British Council ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yaklaşık 2 yıldan bu yana Medya ve Toplumsal Katılım başlıklı ortak bir projeleri var. Bu projenin amacı...

British Council ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yaklaşık 2 yıldan bu yana Medya ve Toplumsal Katılım başlıklı ortak bir projeleri var. Bu projenin amacı, medeni ülkelerde "riskli gruplar" olarak nitelendirilen çocuklar, kadınlar, cinsel yönelimleri farklı olanlar, mülteciler ve göçmenler ve kültürel farlılıklara sahip grupların medyada temsiline dönük sorunları belirleyip, bu grupların medyadaki temsiline ilişkin sorunları gidermek. Bu bağlamda, geçtiğimiz ocak, şubat ve mart aylarında 3 toplantı yapıldı. Ben 30 sene Birleşik Krallıkta bu işlerle uğraştığımdan olsa gerek davet üzerine bunlardan birine konuşmacı olarak katıldım.

Bu toplantılar sonunda bir kitapçık üretildi. Medya ve yukarıda bahsedilen "riskli guruplar" konusunda hassasiyet gösterenler bu şık kitapçıktan mutlaka bir tane edinmeli. Medyanın üretim süreci ve içeriğini yukarıda ki guruplar yararına dönüştürme için kılavuzlar içeren, hedefler koyan, medya kuruluşlarına ve medya profesyonellerine düşen temel görevleri sıralayan, bu şık kitapçık çocuklar, kadınlar, farklı cinsel yönelimler, mülteciler, göçmenler ve kültürel çeşitlilikler gösteren herkese ve her gruba medyanın nasıl yaklaşması gerektiğini anlatıyor.

Bu çalışmanın devamı olarak da, 21 Haziran 2007 Perşembe yani yarın İstanbul'da söz konusu ilkelerin uygulanmasına dönük yöntemlerin tartışılacağı "Medya ve Çeşitlilik" başlıklı bir konferans düzenledi. Daha önce verilmiş bir söz nedeni ile Ankara'da bir etkinliğe katılacağımdan konferansa gidemeyeceğim. Bu yazıyla hem sizleri bilgilendirmiş hem de yarınki toplantıya ufak bir katkıda bulunmuş olmayı umuyorum.

Sadece Birleşik Krallıkta değil bütün medeni ülkelerde, sadece British Council ve gazeteciler cemiyeti türünden kuruluşlarda değil, hemen hemen bütün kamu kuruluşlarının ve özel sektör firmalarının bu kitapçığın içerdiği prensipleri kapsayan kılavuzları var. Bu işler İngiltere'de 70'lerde üniversite öğrenci birliklerinin barlarının üzerlerine astığımız "Bu barda ayrımcılık yapılmaz", "Barın önünde herkes eşittir!" türünden plâketlerle başlamıştı. Üniversiteler den başlayarak yerel idarelerde, sendikalarda ve daha sonra her yerde eşit haklar kılavuzları, prensipleri, politikaları yazıp kabul etmek moda oldu. Enteresan bir ayrıntıdır: O zamanlar bir kuruluşun eşitlik konusunda samimi olup olmadığının birinci sınavı cinsel ayrımcılığı listesine ilave edip etmediği, ikinci sınavı ise cinsel ayrımcılıkla karşılaşanları tarif ederken "sexu-ality=cinsellik" mi deyip geçiyor, yoksa "gey, lezbiyen, biseksüel, transseksüel..." (LGBT) kelimelerini kullanacak kadar cesaret mi gösteriyordu! 30 senedir süren mücadeleden sonra Birleşik Krallıkta artık böyle sorunlar yok. Bu işe en direnen Conservative Party=Tutucu Parti bile artık LGBT kelimelerinin oy kaybettiren bir şey olamadığını anlamış durumda!

Gelelim Türkiye'ye. 9 Haziran 2007 Cumartesi günü Türkiye'nin en köklü en büyük gazetesi Hürriyet logosunun da üstünde kocaman harflerle manşetten şu başlığı atmıştı: "Gay çetesini doktorun eşi yakalattı". Nurettin Kurt imzalı haberin devamını 4üncü sayfada okuyunca anlıyorsunuz ki gey çetesi falan yok, çete geylere şantaj yapan bir çete! Ben yeni olduğumdan tanımam ama evet siz bildiniz Nurettin Kurt yalan haberinden dolayı Hürriyet'ten güya emekli edilen yılların gazetecisi. Hürriyet Gazetesi bu eski emektarından vazgeçemiyor ve onu tekrar manşet atan gazeteci yapmak istiyorsa neden bu "riskli gurubunun" sırtından hem de yanıltıcı bir şekilde haber yazmasına göz yumarak yapıyor?

Burada mesele gazetelerin geyleri haber yapıp yapmaması değil. Evlilik isteriz deyip kampanyalar yaptıktan sonra bu hakkı alıp, evlenip, üç gün sonra boşanan gey çiftler tabii ki haberdir. Ama yukarda ki haberin veriliş şekli Hürriyet Gazete'si-nin British Council ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin çıkarttığı kitapçıkta ki önemli prensiplerden ya bihaber olduğunu ya da aldırmadığını gösterir. Hürriyet'i tek hedef aldığım zannedilmesin, Türkiye'de ki diğer medya kuruluşları da bu konularda daha hassas değiller. Bu bir çizgi, bir anlayış bir politika meselsi.

Hürriyet patronları, editörleri, gazetecileri belki de şöyle düşünüyorlar: "Biz dengeli bir gazeteyiz, geyler hakkında pozitif şeyler de yazıyoruz, birçok gey gizli saklı olsa da gazetede çalışıyor, tabii homofoblarda olacak, zamanla onlarda eğitilir, hem geyleri küçük düşürmek, onları sekse düşkün göstermek, çete kurduklarını yazmak reyting alıyor." İngiltere'de iki gurup gazete vardır: Quality Press=Kalite Basın "Guardian, Telegraph, Times, Independent..." gibi birde Gutter Press=Lağım Basını "News of the World, Sun..." gibi. Lağım basınının prensipli davranması zaman aldı ama demokrasinin var olduğu İngiltere'de, onlar bile bir noktaya gelebildiler.

Türk basınının, özellikle de onun patron ve editörlerinin önünde ki seçenekler şunlar: Ya medeni dünyaya direnmeden hemen ayak uydurup "Kalite Basın" olacaklar, ya da "Lağım Basını" olup, direnecekler; "riskli gurupların" sırtından en son dirhem reytingi de çıkarıp ta ki birer, dinozor olduklarını herkes görüp yok olana kadar.

Umarım Hürriyet ve diğer bütün gazetelerin karar verenleri, yazarları birer adet British Council ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin çıkarmış olduğu "Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu" edinirler.