Google Play Store
App Store

İlk turda sandığa gitmemiş olanlara “Geleceğiniz için, adalet için, hukuksuz bir şekilde tutsak edilmiş herkes için 28 Mayıs’ta oyunuzu kullanın” demek istiyorum.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Adalet için sandığa gidin

Canan KAFTANCIOĞLU, CHP İstanbul İl Başkanı

Sevgili Çiğdem, Mücella, Mine, Can, Tayfun, Hakan ve Osman

Ve cezaevlerinde haksız bir şekilde tutsak edilen tanıdığım, tanımadığım tüm dostlar, dostlarım; Bu mektup aynı zamanda “bir kere selamlaşmamış olsak bile aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için” kalbimizin birlikte attığı dostlaradır.

Bizler, kötüyü düşman belleyen, iyiyi, mağduru ve haksızlığa uğramışı dost gören bir anlayıştan geliyoruz. Dostu da düşmanı da işine geldiği zaman ya da çıkarına uyduğu gibi değil yüreğindeki sevgisiyle, yaşamdaki duruşuyla, ilkeleriyle, ahlakı ve namusuyla, özü sözü bir oluşuyla tarifleyen insanlarız.

Dostlarım; cumartesi sabaha karşı gün ışımaya yakın yazıyorum bu satırları. Charles Dickens’ın “İki Şehrin Hikâyesi” adlı romanının girişinde söylediği gibi, “zamanların en kötüsü ve zamanların en iyisi” olarak nitelendirebileceğimiz bıçak sırtı günlerden geçiyoruz. Cümleyi henüz bitirmiştim ki birden Çiğdem’in muzip ve şen kahkahası çınladı kulağımda. Hınzırca bir ifadeyle, “Şekerim bu memleket bizi ya mahpus yatırır ya da uykusuz bırakır” diye seslendi bana. Bugünün ve son günlerin, son zamanların yorgunluğuna o kadar iyi geldi ki bu sesleniş; içimi mutlulukla doldurdu.

Çiğdem’in seslenişi beni güldürdü ben de sizleri güldürerek devam edeyim mektubuma. Bugün birisi bana “Bukalemun” demiş. Yıllardır tanışırız. Fikri tutarlılık konusunda birbirimize en iyi kefil olacaklardanız. Yıllardır söylediğim şeylerin aynısını söylemem üzerine hem de! Oysa biz kendisi gibi esen rüzgâra, kişisel ikbale göre renk değiştirenlerden olmadık hiçbir zaman. Her zaman hukukun üstünlüğünü savunduk, bu vatanı çıkarsız sevdik, halkın iktidarında yargı kurallarının uygulanacağını söyledik, demokrasiye inananlar olarak hiçbir zaman teröristlerle işbirliği yapmayacağımızı belirttik. Ama hâl böyleyken o malum şahıs bana bukalemun demiş! İşte bu çok komik! Kem söz sahibine aittir. Kim bu şahıs biliyor musunuz? Zamanında Erdoğan’a ağıza alınmayacak laflar eden, FETÖ’ye övgüler dizmekle kalmayıp, eteklerini öpüp devleti teslim eden, suçlularla, uyuşturucu baronlarıyla bolca fotoğraf çektiren, işine gelmeyen herkesi terörist ilan eden biri. Güzelim Bukalemun’a haksızlık olmasın diye “değişik” dedim ben de kendisine. Kel başa şimşir tarak denir ya hani, böylesi bir iktidar anlayışının temsilcisine de ancak “değişik” denebilir sanırım.

“Değişik”i de, onun kişiliğinde vücut bulmuş olan iktidarı da değiştireceğiz dostlarım. Hiç kuşkunuz olmasın. Asla inancınızı ve umudunuzu kaybetmeyin. İçerideki sizlerin, dışarıdaki bizlerin, gençlerin, çocukların, emekçinin, depremzedenin “iyi olma hallerini” hayallerini yok etmeye çalışan bir kötülükle karşı karşıyayız ama ne yaparlarsa yapsınlar değiştireceğiz.

Organize kötülüğün bu cisimleşmiş hâli 14 Mayıs’ta galip gelemedi ancak bizler de kötülüğü memleketin başından def edemedik şimdilik. Ama dediğim gibi sıkmayın canınızı bu maçın rövanşı ve 28 Mayıs’taki rövanşı bekleyen milyonlar var.

Evet, memleketin tepesine kara bulut gibi çöreklenmiş bu kötülüğü14 Mayıs’ta def edemedik çünkü kimseyi ötekileştirip düşmanlaştırmayan, toplumsal uzlaşmaya dayalı pozitif bir kampanya yürüttük. Umudu, toplumsal barışı ve geleceğe dair sözümüzü söylemeyi, iyiliği örgütlemeyi tercih ettik. Doğru olanı yaptık, vatandaşın ihtiyacı olanı, memleketin ihtiyacı olanı dillendirdik. Özlemini duyduğumuz baharlar için birbirimize söz verdik, gece gündüz çalıştık. Ancak ne yazık ki bu kötülük iktidarının iftira ve yalan üzerine kurulu kara propagandasını bütünüyle etkisiz kılmamız mümkün olmadı. Karanlığı ve korkuyu, öfkeyi ve nefreti örgütlemeyi bir siyaset tarzı olarak benimsemiş olanlar vatandaşımızın üzerine bir karabasan gibi çökerek korkuttular. Korku, aklın karanlığıdır. Yok edici şiddetle karşılaşan insanımız kendi varlıklarını koruma güdüsüyle otoriteye meyletti şimdilik. Yıllardır baskılanan, korkutulan halkımız seçim rüşvetleriyle esir alındı neredeyse. Ama halkımızı anlıyorum. Eminim sizler de anlıyorsunuz. Yoksul, yoksun bırakılmış milyonların karşısına Goebbels’i bile mezarında ters çevirecek yalanlarla çıkıp yarattıkları hayali düşmanlar üzerinden korkuttular onları. Ve biz sesimizi, sözümüzü yeterince duyuramadık dostlarım. Bizim doğrularımız, onların medyasından her gün her saat boca edilen iftira ve yalana dayalı kara propagandanın gölgesinde kaldı ama şimdilik. Sizin de iyi bildiğiniz gibi, gerçeklerin er geç gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu vardır.

Evet dostlarım, gerçekleri anlatmak, rövanşı almak için gün doğmadan yine çıktık yollara.

Sizleri düşündüm, katlanmak zorunda olduğunuz zorlukları, içim cız! etti.

Sizler… Sevdiklerinden uzakta, haksız hukuksuz bir şekilde dört duvar arasında tutulanlar… Tayfun’un Vera’sız geçireceği bir gece… Çiğdem’in, Mücella’nın, Mine’nin ve nice dostların özgürlüklerinden yoksun geçirdiği günler, haftalar, aylar...

Sıkın dişinizi dostlarım bizler adalete, eşitliğe, özgürlüğe inananlar bir kez daha çıktık yola. Bu yolculuk adalete susamış milyonların yolculuğu. “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan” bu memlekete borcumuz var. Sizlere, doğrudan şaşmadıkları için özgürlüğü ellerinden alınan insanlarımıza borcumuz var!

Sizleri, yapılan yüzlerce, binlerce haksızlığı, kişiye özel yargı kararlarını düşününce bu güzelim memlekete adaleti 28 Mayıs’ta getirecek olmanın heyecanı sardı yeniden içimi. İnanın ve hissedin dostlarım. Kazanacağız dostlarım, mutlaka kazanacağız! Bu topraklarda Cumhuriyete sahip çıkacak milyonlar, yaşam tarzı, kimliği, inancı ne olursa olsun haklarını yeniden kazanmaya kararlı kadınlar var ve Ata’mızın Cumhuriyeti emanet ettiği gençler var.

Daha çok çalışacak, daha çok duyuracağız sesimizi. İyinin sesini, doğrunun sesini, adaletin sesini arşa çıkaracağız hep birlikte göreceksiniz.

Ve dostlarım, sizlerin aracılığıyla bu satırları okuyacaklara, özellikle ilk turda sandığa gitmemiş olanlara; “geleceğiniz için, adalet için, hukuksuz bir şekilde tutsak edilmiş herkes için 28 Mayıs’ta oyunuzu kullanın” demek istiyorum. Sandığa giderek atılacak her oy hem sizleri, hem de kendilerini özgürlüğe biraz daha yaklaştıracak çünkü. O nedenle hiç birimizin küstüm, oynamıyorum deme lüksü yok. Hele sizler tutsakken hiç yok! Sevgili Can’ın da dediği gibi, “memlekete küsülmez”, vatandaşa hiç küsülmez!

Nasıl demişti Yaşar Kemal, “Demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım.”

Toprak olduk dayandık dostlarım, dört duvar arasında, demir parmaklıklara inat toprak olup dayandınız.

Göreceksiniz dostlarım, 28 Mayıs’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığında özgürlük türküleri söylemeye başlayacağız hep birlikte.

Bu organize kötülüğü göndermemize az kaldı!

Sizler içeride biraz daha dayanmaya, bizlerse dışarıda daha çok çalışmaya devam edeceğiz.

Gerisi iyilik sağlık işte...

Özlemin tüm sıcaklığıyla sımsıkı kucaklıyorum her birinizi...

Sizin Canan