“Şimdi anlıyorum ki, benim büyüklüğüm acımın büyüklüğünde” Moby Dick, H. Melville Devrim Çakır Büyümek dünyanın en zor işi, türün en zorlu sınavı belki de. Bizi büyütmekle yükümlü olanların ya da yolda bize refakat edenlerin de o sırada büyümekle meşgul olduklarını anlamaksa, başta kötü bir şaka gibi gelse de, malûm sınavın düşündüğümüzden daha uzun süreceğini ve […]

Deniz kumundan roman

“Şimdi anlıyorum ki, benim büyüklüğüm acımın büyüklüğünde”
Moby Dick, H. Melville

Devrim Çakır

Büyümek dünyanın en zor işi, türün en zorlu sınavı belki de. Bizi büyütmekle yükümlü olanların ya da yolda bize refakat edenlerin de o sırada büyümekle meşgul olduklarını anlamaksa, başta kötü bir şaka gibi gelse de, malûm sınavın düşündüğümüzden daha uzun süreceğini ve pek çetin geçeceğini görmek gibi bir şey: Öyle ya, her biri birer süper kahraman adayı olsa da dünyanın kabuğunu merakla yoklayıp neyin ne olduğunu anlamaya çalışırken güvenle sırtımızı dayadığımız o kadın da bazen tökezliyor ya da yer ayağımızın altından kayarken gözlerinde cesaret pırıltıları aradığımız o adam da çoğu zaman korkuyor; kaç yaşında olursak olalım dönüp dolaşıp yolunu bulduğumuz, gönül rahatlığıyla kapısını çaldığımız o ev de bütün soruların cevaplarını bilmiyor.

Çocukluk genellikle fevri bir anlam verme çabasına, büyümekse binbir zorlukla derlenen o anlamı her nefeste yoklama telaşına denk düşüyor: Anne babalar sınanıp büyürken sessiz hıçkırıklar, tekinsiz fısıltılar ya da yeterince bastırılamamış öfkeli bir nida, dünyanın kabuğundan gelen o seslere karışıp çocukluk ülkesinde yankılanıyor: O kadın ve o adam, bizi bir arada tutan o ev’in ötesinde bir yerde, sadece anne ya da baba değil, herkes gibi birer ‘insan’ oluyor; o ev’den çok önce, sadece birer çocuk oldukları için gibi.

Öykü okurlarının Korku Yokuş Aşağıydı adlı kitabıyla (Doğan Kitap, 2017) tanıdıkları Anıl Mert Özsoy’un Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Yeniden Deniz Olmak’ın küçük kahramanı Gece de annesinin gözyaşları, babasının telaşı ve dedesinin öfkesi arasında, açık denizde yolunu bulmaya, dünyanın kabuğundan gelen o seslerden kendi şarkısını derlemeye çalışıyor ama yetişkinlerin dünyasını anlamak pek kolay değil: İnsanlar da deniz gibi her an değişiyor. Akdeniz’de, küçük bir sahil kasabasında yaşıyor on bir yaşındaki Gece; bir yıl önce babası mühendis olarak çalıştığı şirketten ayrılmış, annesi de bir süreliğine mimarlığa ara vermiş; şehri arkalarında bırakıp kasabada küçük bir lokanta açmışlar. Kasabanın eskilerinden olan dedesiyle zaman geçiren, hem yazın tadını çıkaran hem de Felseğen Lokantası’nda işlerin ucundan tutan Gece, yeni yaşamına çoktan alışmış. Zeki ve duyarlı bir çocuk o; bu keyifli yaşamın öylece sürüp gideceğine inanmak istiyor ama bir şeylerin ters gittiğinin de farkında; zira ‘Annelere hüzün yakışmıyor.’ Bir yandan bir kardeşi olacağına sevinirken bir yandan annesinin neden hep yorgun ve hüzünlü olduğunu, saatlerce denize bakıp neler düşündüğünü; anne babasının uzun ve gizemli sahil yürüyüşlerinin sırrını, eski bir denizci olan dedesinin babasına neden bu kadar öfke duyduğunu merak ediyor.

Her çocuk gibi, yetişkinlerin sınırlarını el yordamıyla keşfederken kendi sınırlarına da dayanıyor Gece, aslında kim olduğunu ve ne istediğini daha iyi kavrıyor; ipuçlarının peşine düşüyor, soruyor, sorguluyor, cevaplar arıyor… Sonunda, uzun yaz günleri yerini yağmurlu sonbahar akşamlarına bırakırken, ailesinin üzerindeki kara bulutları dağıtmak için tek başına çaba göstermesinin yeterli olmayacağını anlıyor; o ev’in bir parçası olan herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Önce dedesi ile babası arasında, sonra da babası ile annesi arasında anlayış ve hoşgörü dolu bir yol açıyor: Eski fotoğraflar, dedesi ile babası arasındaki kırgınlığı bu kez onarılmak üzere yeniden gündeme getirirken, annesi ve babası biraz soluklanmak ve yenilenmek üzere, ufukta görünen gizemli Can Adası’na doğru yol alıyor. Denizin renginden, annesinin hüznünden, babasının bitmeyen telaşından ve dedesinin huysuzluğundan öğreneceği çok şey olduğunu hissediyor Gece, çünkü ‘Acılar hatıralaştıkça güzelleşiyor.’ Ne de olsa deniz orada duruyor ve sonunda herkes ev’e dönüyor.

Sevgi ve umut dolu bir aile hikâyesi anlatıyor Anıl Mert Özsoy bu romanda: Büyümek sınavının hiç bitmediğini, en çetin soruların en yakınlarımızdan geldiğini ama umulmadık dertlerin dayanışma ve anlayışla çözülebileceğini hatırlatıyor. Gördüğü ilgiyle kısa bir sürede ikinci baskı yapan Yeniden Deniz Olmak, suya sabuna dokunan derinlikli bir anlatının aynasında kendisini de görmenin hazzını yaşatıyor okuruna.