‘Bakınıyorlar’ kelimesine alışığız ama günlük kullanımda ‘dinleşiyorlar’ kelimesi bize uzak gibi… İktidarlar her ikisine alışık! Nasıl mı? İlkinden başlayalım. “Claude ve Camille (A novel of Monet), bakınıyorlar: (…) Fransızcada üç ayrı manaya gelebiliyor: 1.Bakınıyorlar; Biri diğerine bakıyor, göründüğü esnada bakmak zorunda olmayan ötekine bakıyor biri… 2. Bakınıyorlar; İkisi de aynada, ötekini görmeden, kendine bakıyor… 3. […]

‘Bakınıyorlar’ kelimesine alışığız ama günlük kullanımda ‘dinleşiyorlar’ kelimesi bize uzak gibi…

İktidarlar her ikisine alışık! Nasıl mı? İlkinden başlayalım.

“Claude ve Camille (A novel of Monet), bakınıyorlar: (…) Fransızcada üç ayrı manaya gelebiliyor: 1.Bakınıyorlar; Biri diğerine bakıyor, göründüğü esnada bakmak zorunda olmayan ötekine bakıyor biri… 2. Bakınıyorlar; İkisi de aynada, ötekini görmeden, kendine bakıyor… 3. Bakınıyorlar; birbirlerine bakıyorlar, bakışları birbirine geçiyor, ikisi de bir diğerine, o ona bakarken bakıyor, gözlerinin içine, sonu olmayan seyir… (…)” (Üstdinleme: Casusluğun Estetik Tarihi, Peter Szendy, Tellekt, Çeviri: H.İlksen Mavituna)

“Karşılıklı olarak bakınırlarken onun onları irdeleyecek bakışıyla bildik manada bir fotoğraftan bahsedilemez artık; onları yüz yüzeliğin dışında bir yerden gözetleyen kişi, göz gözeliği asla göremez: ‘Asla’ diyor kendi kendine, “bir başkasının diğerinin gözlerinin içine baktığı o bakışı, başkasının bakışını ve dolayısıyla kendi bakışını göremeyeceksin.”

İktidarın liderleri bir zirvede (mesela G20) toplanıyor, bizler de ekranlarda onların yüz yüzeliğine bakıyoruz ama onların göz gözeliğini göremiyoruz… Birbirlerine bakınıyorlar, bakışları birbirine geçiyor, ikisi de bir diğerine, o ona bakarken bakıyor, gözlerinin içine, sonu olmayan seyir… Başkasının bakışını göremiyoruz, dolayısıyla kendi bakışımızı da…

Başımıza ne çoraplar örüldü/örülüyor kim bilir?

‘Dinleşiyorlar’: Jorge Luis Borges’in kısa öyküsü ‘Yolları Çatallanan Bahçe’de casus Yu Tsun’un hikâyesi bir telefon çalmasıyla başlamaz, tam tersi ahizeyi geri yerine koyduğunda başlar.

“ (…) Yu Tsun’un hattın öteki ucunda olup biteni dikkatle dinlediğini, herhangi bir şeyi kaçırmamak için büyük gayret harcadığını, yani, her kelimeyi, her sesi ve her sessizliği, nefes alış verişleri, bir ipucu manasına gelebilecek hemen her şeyi üstdinlediğini düşünebiliriz.”

“ Sesin tanımladığımız şekilde işlemesini beklediğimiz sesin yani mahremiyetin müdahale edilebilir, kulak kabartılabilir, işgal edilebilir olması bizi bu eylemlerin öznesinin varlığıyla karşı karşıya getirir: iktidar. (…) kendisinin tanımlamadığı seslere kulak kabartıp, müdahale edip, gürleyen, işgal edebilen şey iktidardır.” (Tolga Tüzün, sunuş yazısı)

“(…) birbirlerine kulak verirken duyarım onları; ya da şarkı söyleyen ya da Yankı ile ona geri ulaşan kelimeleri duyan Orpheus gibi kendi kendini dinleyen birini de duyabilirim. Ama asla duymayacağım, benim için herhangi bir temsili ya da tecrübesi olmayacak şey, onların deyişlerinin birbirlerine kavuştuğu, tele-dinlemede birbirlerini duydukları andır.”

Biz de duymuyoruz! İktidarın liderleri bir zirvede (mesela G20) toplanıyor, bize de kapalı kapılar içine bir telefon açma fırsat tanınsaydı, tıpkı casus Yu Tsun gibi davranacağımızdan kuşkum olmazdı. Herhangi bir şeyi kaçırmamak için büyük gayret harcayacak, yani, her kelimeyi, her sesi ve her sessizliği, nefes alış verişleri, bir ipucu manasına gelebilecek hemen her şeyi üstdinleyecektik. Ama onların deyişlerinin birbirlerine kavuştuğu, tele-dinlemede birbirlerini duydukları anı, o kötü müziği duyamayacaktık!

Not: Alıntı yaptığım kitabın tematik akışından çıkıp kendi meşrebimce teşbih yaptığımı biliyorum. Filistin Eriha’dan yola çıkıp, modern öncesi Avrupa’nın gizli kalmış dehlizlerine dalarak hükmetme ve iktidar tekniklerinin dinleme pratikleriyle ilişkisini sinema, opera, ve edebiyattan örneklerle tartışırken, dinleme ile casusluk arasındaki yapısal yakınlığın sınırlarını araştıran bu kitabın yazarından, çevirmeninden ve baskıya koyan yayınevinden affola!