Filmde komedinin yerine trajik olana hiciv eşlik ediyor. Pandemi sonrası toplumdaki ruh halini, kişisel gelişim yalanını, kadına yönelik şiddeti, varoluşsal erkeklik krizlerini hicveden karakterlerle dolu. Do not Disturb seyircisini adının tersine biraz “disturb” etmek derdinde.

Do not Disturb: Trajiğin hicvi ve komedinin hayaleti

Murat Tırpan - Akademisyen, Sinema Eleştirmeni 

Hatırlayan hatırlar; bir zamanlar TRT’de Aşk Gemisi adıyla yayınlanan The Love Boat dizisinde Isaac Washington isimli siyahi bir karakter vardır. Tek bir mekânda, bir gemide geçen hikâyede, Isaac, genellikle neşeli, pozitif ve yardımsever bir kişilik sergiler. Isaac’in anlatıdaki rolü gemideki yolculara ve mürettebatına içecek servisi yapmaktan çok daha fazlasını içerir. Gemideki diğer karakterlerle etkileşimde bulunur ve onlara genellikle yaşam ve ilişkiler hakkında tavsiyelerde bulunur. İşte bu Isaac’in Türk versiyonu Cem Yılmaz’ın kara-komik filmler adını verdiği film serisinden birinde, bir gemide çalışan garson “Ayzek” olarak karşımıza çıkmıştı. Bu yerli Ayzek, gerçek Isaac’e hayran, naif ve yalnız, biraz sosyopat bir karakterdi. Şimdi bu hikâye devam ediyor, Ayzek’in gemiden ayrıldıktan sonra bir otelin gece müdürü olduğu zaman yaşadıklarını Yılmaz’ın yeni filmi Do Not Disturb’da (Rahatsız Etmeyin) izliyoruz. 

Filmi izleyenlerin filmden çok konuştuğu şey yönetmenin kendisi. Cem Yılmaz yine Ayzek’ten de filmin iyi-kötü yanlarından da daha çok konuşuldu. Eleştirilerin bir ucunda “yine güldüremedi”den “keşke komedi türüne dönseydi”ye kadar uzanan laflar yer alırken diğer ucunda ise “yapmaya çalıştığı yeni sinemanın önemi”nden “zaten kariyerinin başında da bu tür filmler yapıyordu”ya kadar çeşitli yaklaşımlar yer alıyor. İster başarılı olsun isterse başarısız Yılmaz’ın kendisi daima işlerinin önünde geçiyor. Bundan kaçamayız evet, ama Ayzek’e de biraz haksızlık yapmıyor muyuz böylece, tıpkı filmde yapıldığı gibi? 

Do Not Disturb’un çok iyi bir film olduğunu iddia etmeyeceğim, sorunlarından birazdan bahsedeceğim ama ilginç bir noktayla başlayalım; Ayzek’in çalıştığı Komodor otelin (ve filmin) tüm atmosferinde her an komedinin çıkageleceğine dair yoğun bir hissiyat varken her seferinde gelenin trajedi olması durumu. Bu Cem Yılmaz’ın personasıyla da ilgili ama bu durum daha bir bilinçli geliyor bana, çünkü Ayzek komik olmaya çalıştığında bile bunu beceremiyor. Filmdeki pantolon indirme şakası, Ayzek’in esprileri, bazı küçük trükler artık çok eski olduğu için eleştirildi kimilerince. Komik değillerdi. Bütün bunların komik olmaması, Ayzek’in kimsenin gülmeyeceği şakaları yapması Yılmaz’ın artık ondan bu beklentimizin boş olduğuna dair kurduğu cümleler gibi. Tıpkı Aşk Gemisi’ndeki Isaac gibi burada da güler yüzlü ve iyi niyetli olmaya çalışan kahramanımızın başına kötü şeyler gelecek, kaçarı yok bunun. 

Filmde komedinin yerine trajik olana hiciv eşlik ediyor. Pandemi sonrası toplumdaki ruh halini, kişisel gelişim yalanını, kadına yönelik şiddeti, varoluşsal erkeklik krizlerini hicveden karakterlerle dolu. Do not Disturb seyircisini adının tersine biraz “disturb” etmek derdinde. Ama net bir şekilde belirlenmemiş anlatı rotası ve filmsel biçim filmi muğlaklık ve ortada kalmışlık sularına sürüklüyor ne yazık ki. İlk perde umut verici bir sahne kuruyor, ikinci perdede fazla oyalanıyor ve finalde çok da tatmin edici olamıyor. 

Filmde çok ciddi bir anlatı potansiyeli var, Cem Yılmaz otelde sıradan bir gece müdürü olan Ayzek aracılığıyla kendinden şüphe etme ve umutsuzluğun ağır travmasını yaşatan, gerçekle fantezi arasında gerilimle dolu bir hikâye yaratma derdinde. Bunu yaparken benim birinci dileğim biraz önce anlattığım komediyle olan mücadelesini tamamen bırakması gerektiği olurdu. Ortalıkta dolaşan komedinin hayaleti dramaya daha fazla çalışılmasının ve etkileyici olabilmesinin önüne geçmiş gibi görünüyor. Böylelikle Do not Disturb’da herşey fazla mise-en-scène, fazla tiyatral bir komedi gibi hissettiriyor, otel ve sokak dekorunun bizzat kendisinin verdiği teatral his gibi. Avrupa Yakası’nın mahallesi gibi plastik bir uzamda karanlık ve gerilimli bir hikâye anlatmanız çok zor. İzleyiciye keşke hikâye sadece otelin içerisinde geçseydi dedirten bir durum bu. 

Filmdeki arka fon, pandemi atmosferi anlatıya bir kat daha alt metin ve derinlik eklemek için çok iyi bir fikir ama o kadar da kaçırılmış bir fırsat. Ayzek’in yalnızlığı, iyi olma çabası ve içtiği “Bicoverdin” ilaçlarının etkisi pandeminin distopik ruh haliyle daha derin ilişki kurabilseydi bu katman filme çok şey kazandırabilirdi. Mesela her karakterin umutsuzluk karşısında şaka yaptığı sahneler varken pandemik ruh halinin anlatıya bir doz bile fazla zerk edilmesi bu tartışmayı zenginleştirirdi. Bu öte yandan karakterlerin neredeyse kartonlaşmasını önleyen bir unsur da olurdu. Örneğin Yılmaz’ın karakteri Ayzek, tuhaflık ve kararsızlık karışımı ama bunu anlatının basitliği nedeniyle yeterince içselleştiremiyoruz, Bahtiyar adlı saksafon çalan profesör gibi karakterlerde bir derinlik hali var, erkeklik ve sanatsal krizleriyle Bahtiyar tam da o pandemi çaresizliğiyle birleştirilebilecek bir karakter. Ne yazık ki tüm bu beklentilerimiz olmuyor, kırılgan bir yapıya sahip hikâye keşfetmeyi ve tartışmayı amaçladığı meselelerin ağırlığını kaldırmaktan uzak duruyor. Cem Yılmaz’ın bunu yapabileceğini daha önce yaptığı Hokkabaz gibi işlerden biliyoruz, muhtemelen hem komediyle bilinçaltındaki hesaplaşma derdi hem de Netflix platformunun ticari ve pratik nedenlerden kaynaklanan doğası gereği bu yönde ilerlemeyi seçmemiş. 

Sonuç olarak, Do Not Disturb heyecan verici bir girişle başlayan sonra uzun ve çatışmasız bir orta blokla ilerleyen ve sonunda daha fazlasını arzuladığımız bir sonla biten umut verici bir kitap gibi. İnsan doğasına dair varoluşsal bir tartışma yapma ve toplumsal eleştiri konusunda seyirciyle diyaloğa giren film bu tartışmayı daha fazla derinleştirmek konusunda ise tereddütlü. Ben bunu belirttiğim gibi gerçekten musallat olmuş komedinin hayaletine bağlıyorum. Yine de tüm bunlara rağmen film Yılmaz’ın gitmeye çalıştığı yerin açık bir tanıklığı ve toplumun sosyal dokusunu yansıtan, rezonans yaratan bir iş. Ve yönetmenin artık sıklıkla bu tonda ilerleyeceğinin işareti. Do not Disturb her şeye rağmen dağınık, kusurlu ama toplamda fena da değil, Ayzek’in repliğini kullanırsak “Neticede Cem Yılmaz kasmasa bile oluyor ama başkaları kassa da olmuyor!”