Dinlene dinlene
Son günlerimiz hep dinleme meselesini konuşarak geçti. CHP Genel Sekreteri Önder Bey’in, eski Bolu valisi ile makamında yaptığı özel görüşme...
Sonra sorun çözülür gibi oldu. Önder Bey Vali ile görüşürken dinci gazetenin bir muhabiri kendisini aramış. Önder Bey görüşmek istemediğini söyleyerek telefonu kapatmak istemiş ama yanlışlıkla “No” tuşu yerine “Yes” tuşuna basmış. Böylece açık kalan telefondan, 40 dakikalık konuşma, muhabirin teybine geçmiş.
Önce şu “dinleme” meselesine takıldım.
Benim bildiğim CHP’de bütün siyasi konuları yalnızca Deniz Bey konuşur. Bütün açık-gizli, mahrem-namahrem bilgiler kendisine gider. O’nun dışında siyasi konuları -kendisi izin ve görev vermedikçe- kimse konuşamaz. Bunu yapan olursa, Deniz Bey çok kızar.
Önder Bey’i dinleyerek hükümet ne öğrenebilir ki?
Öte yandan Önder Bey (ağabey de diyebilirim) daha “yes” ile “no”yu karıştıracak kadar yaşlanmadı. Bu da bu işte bir “çapanoğlu” olduğunu gösteriyor. Bakalım sonu nereye varacak?
Ama öyle anlaşılıyor ki hepimiz bir biçimde dinleniyoruz. Yani “dinlene-dinlene” yaşıyoruz. Özel hayatlar ayak altında. Ben de artık telefonu açtığımda, aynen Hasan Celal Güzel gibi, “dinleyenin de dinletenin de…” deyip sonra konuşmaya başlıyorum.
Şu, kelimeleri bölerek, bükerek oyunlar yapanlara bayılıyorum. Ben beceremiyorum. Geçen gün bir yazıda, “Din’leniyoruz” diye okudum. Vallahi öyle; bu iktidar hepimizi “din’letiyor”. Bize konuşmamızı bile değiştirtiyor. Geçen gün telefonum çaldı. “Alo” diyerek açtım; karşı taraftaki “”selamünaleyküm” dedi; ben de gayr-ı ihtiyari “aleykümselam” dedim. Normalde böyle konuşmam. Öyle anlaşıyor ki ben de “din’leniyorum”.
Dinlenmeye ihtiyacım var. Kendimi biraz yorgun hissediyorum. Önümüzdeki günlerde birkaç gün yurtdışına gideceğim. İyice bir “dinlenirim” diye düşünüyorum. Bunu söylerken biraz da utanıyorum, çünkü bu toprakların gördüğü en büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk kestirip atmış:
“Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar”.