Kadınlar sokakta, işyerinde, okulda, yurtta ses yükselttikçe bizim sesimiz Meclis’te daha duyulur hale gelecek.

Diktatörler deviren tarihi unutmadık
Fotoğraf: AA

Sevda KARACA

EMEP Genel Başkan Yardımcısı
ve Gaziantep Milletvekili

1930’dan 1961’e kadar Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten Rafael Trujillo diktatörlüğüne başkaldıran Mirabel kız kardeşlerin diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü 25 Kasım, kadına yönelik şiddetin devlet şiddetiyle nasıl iç içe geçtiğini, kadınlara yönelik devlet şiddetinin tüm toplumu boyunduruk altına almak için nasıl bir aparat olarak kullanıldığını ortaya seren bir gün. Ama aynı zamanda kadınların mücadelesinin diktatörler deviren toplumsal mücadelenin manivelası olduğunu da gösteriyor.

Eğer, Mirabel kız kardeşler örgütlü kadınlar olmasalardı, dönemin diktatörünün söylediği gibi yaşadıkları sıradan bir araba kazası olarak kalıp, unutulabilirlerdi. Ama öyle olmadı. Mirabel kız kardeşler, diktatörlüğe karşı mücadele eden Clandestine Hareketi’nin bir parçasıydılar. Clandestine Hareketi hem gerçekleri aydınlattı hem de diktatörlüğün yıkılmasında önemli rol oynadı.

Mirabel kardeşleri öldüren diktatörün adı lanetleniyor, ama mücadele edenlerin adları dünya çapında bir mücadele gününe ilham vererek tün dünyaya yayıldı. Mirabel kardeşler yıllardır tüm kıtalarda, tüm ülkelerde, şehirlerde, okullarda, iş yerlerinde yaşıyor; dünyanın her yerinden birbirine hiç benzemeyen kadınları aynı cümlelerde buluşturuyorlar… Yaşamın her alanında!

Biz de bugün tek adam rejiminin temellerini sağlamlaştırmak ve üstüne kat çıkmak için yapılmış karanlık ittifakın çoğunlukta olduğu bir meclisin “yönettiği” memlekette yaşıyoruz.

Ancak, ülke tarihinin kadınlar açısından en karanlık meclisi olduğu söylenen mecliste kadın hareketinden gelen, emek ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olan pek çok kadın milletvekili de var. Erkek egemen olduğu kadar patron egemen de olan bu mecliste kadınların, gençlerin, işçi ve emekçilerin, ezilen halkların yaşadıklarının görünür olması, dirençlerinin güçlendirilmesi için meclisin olanaklarının da mümkün olduğu kadar seferber edilmesi gibi bir derdimiz var. Tam da bu nedenle meclis genel kurulunda, kadınların haklarını diline dolayan bir tek cümle bile kurdurtmamak için adeta nöbetleşe bir “isyan timi” kurmuş durumdayız. Tam da bu nedenle işçi katili, işçi düşmanı vekiller bir dakikalık konuşmalarında bile 50 kez bizim sesimizle, sözümüzle bölünüyor, söz aldıklarında iki kez düşünmek durumunda kalıyorlar.

Ancak kadınların haklarına yönelik saldırıları püskürtmeye, bunun önüne set olmaya dair bu çaba ve dert, tek başına meclis çatısı altında daha görünür, daha yüksek sesli, daha hareketli bir “muhalefetle” yerini bulabilecek bir şey değil.

Nasıl ki kadınların koşulsuz itaatine dayalı, iktidara hizmet görevi odaklı siyasal tahayyül, kadınların haklarında ve özgürlüklerinde ısrarcı olmalarıyla sekteye uğruyorsa, meclisin kadın ve emekçi düşmanı siyasal aritmetiği, hak ve özgürlüklerde ısrarını sokaktaki ısrardan alan bir muhalefetle bozulacak.

Kadınlar sokakta, işyerinde, okulda, yurtta ses yükselttikçe bizim sesimiz mecliste daha duyulur hale gelecek. Kadınlar nafaka hakkından medeni haklara, anayasa tartışmalarından yoksulluğu derinleştiren politikalara kadar kadınları yapayalnız bırakmak için planlanan her türden iktidar projesi karşısında ortak bir mücadelenin araçlarını sokakta yarattıkça, meclisteki kadınlar da bu ortaklığı parlamento düzeyinde daha ileriden kurmak durumunda kalacak.

25 Kasım, daha önce hiç olmadığı kadar çok bugünü dünya çapında bir mücadele gününe dönüştüren tarihi anlara dönüp bakmayı, hatırlamayı gerektiriyor. Diktatörler deviren kadın mücadelesi, diktatör namzetlerinin cirit attığı tek adam rejiminde tutunulacak dalı, yürünecek yolu, söylenecek sözü ortaya koyuyor.

Tarihimizi unutmadık, bu ülke için emekten, eşitlikten, özgürlükten ve adaletten yana bir tarih yazmak için her yerde inadımızla ve direncimizle yan yanayız…