İsmail Hakkı Tombul "SOL Parti varsa hırsızlık olamaz, biz varsak memleketin geleceğine sahip çıkanlar var diyerek seçimlere dahil oluyoruz. Örgütlülüğümüzün güçlü olduğu yerlerde de belediye başkanlıklarına talibiz" diyor.

Devrimci yerel yönetim örneklerini yaratmak zorundayız

Yunus Emre Ceren

SOL Parti Sözcüsü İsmail Hakkı Tombul ile SOL Parti’nin seçim siyasetini, içinde bulunduğumuz siyasi süreci, sosyalistlerin yerel siyasete yaklaşımını konuştuk.

İki seçim arasında geçen bir süreçteyiz. Geçtiğimiz seçimin yenilgisinin ardından şimdi yeniden kendimizi içerisinde bulduğumuz siyasi atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de AKP eliyle 21 yıldır yeni bir rejim inşa ediliyor. Bu yeni rejim tarihi cumhuriyeti adım adım siyasal islamcı bir cumhuriyete dönüştürmeyi hedefliyor. 2023 seçimlerinde de bu siyasal İslamcı rejime karşı itiraz eden, toplumun yarıdan fazlası bu iktidardan kurtulmak için seçimleri önemi bir çıkış noktası olarak görmüştü. Ancak muhalefetin bu ihtiyaca yanıt veremediği ve toplumsal muhalefetin yaşadığı günlük sorunlara dönüştürücü bir program ortaya koyamadığı ve değişim talebini yeterince kavrayamadığı için maalesef bu seçimler kazanılamadı.

2024 yerel seçimleri AKP’nin inşa etmeye çalıştığı siyasal İslamcı, tek adam rejiminin son adımlarının atılması ve geriye dönüş olanaklarının ortadan kaldırılması iddiası ile sürüyor. 
Böyle bir dönemde 2023 seçimlerinde de yaşayarak gördüğümüz üzere, toplumun sorunlarını görmeden, ihtiyaç duydukları değişimi kavrayamadan, siyaseti sadece masa başında belli elitlerin tartışmasına indirgeyen, esas olarak örgütlü bir muhalefet oluşturmaktan uzak, sağın alternatifini sağda arayan anlayışın iflas ettiğini görüyoruz. Bu Türkiye’de temsilî demokrasinin de parlamenter siyasetin de iflas ettiğinin göstergesidir. Şimdi esas olarak bizim açımızdan da SOL Parti açısından da toplumsal muhalefet açısından da önemli bir eşikteyiz. Bugün yapılması gereken toplumsal muhalefet ve örgütlenme olanaklarını artıracak, AKP-MHP’nin inşa ettiği İslamcı faşizme karşı bir mevzi savaşını geliştirebileceğimiz bir süreç olarak algılıyoruz. Bu yüzden de sadece kent sorunlarını değil, bu rejimin tahribatına karşı, siyasal İslamcı rejime karşı laikliğin geri kazanılması, doğamızı ranta teslim eden piyasacılığa karşı, milyonlarca emekçinin on bin lira maaşla yaşamak zorunda kaldığı düzene karşı bir mücadeleden bahsediyoruz. Bütün bunlara karşı, ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kamucu bir anlayışla toplumsal yarar ilkesine dayalı olarak yeniden organize edildiği bir anlayışı yeniden örgütlemek ve en önemlisi halkın seyirci olmaktan çıkarılıp söz ve karar sahibi olacağı, doğrudan demokrasiye en yakın örgütlenmelerin kurulacağı bir örgütlü halk muhalefetinin yaratılması bu seçim sürecinin en önemli ayaklarından ve hedeflerindendir.

Peki yerel seçimleri bahsettiğiniz siyasal konjonktür ve karşı karşıya geliş durumu içerisinde nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Yalnızca SOL Parti’nin değil AKP’nin inşa ettiği rejime itiraz eden ve her şeye rağmen direnen toplumun önemli muhalif kesimlerini bu örgütlenmenin parçası haline getirebilecek, elitlerin tartışmasına sıkışan siyaseti aşacak, aritmetik hesapların ve pazarlıkların önüne geçip sürece el koyacak bir iradeye ihtiyaç var. Bu yerel seçim süreci bir şeyi daha gösterdi ki o da şu: Önemli oranda kitleselleşmeyi önüne koymuş muhalefetin, örgütlü siyasi yapılarının toplumdan koptuğunu, bu seçimlerde parti içi kliklerden kimin hangi belediyeye çökeceğini hesap eden, kendi partileriyle sınırlı, kendi gelecekleri ile sınırlı bir seçim sürecini öngörüyorlar. Bu da bizim açımızdan, toplum açısından çok önemli bir yabancılaşmanın ortaya çıktığını gösteriyor. Şimdi yapılması gereken bütün bunlara karşı toplumu örgütlemeye ve devrimci bir coşku ile bu talebi ortaya koyabilmeye ihtiyaç var. Bizim açımızdan yerel seçimlerin temel hedefi bu. Bunu yaparken de kentlerin demokratikleşmesi, ranta kapatabilecek şekilde yeniden örgütlenebilmesi, ekolojik, yaşanabilir bir hale getirilebilmesi açısından sendikaların, odaların, kadın, gençlik hareketlerinin dahil olabileceği bir mevzi örgütlenmesini geliştirmek olarak algılamak gerekir.

Peki SOL Parti bu seçimlerde hangi yerellerde seçime dahil olacak, nasıl bir süreç yürütülüyor?
Biz bu yerel seçimde özellikle depremde büyük bir yıkıma uğrayan, o yıkım üzerinden yeniden bir kent yaratma mücadelesinde ve arzusunda olan Hatay’dan başlayarak, dayanışma ile kentleri yeniden kurma iddiasını ortaya koymak istedik. Bölgedeki tüm mücadele dinamiklerinin yan yana geldiği, herhangi bir örgütün öne çıkma isteği gözetmeden, toplumsal bir hedefi ortaklaştıran, önceleyen bir ittifak öngördük. Ancak bunu henüz gerçekleştirebildiğimizi söylemek zor.

Biz bir yandan bu toplum kesimlerini yan yana getirmeyi hedefliyoruz ama diğer yandan doğrudan demokrasinin nüvelerini örgütlü olduğumuz her yerde yaratmak için müdahil oluyoruz. Bu amaçla 51 kentte il genel meclislerine aday oluyoruz. Yine büyükşehir olan 30 kentte de bütün ilçelerde belediye meclislerine aday olacağız. Biz burada denetime de talibiz, SOL Parti varsa hırsızlık olamaz, biz varsak memleketin geleceğine sahip çıkanlar var diyerek seçimlere dahil oluyoruz. Örgütlülüğümüzün güçlü olduğu yerlerde de belediye başkanlıklarına talibiz. Örneğin; Sakarya, Kocaeli, Malatya büyükşehir belediye başkanlıkları, Artvin Kemal Paşa, Dersim Hozat ilçe belediyelerinde ve Aksaray Saratlı Beldesinde çok iddialı seçim çalışmaları yapıyoruz ve kazanacağımıza inanıyoruz. Buradaki kazanma umudumuzu da yalnızca adayın değil, bir fikrin kazanmasına ve seçimlerden sonra devrimci bir belediyeciliğin nasıl olacağını göstermeye adayız. Bunun yanında il genel meclislerinde üzerine tartıştığımız diğer tüm adaylıkları da önümüzdeki hafta açıklayacağız. Yoksa meseleyi sadece 31 Mart akşamı sandıklardan SOL Parti çıktı iş bittiye getirmek yerine asıl işimizin 1 Nisan’da başlayacağı bir anlayışa adayız.

Şunu ifade etmek gerekir ki Türkiye’de sosyalist hareket açısından yerel seçimler gündeme geldiğinde hemen herkesin aklına Fatsa deneyimi geliyor. Fatsa deneyimi bugün SOL Parti’yi besleyen bir geleneğin ortaya çıkardığı, yalnızca Fatsa’dan ibaret olmayan, bütün Türkiye’de bir devrimci hareketin fikrinin billurlaşması süreci, halkın doğrudan kendi kendisini yönetebilme deneyimiydi. Aradan geçen 45 sene sonra hâlâ akla Fatsa geliyorsa, onu aşacak bir pratiği gösteremediğimiz içindir. Şimdi 2024 seçimlerinden sonra kazanacağımız belediyelerde, Fatsa deneyiminden yararlanarak ama onu örnek alarak “Yerel yönetimde devrimciler varsa hırsızlık olmaz, her sürece birlikte karar veririz” örneğini yaratacağız. Bizim kazandığımız yerlerde belediyeyi belediye başkanı yönetmeyecek, belediye meclisi yönetmeyecek, halka söz veriyoruz; seçimi kazandığımız andan itibaren mahalle örgütlenmelerini ve temsilcilerini oluşturmaya başlayacağız ve doğrudan böyle bir temsiliyetin örgütlenmesi ile bu yerelleri yöneteceğiz. Kaynakların nasıl toplanacağına nasıl dağıtılacağına o yerelin halkı hep birlikte karar verecek. Bizim açımızdan süreç çok kritik, kazandığımız yerlerde bir örnek yaratabilmek zorundayız.