Gerek geleneksel burjuvazi gerek daha dar anlamda AKP’nin temsil ettiği burjuvazi gerekse de yine AKP’nin ürettiği yeni zenginler olsun, burjuvazinin iyisi kötüsü olmaz. Emek sömürüsü ve mülksüzleştirmeye dayanan her türlü zenginliğin kendisi zaten bizzat kötülüktür.

Devlet, burjuvazi ve AKP iktidarı

Mustafa Kemal Coşkun - Araştırmacı, Dr. 

Düşüncenin gerçekliği ve gücü, yani aklın ürettiği her şeyin kanıtı ancak maddi dünyada, somut toplumsal ilişkiler içerisinde aranabilir. Dolayısıyla aklımızla ürettiğimiz önermeler olsa olsa toplumsal dünyanın somut koşullarıyla sınanır, ne var ki liberal burjuva akıl, bu noktada maddi dünyadan değil, aklının ürettiklerini kendi soyut gerekçeleriyle, daha da önemlisi temsilcisi olduğu sınıfların çıkarlarıyla sınamaya kalkar, ancak bu durumda olgunun tarihselliği ve toplumsallığı gözden kaçırılacaktır. Bu nedenle bu akıl, birtakım ideal tiplerden yola çıkarak olgunun tarihselliğini gözden kaçırdığından, örneğin burjuvazinin “iyi”sinin ve “kötü”sünün olduğunu ileri sürebilir. Bunun en son örneği, Mahfi Eğilmez’in sosyal medyada yaptığı bir paylaşımdan başkası değildir. Şöyle diyor Eğilmez: “Türkiye’de burjuva sanılanların çoğu kamu kesiminden beslenen büyük esnaftır. Burjuva, kendi çıkarının ötesinde ülke çıkarını kollayacak olgunluk düzeyine ulaşmış bir sınıfın temsilcisidir. Büyük esnaf ise kendi çıkarını her şeyin önünde tutar.” 

Aslında bu düşünce hiç de yeni değildir, zira bu liberal zevat çok uzun bir zamandır Batı ülkelerinde burjuvazinin devletle mücadele içerisinde ortaya çıktığı ve ona rağmen büyüdüğü, Türkiye gibi ülkelerde ise burjuvazinin ancak devlet eliyle ve desteğiyle ortaya çıktığı ve büyüdüğü iddiasını eskiden beri ileri sürer. 

Elbette kapitalizmin gelişme dinamiklerine ve sınıf mücadelelerine bağlı olarak her ülkede sınıfların gelişimi konusunda farklı nitelikler tespit edilebilir, lakin kapitalist gelişmenin başladığı neredeyse her toplumda ortak olan noktalardan biri, burjuvazinin ya da onun belirli bir fraksiyonunun şu ya da bu biçimde devlet tarafından desteklenerek gelişmiş olmasıdır. Kaldı ki devlet, kapitalist üretim ilişkileri içerisinde var olan sömürü sisteminin bekası için olmazsa olmaz bir örgütlenmedir. Engels, “Komünist Liga’nın Tarihi Üzerine” yazısında, “sınıf karşıtlıklarının… siyasi partilerin ve parti mücadelelerinin ve dolayısıyla tüm siyasi tarihin oluşumunun temelini oluşturduğunu somut bir şekilde anladığını” söylerken boş yere konuşmamaktadır. Zira İngiltere’de, yani büyük ölçekli sanayinin geliştiği ülkelerde bile devlet iktidarını ele geçirmek amacıyla kurulan siyasal partiler, esasında burjuva sınıfının bir fraksiyonunun çıkarlarını korumak ve geliştirmek üzere kurulmuştur. Bu nedenle Mahfi Eğilmez’in vurguladığı gibi burjuvazi zaten öncelikle devletten/kamudan beslenerek gelişmiştir, ancak onun sandığının aksine bu durum sadece Türkiye’ye özgü değildir. 

Ancak bu, tek tek toplumlarda kapitalizmin ortaya çıkışının, sınıfların ve özellikle burjuvazinin gelişiminin ve bu sınıfın devlet iktidarı ile ilişkilerinin kendisine özgü özellikleri olmadığı anlamına gelmez elbette. Bu noktada AKP’nin özgüllüğünün üç noktada görünür olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunlardan ilki, AKP’nin, neoliberalizmin ilk temellerini atan ANAP’tan ve 1980’den itibaren iktidara gelen diğer partilerden çok daha etkili ve köklü bir biçimde bütün burjuva fraksiyonlarının lehine olarak neoliberal sınıf saldırısının zirvesini temsil ediyor olmasıdır. Bu, AKP’nin 12 Eylül darbesinin amaçladığı şeyin en önemli temsilcisi olduğunu gösterir. Bence bugüne kadar iktidarını sürdürmesindeki en önemli etkenlerden biri de budur. Bunun sonuçları işçiler açısından örgütsüzleşme, sendikasızlaşma ve iktidara yandaş sendikaların desteklenmesi, ücretlerin sürekli baskılanması, işsizlik, giderek daha fazla yoksullaşma vb biçiminde karşımıza çıkmıştır ve çıkmaktadır. 

Yukarıda Engels’ten yaptığımız alıntı çerçevesinde düşünüldüğünde ise ikinci özgüllük, genel olarak İslamcı hareketin ve daha özel olarak AKP’nin de bir sınıf temeli olduğunun açık biçimde ortaya çıkmasıdır. Öncelikle AKP, tıpkı diğer burjuva partileri için geçerli olduğu gibi burjuvazinin belirli bir fraksiyonunun çıkarlarını temsil etmek, savunmak ve geliştirmek üzerine kurulmuş bir partidir. İktidarı ele geçirdiği andan itibaren de kamunun/devletin gücünü kullanarak bu fraksiyonun çıkarlarını savunmaya ve geliştirmeye çalışmıştır. Bu noktada yine kendisinden önceki İslamcı partilere göre zirve noktasını temsil eder. 

Bu politikanın doğrudan bir sonucu ve özellikle AKP aracılığıyla muazzam biçimde ülkeye kök salan bir başka gelişme, onun üçüncü özgüllüğünü ortaya çıkarmaktadır ki, o da bir siyasi partinin devlet iktidarını kullanarak geleneksel zenginleri desteklemek yanında kendi “yeni zenginlerini” yaratmasıdır. Bu yeni muhafazakâr zenginler, kamu ihaleleri ve devletten fonlanan vakıflar aracılığıyla ya yeni zenginleştiler ya da zenginliklerine zenginlik kattılar. AKP, devlet gücünü kullanarak belirli şirketlere ekonomik imtiyazlar tanıma, ihaleler verme gibi konularda kendisinden önceki bütün iktidarları fersah fersah aştı. Bu yeni zenginlerin tek yapması gereken ise efendilerine hizmet etmek, onun iktidarının devamını sağlamak için her şeyi yapmaktan başka bir şey değildi. Bunlar arasında ilk aklıma gelen Kolin, Limak, Cengiz, Sancak, Çalık, Torunlar vb gibi şirketler özelleştirme ihalelerine devletten aldıkları kredilerle girerek zenginleştiler, ardından kimi medya kanallarını da satın alarak efendilerinin iktidarının devamı için kullanmaya başladılar. 

Bu politikalar aracılığıyla bugün, Bahadır Özgür’ün de vurguladığı gibi1 finansal serbestleşmenin geliştirdiği rant ekonomisinin hâkimiyetiyle devlet iktidarı üzerinde egemenliğini kurmuş özel çıkarların yeniden dağıtıldığı bir ortamdayız ve bu, mafya gibi örgütlü çetelerin desteklenmesi de dahil olmak üzere bunu kendisinden önceki iktidarlardan çok daha fazla ileri götürerek ve kökleştirerek AKP gerçekleştirmiştir. 

Bu noktada artık şunu söyleyebiliriz ki gerek geleneksel burjuvazi gerek daha dar anlamda AKP’nin temsil ettiği burjuvazi gerekse de yine AKP’nin ürettiği yeni zenginler olsun, burjuvazinin iyisi kötüsü olmaz. Emek sömürüsü ve mülksüzleştirmeye dayanan her türlü zenginliğin kendisi zaten bizzat kötülüktür. 

1 https://www.gazeteduvar.com.tr/cumhuriyet-ve-yolsuzluk-imgeyle-gercek-arasindaki-dus-kirikligi-haber-1641074