(Bu hafta bir şey yazmak içimden gelmedi. Bari size eski bir masalı yeniden aktarayım dedim.)

Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken, pirenin birinin aklı başına gelmiş ve isyan etmiş: “Yahu bizim bit kadar aklımız yok mu? Biz niye berberlik yapıyoruz ki? Berber saç keser. Saç kesen pirenin, bindiği dalı kesen Hoca’dan ne farkı var? Saç demek pire demektir. Saçlar sakallar uzadıkça, biz pirelere gün doğar. Önerim şu; bir devrim yapalım. Pirelerin kendi kendini yok etme zihniyetine son verelim.”



Akıllı pirelerden biri itiraz etmiş: “Saçmalama, bu bizim mesleğimiz, ekmek kapımız.” Devrimci Pire buna hazırlıklıymış: “Berberliğin bizim mesleğimiz olduğu nerede yazılı bir düşünsenize. Anamın beşiğini tıngır mıngır sallamaktan bahseden masal kitaplarında. Bırakın bu masallara inanmayı lütfen. Bugün büyük bir gün. Ormanın üzerinde bir hayalet dolaşıyor; bir pirenin kaybedecek neyi olabilir ki?”



Ilımlı bir pire dostça bir öneri getirmiş: “Belki biz de develer gibi tellalık yaparız, ne dersiniz?”

Devrimci Pire bu öneriye gülümseyerek bakmakla yetinmiş. Küçük pirelerden biri kahkahalarla karşılık vermiş: “Tellallık bizim işimiz değil dostum. Bu düzen değişmezse o işi yapacak deve çok. Pireyi deve yapma sakın.”

Pirelerin hepsi gülmeye başlamış, neşe içinde zıplamışlar. Devrim kararını işte böyle almışlar.

Böyle neşe ve eğlence içinde bir süre geçtikten sonra sıra gelmiş ne yapacaklarına. Hiçbirinin bu konuda bir fikri yokmuş.

Kimisi demiş ki, “Hippiliği özendirelim, Hippi demek uzun saç demek”

Kimisi demiş ki, “Barış Manço ve Cem Karaca gibi ustaları anma geceleri yapalım ki, gençler saçlarını uzatsın.”

Kimisi demiş ki: “Başörtüsü bizim düşmanımızdır, bu konuda suikastler filan düzenleyelim.”

Kimisi demiş ki: “Yahu en iyi pire başörtüsü içinde olur. Tam tersine bunu özendirmek için suikastler, şantajlar filan düzenleyelim.”

Kimisi demiş ki: “Cinsel organlar hep unutuluyor. Özgür seks, biz pireler için bedava ulaşım demektir.”

Devrimci Pire de hepsini sabırla dinlemiş. Neden sonra o almış sözü: “Arkadaşlar bu anlattıklarınızın hiçbirisi bizim esas konumuz değil. Her zaman olduğu gibi ayrıntılara saplandınız, esas konuyu kaçırdınız. Biz pirelerin görevi zihniyetleri değiştirmektir. Ormandaki tüm mahlukları tanırız. Bunların tek amaçları birbirlerini yemek olduğu halde bizim küçük kiracılığımıza tahammül edemezler. İş bize gelince, hepsi karşımızda cephe alıverirler. Oysa biz onları zinde tutar, kaşınmalarını sağlarız. Biz olmasak hepsi tembellikten ölürdü. Bu ormanın düzenini sağlayan gizli kahramanlar biziz. Pirelere yapılan aşağılama, yok sayma dönemi artık bitmeli. Hepsini kaşıtacağız. Kaşıtan bizsek, kazanan da biz olacağız.”



Pireler bu sözlerden çok etkilenmişler ve ormandaki bütün mahlukları kaşıtmaya başlamışlar. Hepsini o kadar çok kaşıtmışlar ki hayvanların hayatı altüst olmuş.

Kaşınmaktan avlanmaya bile çıkamamışlar. Ormanın düzeni gitmiş, her yer açlık içinde kaşınan hayvanlarla dolmuş.

Tüm hayvanlar kaşına kaşına biraraya gelmişler. Gelmişler ama o kadar çok kaşınıyorlarmış ki, konuşmayı bile beceremiyorlarmış. Neden sonra biri demiş ki “Biri gitsin ve kraldan yardım istesin...”


Krala gitmeye ve yardım istemeye kimse gönüllü olmamış haliyle. Bugüne dek krala gidip de geri dönen olmamış çünkü. Biraz da alavere dalavere ile zar zor cahil bir ceylanı ikna etmişler.

Küçük ceylan, tir tir titreyerek kralın huzuruna çıkmış. “Kralım, ormanı pireler ele geçirdi. Ne olur bizi kurtarın.” demiş.


Ormanlar Kralı Aslan, haberci küçük ceylanı bir güzel afiyetle yedikten sonra eşlerine akıl danışmış. “Ormanı yakalım gitsin” demiş biri.

“E o zaman karnımızı nasıl doyuracağız?” diye itiraz etmiş kral. “Pire için orman yakılır mı?”



“Muhattap almayın efendim” demiş bir başka aslan, kulak arkasını hafifçe kaşıyarak.

“Pire kim siz kim efendim. Ezin geçin hepsini” demiş bir başka aslan, patisiyle göbeğini kaşıyarak.

Kraliçe aslan tam ağzını açacakken sırtı kaşınmaya başlamış ve kedi yavrusu gibi sırtını ağaçlara sürtmeye başlamış.

Ormanlar Kralı Aslan tip ve endam itibari ile bilge bir varlık gibi görünse de aslında mankafalı biriymiş. Heybetli yelesine Uzak Doğulu bir filozof gibi dokunup manalı manalı bakma pozuna girmek istemiş.

Bir bakmış ki yelesi kaşınıyor. Yeleyi kaşımış ama bakmış elleri, ayakları, gövdesi hatta poposu kaşınıyor.

“Yeter artık” diye feryat etmiş. “Bu pireler kendileri kaşındı...”

Sözünün devamını getiremeden iştahla kaşınmaya devam etmiş.

“Yelemi kesmem gerek. Yelemi kesmem gerek. Ceylanı yerken, yeleme kaçmışlar. Hepsi yelemde!” diye bağırmış.

“İyi ama berber yok ki” demiş bir başka aslan kaşına kaşına.

Devrimci Pire işte bu anda Aslan’ın yelesinden zıplayıp ıslak burnuna konmuş. Ardından burada tasvir edemeyeceğim ayıp bir hareket yaparak aslana seslenmiş:

“Pirelerin berber olduğu günler masallarda kaldı Aslan Bey. Artık berber pire yok, devrimci pire var. Bunca zamandır sen kendin kaşındın. Kaşınan sensin, kaşıyan da biziz. Krallık devri buraya kadar. Ya bunu görürsün ya da kaşına kaşına ölürsün.”


Ormanlar Kralı Aslan, o gün krallıktan vazgeçmiş. Krallık bitince develerin tellalığına da gerek kalmamış.



Pirelere gelince; onlar hep bir yerlerde duruyorlar ve her şeyi izliyorlar. Merak etmeyin, kimi kaşıyacaklarını çok iyi biliyorlar.