Gazeteci Yazar Deniz Zeyrek, “Sağcılaşan, taklitçi, lideri liyakatsiz kadrolarca kuşatılan bir ana muhalefet partisi Türkiye’nin bu patinajdan kurtulmasını sağlayamaz” diyor.

Deniz Zeyrek, BirGün'e konuştu: Sağcı, taklitçi bir muhalefetle olmaz!
Fotoğraf: BirGün

Esat Aydın

21 yıllık iktidarı boyunca Erdoğan bağımlılık ekonomisini azaltmamış, kamucu-halkçı bir planla, bir programla tek adım atmadı.

Bu bağımlı kırılgan,  “operasyonlara” açık bir Türkiye ekonomisinde Şimşek ve yeni ekonomi bürokrasisinden, dahası Erdoğan’ın liyakatli kabinesinden medet umulurken Erdoğan iktidarı tam gaz... eğitim ve gündelik yaşam hızla dinselleştiriliyor,Zamlar, vergiler, dövizin yükselmesi ve anti demokratik tutumlar hız kesmiyor. Her gün etiket değişimi yapılan ürünleri alıyoruz. Mecliste olması gereken milletvekili keyfi tutumla hapisteyken gazeteciler tutuklanıyor, tvler karartılıyor, muhalefet susturuluyor, deprem zamanı çadır satan iktidar, vergiler ve zamlara kılıflar uyduruyor.

İktidar zamlara Milli Dayanışma Paketi diyor, deprem bahane ediliyor; bu kez iban vermek yerine doğrudan vergi salıyor. KKM, köprü, yol, hastane garantileri ve seçim harcamaları nedeniyle büyüyen bütçe açığını kapatmak için yapılan vergi artışlarına karşı ciddi hiçbir tepki görülmüyor. Sermayeye, müteahhite, rantçıya, tarikat ve cemaatlere gösterilen hüsn-i niyet halka gösterilmiyor. Seçime dayalı esaslı bir izahat bulamayan, kurumsal siyasetten yüz çeviren seçmen “değişimden” hikmet bekleyenlerle ve içi kapanmışların muhalefetinde sürükleniyor. Süreci gazeteci yazar Deniz Zeyrek ile konuştuk…

♦ Zamlara, vergilere, milli eğitim bakanının şeriat sevdasına kabulleniş, tepkisizlik hali mevcut… Bu  tepkisizlik halini neye bağlıyorsunuz?
Tepki, bir örgütlü toplum reaksiyonudur. Demokratik ülkelerde örgütlü toplumlar vardır ve tepki göstermenin onlarca yolu vardır. Protesto mitingleri, gösteri yürüyüşleri, sivil itaatsizlik gibi klasik eylemlerin yanı sıra yaratıcı, ses getirici tepkiler de gösterilebilir. 
Türkiye’de halk ne yazık ki geride kalan yıllarda örgütlü toplum olma özelliğini kaybetti. Sendikalar temsil ettikleri gruplardan uzaklaştı. Sivil toplum kuruluşlarının eli kolu bağlandı. Siyasi partilerin gündemi ve yöntemleri halktan kopuk hale geldi. Halk da gözaltılar, davalar, tutuklamalar yüzünden bastırıldı. 

♦ Bu durumu kim değiştirecek?
Muhalefet partilerinin doğru siyaset izlemeleri halinde toplumsal muhalefet örgütleme gücü var. Diğer taraftan Sivil Toplum Kuruluşları demokratik dönüşüm için olmazsa olmazdır. Türkiye’nin sivil toplumu yeniden ayağa kaldırması şarttır. "Emeklilikte Yaşa Takılanlar" ismi verilen grup, örgütlü olmanın, baskı unsuruna dönüşebilmenin son dönemlerdeki en iyi örneklerinden biri oldu. Bu tür sivil toplum örgütlenmelerinin yanı sıra muhalefet partilerin harekete geçmesi, sendikalardaki ağalıkları devirecek sendikal örgütlenmelere gidilmesi elzemdir

♦ Muhalefetin bu haliyle mümkün mü?
Maalesef mümkün görünmüyor. Sağcılaşan, taklitçi, lideri liyakatsiz kadrolarca kuşatılan bir ana muhalefet partisi Türkiye’nin bu patinajdan kurtulmasını sağlayamaz. Muhalefetin bu süreci tersine çevirebilmesinin tek yolu, TRT’den medet ummayı bırakıp sahaya ve sokağa inerek halkın gerçek sorunlarıyla ilgilenmektir.  Bu olmadıkça sağcı ya da muhafazakâr taklidi yaparak halka güven verilemez. Halk ikna edilemez. Orijinali dururken kimse taklidinden medet ummaz. Özgün ve gerçekçi politikalar, akılcı projeler şart.

♦ Seçime sıkıştırılmış bir muhalefet nedeniyle bugüne gelindiğini mi düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki öyle. Türkiye’de iktidar nasıl her şeyi seçimlerden ibaret görüyorsa muhalefet de olayı seçimlere indirgemiş vaziyette. Temel yaklaşım, "Sorunları nasıl çözerim" değil, "daha çok oyu nasıl alırım" sorusu üzerinden belirleniyor. Odak oy olunca da popülizm, kuyrukçuluk gibi ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turuyla ikinci turu arasındaki söylem değişimi bunun en güzel göstergesiydi. Bir siyasi partinin bir konuyla ilgili görüşü bir haftada değişir mi?

♦ 21 yıllık iktidarın emek muhalefetini, gençlik ve kadın muhalefetini, toplumsal muhalefet dinamiklerini, potansiyelini şiddet ya da siyasallaşmış hukuk aracılığıyla baskılayıp kaldırdığı; siyasal İslam ve milliyetçiliğin önünün açıldığı Türkiye›de iktidarı durdurmak için meclis muhalefeti, sol- sosyalist muhalefet bu beş yılda ne yapmalı?
Her şeyden önce kendi içinde demokratikleşmeli. Siyasi Partiler Yasası’nın parti yönetimlerine sunduğu bütün antidemokratik avantajlar ortadan kaldırılmalı. Yatay örgütlenmeler güçlendirilmeli. Ön seçim gibi enstrumanlar zorunlu hale gelmeli. Kurultaylar, delege ağalarının cirit attığı parti yönetimi belirlediği platformlar olmaktan çıkarılıp,  ideolojik ve siyasal ilkelerin belirlendiği zeminler haline getirilmeli. Ben CHP’lilerin yerinde olsam TBMM’den Atatürk’ün "4. Kurultay" dediği, konuşmasına "Uçurumun kenarında yıkık bir ülke..." diye başladığı CHP’nin 1926’da yapılan kurultayının tutanaklarını alıp okumakla başlarım.  Solcular ve sosyalistler de soğuk savaş yıllarının söylemlerini günümüz koşullarına göre güncellemek zorundadır. "Yoksullar, çalışanlar neden bizi değil de iktidarı destekliyor" sorusuna yanıt bulurlarsa, o yanıt üzerinden çok önemli mesafeler kaydedebilirler. 

♦ Gelecek ve Saadet Partisi’nin grup kurmasını, meclis muhalefeti açısından bir imkan olarak görüyor musunuz? Yine DEVA’nın hem seçim öncesi hem sonrasındaki tutumunu ve mecliste grup kurma sürecinde kendini konumlandırma biçimini doğru buluyor musunuz? 
Elbette. Mecliste her grup yeni ve güçlü bir ses demektir. Her grup komisyonlarda üye demektir. Meclis idaresinde rol almak demektir. Ben zaten iki partinin neden iki ayrı parti olduğunu da anlayamıyorum. Millî Görüş kökeninden gelen partilerin birleşmesi, AK Parti karşısında önemli bir adım olabilir. Kim bilir, belki Yeniden Refah Partisi’ni de aynı çatı altından görebiliriz. DEVA Partisi’nin "bağımsız kalma" stratejisi seçimlerden önce işe yaramadı. Ancak uzun vadede kadrolarını güçlendirmek kaydıyla, Merkez Partisi olma çabası doğrultusunda etkili olabilir. 

♦ Ana muhalefet ve değişim meselesini konuşalım isterseniz biraz da… Belediye başkanlarının değişim konuştuğumuz bu süreci sürüklüyor olmasına ne diyorsunuz?
Değişim işgal ettiğiniz koltuklarla ilişkili değildir. Değişim neyi nasıl değiştireceğinize dair tavrınızla ilgilidir. CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu rakiplerinin o koltuklar yüzünden elinin kolunun bağlı olduğunu gayet iyi analiz etmiş. Ekrem İmamaoğlu İstanbul’u kaybetmeyi Cumhurbaşkanlığı için dahi göze alamadı. CHP Genel Başkanlığı için nasıl alacak? Peki CHP Genel Başkanlığı için İstanbul’u AK Parti’ye altın tepsi içinde sunarsa, yapılacak seçimlerde de İstanbul’u AK Parti alsa ne olacak? "İmamoğlu efsanesi" kalacak mı? Doğru zamanda verilen doğru kararlar, doğru zamanda alınan riskler siyasetin olmazsa olmazıdır. Bülent Ecevit İsmet İnönü’ye, Deniz Baykal Bülent Ecevit’e meydan okuduğunda doğru zamanda doğru karar vermişti. Doğru zamanda risk almıştı. Şu anda CHP’deki liderlik tartışmaları konusunda konjonktür Kılıçdaroğlu›ndan yanadır. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kalması ise CHP’nin ve Türkiye’nin lehine bir durum mudur ben emin değilim.

♦ İmamoğlu›nun Tunç Soyer, Selin Sayek Böke, Muharrem Erkek, Onursal Adıgüzel, Tekin Bingöl, Engin Altay, Bülent Tezcan gibi isimlerle görüşmesi değişim getirir mi?
Değişim koltuklarını kaybetmiş küskünlerle ya da kaybetmek üzere olan ve yaptığı manevralarla koltuğu korumaya çalışanlarla gelecek bir durum değildir. Koltuklarını kaybetmiş eski isimlerle değişim olmaz. İnsana sorarlar: "Milletvekili ya da Genel Başkan Yardımcısı olarak kalsaydınız tavrınız aynı olur muydu?" Bu isimler seçim yenilgisinde en az Kılıçdaroğlu kadar sorumludur. 

♦ Peki; "Erdoğan yeni, liyakatli bir kabine kurdu, kucaklaşma süreci başlatıyor" söylemi gerçeği yansıtıyor mu?
Kesinlikle hayır. "Değişim" açısından Mehmet Şimşek dışında hiçbir kabine üyesinin öncekilerden büyük bir farkı yoktur. Mehmet Şimşek de Türkiye ekonomisinin gerçeklerinin Erdoğan tarafından da anlaşılması sonucunda mecbur kalınan bir değişim unsurudur. Bugün uygulanan zamlar, vergi artışları, çifte vergiler, geçmişte 24 Ocak ya da 5 Nisan kararlarından farksızdır. Erdoğan pragmatist bir liderdir. Bugün ak dediğine yarın gerektiğinde rahatlıkla kara diyebilir ve kim bu konuda ne düşünür ne söyler umursamaz. Erdoğan demokrasiyi amaç olarak görmez, amaca giden yolda araç olarak görür. Amacı iktidarını mümkün olduğunca uzun tutmak ve iktidarın nimetlerinden sonuna kadar faydalanmaktır. O nedenle Erdoğan kucaklaşmaz. Erdoğan toplum kesimlerini ya da isimleri kullanır. 

♦ Son olarak biraz da Ankara kulisi konuşalım… İçişleri Bakanı değişikliği, Ekonomi Bürokrasisi değişimi ne anlama geliyor? Bakanlıklardaki isimler özellikle Kalın/Fidan değişikliği ne söylüyor bize?
Burada gelenlerden çok gidenler önemlidir. Ortaya çıkan Parlamento aritmetiği milletvekili istifa ettirerek bakan yapma konusunda Erdoğan’ın elini kolunu bağladı. Belki de oyları yüzde 35’e düşüp o kadar milletvekili kaybetmeselerdi Süleyman Soylu yeniden bakan olacaktı. Zira Erdoğan eski bakanlarla vedalaştığı kabine toplantısında tek bir milletvekili istifasının dahi TBMM komisyonlarında azınlığa düşme riskini getirebileceğini açık açık anlatmıştı. Şimşek ise yabancı doğrudan yatırım bulması umuduyla tercih edildi. Kemer sıkmadan kaynak bulamayacağını söylediği için de faizleri düşürmesine, vergi, harç, ceza artışlarıyla zamlar yapmasına onay verildi. Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı değişikliklerini de aynı şekilde yorumlayabiliriz. Gidenler gitmek zorundaydı. Gelenler "en iyi isim" üzerinden belirlendi. Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanlığı daha önce de gündeme gelmişti. Erdoğan, MİT’e Fidan’dan sonra yine yakın bir mesai arkadaşını getirdi. Bu o koltuk için duyulan "güven" arayışının bir göstergesi olsa gerek.

♦ Önümüz yerel seçim, Erdoğan stratejisi 14 Mayıs gecesi belli oldu; Erdoğan’ın büyükşehirlerde kimi düşündüğüne dair kulisiniz var mı? Erdoğan yerel seçimlerde İstanbul’a kimi aday yapar?
Şu ana kadar en çok öne çıkan isim eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum. Eski Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu da adı geçenlerden biri. Ankara’da da eski bir bakanın aday yapılması gündemde.