumdaki bu dev potansiyelin de tam olarak değerlendirilmesi için, güneş enerjisi karşıtı yaklaşım devre dışı bırakılmalı, konan engeller kaldırılmalıdır. Kadim bir güneş ülkesi olan ülkemizde bu sonsuz kaynaktan en yüksek düzeyde yararlanılmalıdır

Yeni kurulacak yenilenebilir enerji kaynaklı santralların ve bakım-rehabilitasyon-yenileme çalışmaları yapılan tesislerin enerji ekipman ihtiyaçlarının yurt içinden imal ve temini esas olmalıdır.

NÜKLEER GÜÇ ‘BOYUNDURUĞU’

Ülkemizin nükleer enerji strateji belgesi, yol haritası, eylem planı yoktur. Ama çok yetersiz bir nükleer santral yasası, Rusya Federasyonu devlet şirketinin sahibi olduğu ve üreteceği elektriğe alım garantisi verilen, Rus yüklenici eliyle yapılan, denetimlerin yetersiz olduğu, yapımı için her türlü kolaylığın sağlandığı, deprem riskini yeterince gözetmeyen inşa halindeki Akkuyu NGS yatırımı vardır.

Ülkemiz aleyhine asimetrik olan Türkiye-RF ilişkilerinde, Akkuyu NGS Projesi, RF için stratejiktir. Bu proje ile RF, ülkemizde, mülkiyeti kendine ait olan, dünyada YAP-SAHİP OL-iŞLET modeliyle yapacağı ve radar üssünün yanı sıra bağımsız bir limanı da olan ilk NGS’ye sahip olacaktır. Akkuyu’da,  NGS’den öte, RF savaş gemilerinin de yanaşabileceği bir liman ve üssün inşa edildiği görülebilir. Yapım kararı, enerji ihtiyacının karşılanması için değil, “nükleer lige çıkma” tutkusuyla alınan Akkuyu NGS birçok yönden sorunlu, süren yapım çalışmalarının bir an önce durdurulması ve iptal edilmesi gereken bütünüyle hatalı bir projedir.

Santralın atık sorunu çözümlenmemiştir. Çözümlenmediği gibi, Nükleer Düzenleme Kurulu kuruluş yasasında yer alan bir hükümle, yatırımcı-işletici RF şirketi, bu yükümlülükten muaf kılınmış ve ülkemizin sırtına yüklenmiştir.

Santralın ekonomik ömrü sona erdiğinde, ilk tesis giderleri kadar yüksek bedellere ulaşan söküm giderleri de, Türkiye’nin sırtına yüklenecektir.

Akkuyu NGS projesi iktidarın çok sevdiği “Daha çok yerli, daha çok yenilenebilir enerji” sloganının inkârıdır. Çünkü, bir Rus şirketinin yapacağı, işleteceği ve sahibi olacağı Akkuyu NGS yerli ve milli olmadığı gibi, yenilebilir de değildir ve teknoloji, yakıt, işletme vb. her boyutta dışa bağımlıdır. RF’nin benzer şartlarda Sinop’ta da bir NGS kurma isteği de, mevcut ve planlanan NGS projelerinin kimin yararına olduğunu ortaya koymaktadır.

ULAŞIMDA ENERJİ

Ülkemizde tüketilen toplam enerjinin beşte biri ulaşım sektöründe kullanılmaktadır. Diğer tarafta, Türkiye’nin birincil enerji kaynakları arzında yüzde 28,60’lık payı olan, tüketimin yüzde doksanından fazlası ithalatla karşılanan ve ithalatına, 2022’de 50 milyar dolara yakın para ödediğimiz petrolün yüzde 63’ü ulaşım sektöründe tüketilmektedir. Enerjide dışa bağımlılığın en önemli nedenlerinden biri, karayollarındaki milyonlarca aracın yakıt tüketimidir. İthal fosil yakıtlara bağımlılığın ve karbon salımlarının azaltılması için, ulaşım ve lojistik politikalarında çok ciddi değişiklikler gereklidir. Türkiye’de yaş ortalaması 15 olan, 28 milyondan fazla aracı elektrikliye çevirmek gibi, büyük mali kaynakları gerektirecek ve uzun yıllar alacak hayalci yaklaşımlar bir kenara koyulmalıdır. Özel oto sahipliğini özendiren bireysel taşıma sistemleri yerine, kent içi ulaşımda, yürüyüş ve bisiklet yollarını, elektrikli raylı toplu taşımacılığı, kentler arası ulaşım ve lojistikte raylı sistemleri ve deniz taşımacılığını başat hale getirecek politika ve uygulamalara bir an önce yönelinmelidir.

TOPLUMCU BİR DÖNÜŞÜM

Sanayide, enerjide, ulaşımda toplum yararını gözeten, kamucu, toplumcu başka bir dönüşüm programını tasarlamak, topluma anlatmak, benimsetmek ve uygulamak gerekiyor. Doğayı ve iklimi olumsuz yönde etkileyen yıkım sürecinin, insan yaşamı ve tüm canlı varlıklar için tehdide dönüşmesini önlemek için, başta emekçi sınıflar olmak üzere, toplumun ezici çoğunluğunun; çağdaş yaşam koşullarında yaşamlarını sürdürebilmelerini, ihtiyaçlarının karşılanmasını, hak ve çıkarlarının korunup geliştirilmesini öngören; kamucu, demokratik planlamacı, katılımcı, toplumcu bir program için, yeşil bir çevre, mavi bir gökyüzü, yaşanabilir bir doğa için, adaletli ve demokratik sanayi, enerji ve ulaşım politika ve uygulamaları için, toplumcu bir dönüşüm için mücadele etmekle yükümlüyüz.

Çalışmalarında ülkenin bütünlüğünü ve toplumun yararını esas alan, merkezi/ulusal/bölgesel planların hazırlanması sürecinde yerel toplulukların özgül koşullarının ve ihtiyaçlarının yerelde merkezden daha iyi tanımlanacağını ve belirlenebileceğini kabul eden; eşit, özgür, adil, dayanışmayı önemseyen demokratik bir toplum ve refah içinde yaşanacak bir ülkeye ulaşmak için;

Yurttaşlarına ve ülkesinde yaşayan insanlara insan onuruna yakışır bir refah ortamı (beslenme, barınma, eğitim, sağlık vb. hizmetler) sağlayan;

Büyüme ile istihdamı ve adil bölüşümü kurgulayan;

Bölgeler arasındaki eşitsizliği ve toplumdaki gelir dağılımı dengesizliğini gidermeyi amaçlayan;

Temel bilimleri, teknoloji geliştirmeyi ve nitelikli üretimi temel alan bir sanayiyi geliştirmeyi hedefleyen;

Kamucu demokratik merkezi planlamanın esas kabul edildiği;

Piyasacılık karşısında kamucu bir bilinçle kamu yararına dönük belediyeleştirmeyi, devletleştirmeyi ve kamulaştırmayı vazgeçilmez politikalar olarak gören;

Gelir adaletini sağlayarak gelir, servet ve harcama-hizmet unsurları temelinde hakça vergi toplayan ve hizmet sunan;

Eğitim, sağlık, enerji, ulaşım, konut vb. hizmetlerinin kamu hizmeti niteliğini vurgulayarak kamu eli ile verilmesini öngören bir kalkınmayı gerçekleştirebilmek ve buna uygun kamu yönetimi sistemi oluşturabilmek için emekten yana halkçı bir devlet mekanizması tesis edilmelidir. Bu kapsamda, kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmalı ve bu yeni kurumsallaşmanın önemli ve temel bir bileşeni olarak Türkiye Planlama Kurumu (TPK) kurulmalıdır. TPK’nın planlama kurgusu, yerel inisiyatifleri de dikkate alan, yerel unsurları da işin içine katan, karar mekanizmalarında onların da söz sahibi olduğu, katılımcı ve demokratik bir planlama anlayışına dayanmalıdır.

TPK’nın, il, bölge ve ülke düzeyinde yapacağı tüm çalışmalara, yerelden merkeze doğru geniş katılımlar sağlanmalıdır. Temel sektörlerde strateji, politika ve önceliklerin tartışılıp yeniden belirleneceği, toplumun tüm kesimlerinin, konunun tüm taraflarının görüşlerini demokratik bir şekilde özgürce ifade edebileceği, geniş katılımlı Ulusal Platformlar oluşturulmalıdır.

”KİT’ler zarar eder” tekerlemesinin yarattığı kompleksten bir an önce arınmalı ve yeni kamu iktisadi teşekkülleri sektör temelli olarak kurulmalıdır. Elektrik ve doğalgaz üretimi, iletimi ve dağıtımı, su üretimi ve dağıtımı, büyük ölçekli madencilik projeleri, kamusal eğitim, kültür, sağlık ve spor tesisleri, kamusal ulaşım sistem ve şebekeleri, toplu konut, sosyal güvenlik, temel ihtiyaç maddelerinin temini ve diğer sosyal fayda yaratan alanlarda oluşturulacak güçlü kamusal kuruluşlar ve yapılar yoluyla, kamu tekrar lokomotif olabilir.

Enerji, sağlık, eğitim gibi temel altyapı niteliğinde bir kamu hizmetidir. Kamu eliyle ve kamu denetiminde yürütülmesi gerekmektedir. Özelleşen kamu kuruluşlarının tekrar kamuya dönmesi sağlanmalıdır.

Temel gıda maddeleri (tahıllar, bakliyat, sebze ve meyve) üreticileri, balıkçılık, besicilik, sütçülükle geçimlerini sağlayan küçük üreticilere üretim faaliyetlerinde maddi ve teknik destek verecek, ürünlerinin tüketicilere makul fiyatlarla ulaşmasını sağlayacak kamusal yapılanmalar oluşturmayı,

Bütün ülkede güçlü lojistik altyapısı ile etkin, sabit ve gezici yaygın satış noktaları ile doğrudan, internet alışverişi ile uzaktan, gel-al yönteminin yanı sıra kapıda teslim şekliyle de; tüm yurttaşlara hizmet verecek, temel gıda ve ihtiyaç maddeleri ile çeşit fazlalığı ile değil, sağlamlığı ile öne çıkan giyim eşyaları ve ayakkabıların da temin edilebileceği modern bir Sümerbank’ı kurmayı,

Sümerbank’ın yanı sıra, Et ve Balık Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu, Çay-Kur, Türkiye Şeker Fabrikaları, SEKA gibi temel ihtiyaç maddelerini üreten, ürettiren, temin eden kuruluşları, Türkiye Gübre Fabrikaları, Türkiye Yem Sanayi gibi tarımsal sanayinin girdi kısmını örgütleyen, düzenleyen, geliştiren kurumları yeniden işlevsel hale getirmeyi,

Her türlü tarımsal ürünü, üreticilerin tüccarların eline düşmesini önleyecek şekilde üreticilerden satın alacak, işleyecek, depolayacak ve pazarlayacak Üretici Birlikleri ve kamu kuruluşlarını faal hale getirmeyi,

PETKİM, TÜPRAŞ, Demir Çelik Fabrikaları (ERDEMİR ve İSDEMİR), Seydişehir Alüminyum, Karadeniz Bakır gibi sanayinin en fazla ihtiyaç duyduğu ara malı üreten işletmeleri kamuya geri döndürmeyi,

PTT’yi tüm posta ve kargo hizmetlerini etkin bir şekilde verecek işlerliğe kavuşturmayı,

TELEKOM’un, hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelen internet hizmetini, kâr amacı gütmeden, ücretsiz olarak herkese erişilebilir hale getirecek ve tüm telekomünikasyon hizmetlerinin kamu tarafından sunulmasını gerçekleştirecek şekilde yapılandırmayı,

TRT’yi ve Anadolu Ajansını, toplum yararı doğrultusunda yayın yapan ve yine toplum yararı odaklı çalışan sözlü, yazılı, internet yayın kuruluşlarına destek verecek ve toplumun doğru ve güvenilir haber kaynağı olacak şekilde yapılandırmayı ve çalıştırmayı,

21. yüzyılda ortaya çıkan ve yeni ekonominin yani internet ekonomisinin dev şirketleri olan dijital tekellere alternatif olacak kamucu uygulamalar oluşturulmasını, hedeflemeliyiz.

Elektrik üretimi, iletimi ve dağıtımının yanı sıra mühendislik, müşavirlik hizmetleri verecek ve sektör ihtiyacı olan ve yurt içinde üretilmeyen ürün imalatına da yönelecek Türkiye Elektrik Kurumu’nu,

Petrol ve doğalgaz arama, üretim, rafinaj, iletim faaliyetlerini, olumsuz çevresel etkileri en düşük düzeyde tutarak dikey bütünleşmiş bir yapıda sürdürecek, dağıtım ve satış faaliyetlerinde de bulunabilecek bir kuruluş olarak TPAO ve BOTAŞ’ı da bünyesine alacak Türkiye Petrol ve Doğalgaz Kurumunu (TPDK), kurmalı ve kamu eliyle toplum çıkarları doğrultusunda faal hale getirmeliyiz.

Tüm yeni sanayi, enerji, altyapı yatırım ve tesislerinin çevresel ve toplumsal etki değerlendirme çalışmalarında, yatırımın tüm etkileri bilimsel gerçeklere uygun olarak incelenmelidir.  Kurulması öngörülen tesislerin, bulunduğu yörede var olan, ya da yatırım kararı alınmış diğer yatırım projelerinin etkileriyle birleşmesi sonucunda ortaya çıkacak kümülatif etkileri de değerlendirilmelidır. Bu kapsamdaki çalışmalar yapılmadığı gibi verimli tarım alanları, ormanlar, sanayi, enerji, altyapı, ulaştırma, madencilik yatırımları için, topluma, doğaya verdiği zararlar göz önüne alınmadan, toplum yararı yok sayılarak “üstün kamu yararı” gerekçesiyle, dayatılmaktadır. Oysa, “üstün kamu yararı” şirketlerin çıkarlarını değil, yurttaşların ve toplumun yararının korunması ve geliştirilmesini hedeflemelidir.

Diğer sosyal fayda yaratan alanlarda da oluşturulacak güçlü kamusal kuruluşlar ve yapılar yoluyla, kamu tekrar hemen her alanda lokomotif olmalıdır. Kamu işletmelerinde şeffaflık temel kural haline gelmelidir. Çalışanların yanı sıra, üretilen hizmetlerden yararlananlar, ürünleri kullananlar ve özellikle enerji, madencilik,  altyapı ve sanayi yatırımlarında, tesislerin bulunduğu bölgede yaşayan halkın demokratik temsilcileri de, karar alma süreçlerinde ve denetimde etkin, söz ve karar sahibi olmalı, sendikal örgütlenme yaygınlaşmalı, üretenler yönetmelidir.