Günlerdir gazetelerde ve televizyonlarda hastaların, yoksulların dramlarına şahit oluyoruz. Adana’da tüp patlaması sonucu ağır yaralanan çocukların...

Günlerdir gazetelerde ve televizyonlarda hastaların, yoksulların dramlarına şahit oluyoruz.
Adana’da tüp patlaması sonucu ağır yaralanan çocukların, özel bir hastanenin acil servisinde sevk paraları olmadığı için nasıl çığlık çığlığa gezdiklerini izliyoruz. Olay basına yansıyınca başbakan ve bakanlar devreye giriyor. Hastane geçici olarak kapatılıyor.
Bir kaza sonucu yaşamını yitiren Sercan’ın organları başka hastalara naklediliyor. Sercan’ın midesine son lokmanın, yaşamını yitirmeden çok çok önce girdiğini öğreniyoruz. Genç kızın günlüğünde ölümü yoksul yaşamından bir kurtuluş olarak gördüğünü okuyoruz. (Sabah, 19 Nisan 2008)
Şanslı olan mağdurlar, anayasa tarafından güvence altına alınmış haklarına kavuşabiliyor. Ne diyor demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan TC’nin Anayasa’sı: Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri… Kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Bu ülkede çöplüklerden ekmek toplayanlara, parasızlıktan ölüme mahkûm edilen hastalara dair öyküler haber değeri taşımıyor artık. Yalnızca yaşanan drama müdahale eden ‘hayırsever büyüğümüzün’ duyarlılığı işleniyor: ‘Duyarlı bakan duruma el koydu.’

Ya da yurttaşlara karşı anayasal yükümlülüklerini yerine getiren yerel yönetici hakkında başlatılan soruşturma haberlerini okuyoruz:
“Belediye otobüslerini ücretsiz yapan, okullara ücretsiz su veren, aylık 10 tona kadar su tüketiminden para almayan, sağlık merkezlerinde tahlil ücretlerini 1 YTL’ ye röntgeni ise 5 YTL’ ye indiren Dikili’nin SHP’li Belediye Başkanı Osman Özgüven hakkında soruşturma başlatıldı.” (BirGün, 17 Nisan 2008)
Başkan zimmetine para geçirmemiş; başkan partizanlık yapmamış. Başkanın suçları: Ayrımcılık yapmadan sosyal belediyeciliğin gerekliliklerini yerine getirmek, çevreye karşı duyarlı politikalara geliştirmek, eğitime katkı yapmak, vesaire vesaire…
Başkanın suçları büyük anlayacağınız. Bir zamanlar Fatsa’yı cennete çeviren Fikri Sönmez gibi bertaraf edilmeli mutlaka! Zira kötü örnek oluyor başkalarına!
Yıllardır Ankara’nın ve Ankaralıların üzerine çöreklenen İ. Melih Gökçek, tehlikenin farkında olanlardan mesela: “Osman Özgüven şov yapıyor… Belediyeler para karşılığı verilmesi gereken hizmetleri ücretsiz sunamaz.”

Gökçek’in sicilini ortaya sermenin malumun beyanından başka bir anlama gelmeyeceği ortada. Bizi ilgilendiren, adı şaibeli ihalelerle, çete davalarıyla, belediyeyi ticarethaneye çeviren uygulamalarıyla, hizmette ve sosyal yardımlarda partisine çıkan oylara göre ilçeleri ve yurttaşları fişlemesiyle anılan Gökçek’in sözcülüğüne hangi gazetenin soyunduğu.
Hayır, Vakit, Yeni Şafak ya da Zaman’dan bahsetmiyorum. Sorumuzun yanıtı, kentli militan laiklerimizin çağdaşlığın teminatı gördükleri Hürriyet. Bakınız cumartesi günkü Hürriyet Ankara manşetinde Osman Özgüven’i, sözüm ona Gökçek’in sözleriyle, nasıl tanımlıyor: ŞOVMEN!

‘Büyük’ gazetemiz pek sever, en hayati politik ve sosyal konuları magazinleştirmeyi. Hatırlamıyor musunuz, Gökçek ve Emin Çölaşan’ın didişmeleriyle yıllarca bizleri nasıl oyaladıklarını? Şimdi de yapmak istedikleri farklı değil. Dikili Belediye Başkanı’nın halktan yana tutumunu modası geçmiş solcu romantizm olarak yaftalamak, işi iki başkanın kavgası düzlemine çekerek değersizleştirmek istiyorlar.
Yerel seçimlerin tarihi yaklaştıkça, ana akım medya makul muhalefetin sınırlarını bizler için belirginleştirecektir. Laik anti-laik kutuplaşmasının tek siyasi çelişki olduğunu dair yayınların dozajı artacaktır. Ya AKP ya CHP. ÖDP’li, SHP’li, DTP’li belediyeler yok sayılacaktır. Hatırlandıklarındaysa Don Kişot’lara, yıkılan duvarlara olmadı Şovmen’lere atıfta bulunulacaktır. Yoksulluğun nedenleri ortadayken, çözümü malumken, çözenler varken. Yoksuzluk bu kadar gerçekken; belki de tek gerçekken.

* * *
MEDYAZADE
Bizim devletimiz bu kadar zengin mi arkadaş, ona buna koruma tahsis ediyor? Şimdi de Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç’e bir koruma vermişler. Sebep, Kamer Beyin Meclis’te can güvenliğim yok diyerek koruma talep etmesiymiş. Hepimiz izlemedik mi, Genç’in sayıları kırkı aşan Ak Parti’li vekillere nasıl saldırdığını? Kaldı ki, Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan işin aslını açıkladı: “Benim milletvekilim şiddet uygulamaz, şiddet uygulayan Kamer Genç’tir.” Doğru söze ne buyrulur. Hem herkes bilir Genç’in Meclis’te on kaplan gücünde olduğunu. Ama solcular bu mazlum edebiyatını hep kullanırlar. Hatırlayacaksınız, Çetin Altan da mebusluğu zamanında Meclis’te tek başına yüz iki yüz mebusu linç etmeye kalkmıştı. Bu solcu vekil terörünün nereye varacağını bilmiyorum. Ama eğer birilerine koruma verilecekse, mesela Ufuk Uras karşısında hayatları tehlikede olan üç yüz kırk AK Parti’li vekilin önceliği olduğu ortada. Siz bakmayın onun halim selim haline. Duyumlarıma göre karate biliyormuş Uras.

* * *
...Dİyor kİ:
“Ecnebi homoseksüellere bile toprak sattılar. Bodrum ve Didim’de araştırma yaptım. Avrupa’nın sapıklarına kamplar kurulacak” Zekeriya Beyaz/Yeniçağ.
Zekeriya Beyaz bölünme paranoyalarına yeni bir boyut getiriyor:
Homoseksüel istilacılar!