Bu karanlık son bulacak; bu da yaşamı, yaşamın tüm bileşenlerini savunan; kararlılıkla mücadelesini içerde dışarda sürdüren; güneşten ışık yontanlar sayesinde olacak.

Dışarıdan içeriye mektuplar: Rüzgârda bir tohum

AYHAN ERDOĞAN -TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri

Sizler hukuksuz, haksız kararlarla tutsak edildiğiniz andan beridir aklımda dönüp duran bir imge var.

Ağır ama bir o kadar da hafifletici, güç verici bir imge.


Cezaevinde aileden, eşten, dosttan uzak olmanın yanında baş etmesi en zor şeylerden biri de insanın parçası olduğu doğadan koparılması.

İlk zamanlar, uzağa bakmayı unutuyor gözler. Bakabileceğin en uzak yer birkaç metre ötedeki duvar. Ne bir dağ, ne bir tepe, ne de bir ağaç görebiliyorsun. Yaz sıcağında beton yığınlarından ve çatılardan yayılan ısı kuşlar için de elverişsiz bir ortam yaratıyor olmalıydı ki yanımıza hiç uğramıyorlardı.

İşte böyle bir ortamda, bir gün kapı pervazının altında bulunan oyuğun içinde biriken tozların arasında bir tohumun köklenmesiyle -muhtemelen rüzgâr ile taşınmıştı buraya- bir bitkinin yeşerdiğini gördüğümde çok sevinmiştim. Her sabah, cezaevinin avlu kapısı açılır açılmaz o küçük bitkiye gidiyor, yaprağına dokunup hissetmeye çalışıyor, zarar vermeden damla damla sulamaya çalışıyordum.

Sonsuz seçenek içerisinde kendisini bir F Tipi cezaevi avlusuna taşıyan rüzgâr esintisine dili olsa söyleyecek çok şeyi olurdu elbet o minik yoldaşımızın ama ben bencilce çok mutlu olmuştum onun varlığından. Orada sürekli olarak yaşayan üç insan dışında bir canlının daha var olduğunu bilmek, oradaki hayata tutunma azmine tanık olmak, onla temas etmek çok iyi hissettiriyordu.

Serüvenimiz yaklaşık bir hafta sürdü. Bir hafta boyunca, bizler için bütün bir doğayla temasın ifadesi haline gelen yoldaşımızı, tam da küçük küçük yapraklar çıkarmaya başlamışken rutin bir koğuş araması esnasında fark edip kopardılar. Henüz küçücükken nasıl fark ettiler anlamadım; belli ki tutuklu/hükümlülerin doğayla bağını tamamen koparma konusunda uzmanlaşmış gözlerden kaçmamıştı oradaki varlığı…

Gözlerim dolmuştu. Görevlinin kapı pervazına yönelerek eğildiğini gördüğümde, hareketlenip kendisini durdurmak istemiştim ama hemen yanı başımdaki arkadaşım kolumdan sertçe tutup engellemişti beni. Böylesine bir tahammülsüzlük, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş böylesine bir nefret sistematiği sonucu yollarımız ayrıldı kendisiyle.
Velhasılıkelam, tutuklandığınız günden beridir aklımda sürekli dönüp duran, gülmeyi ayıp saydığım o dönemlerde gözümün önünden gitmeyen bir görüntüydü bu. 

Bir ağacı, bir parkı koruyan arkadaşlarım, dostlarım; bir küçük bitkinin bile varlığına tahammül edemeyenler tarafından esir alındı.

Doğayı korumak, yaşamı savunmak için sergilenen bir görkemli direnişten sonra ağaçtan, topraktan, yapraktan mahrum bırakıldı arkadaşlarım.

Yaşam alanlarımız betona gömülmesin diye verilen mücadeleyi cezalandırmak için beton duvarlar arasına hapsedilmek çok ağır.

Bu düşünce sürekli olarak öfke, aynı zamanda sürekli olarak kararlılık sağladı ki tam 349 gündür, kesintisiz her gün börtü böceğin yoldaşı arkadaşlarımızın dışardaki nefesi olmaya, onlarla dayanışmamızı sürdürmeye çalışıyoruz hep birlikte.

Bu karanlık son bulacak; bu da yaşamı, yaşamın tüm bileşenlerini savunan; kararlılıkla mücadelesini içerde dışarda sürdüren; güneşten ışık yontanlar sayesinde olacak.

Yitirdiklerimize, dövüşmeye devam edenlere; saflarında bulunmaktan onurla bahsedeceğimiz tüm yaşam savunucularına borcumuz mücadeledir.

Güneşli, güzel günlere dek...

Borcumuz budur.

İçerde, dışarda, her hücrede, her kovukta, her rüzgâr esintisinde; yaşamın her alanında ödemek için çaba sarf etmeye devam edeceğiz.

Selamlar.