Charles Robert Darwin’in “Doğal seçilim yolu ile türlerin kökeni üzerine” adlı kitabının yayınlanışı üzerinden 150...  

Charles Robert Darwin’in “Doğal seçilim yolu ile türlerin kökeni üzerine” adlı kitabının yayınlanışı üzerinden 150 yıl geçti. 2009 yılı da Darwin Yılı olarak ilan edildi ve çeşitli etkinlikler yapılmakta. İngiltere Kilisesi Darwin’den özür dilerken ülkemizde Kamu adına bilim kurumu niteliği ile yayın yapan anlayış ise hâla, tarihin derinliklerinde debelenmekte. Günümüzde artık yaşamın bir parçası olan kuram içinde  biyoloji biliminden öteye sosyal bilimlerde de  -özellikle doğanın bir parçası olan insanın toplumsal değişiminde ipuçları barındırmakta. İçinde bulunduğumuz yılın Darwin Yılı olması nedeniyle dergilerin pek çoğu evrim konusuna yer veriyor. Bu dergilerden biri de “evrimsel terimler sözlüğü” başlığı altında kimi terimleri sıralamış. Doğal seçilim, DNA, Gen, Mutasyon, Özgecilik, Soyoluş bunlardan birkaçı. Bu terimlerden “Özgecilik” ; Evrimsel anlamıyla, bir bireyin yaptığı, kendi seçilim değerini düşürüp, başkasınınkini artıran davranışlar olarak tanımlanmakta. Dergideki konu ile ilgili değişik yazıları okurken Stanford Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde sosyal davranışların evrimi üzerine doktora sonrası araştırma görevi yapan Erol Akçay’ın “İşbirliğinin evrimi” başlıklı yazısı dikkatimi çekti. “Doğal seçilim hakkındaki yaygın bir kanıya göre, canlılar birbirleriyle sürekli bir rekabet ve çatışma içinde. Ama ilk bakış yanıltıcı olabiliyor. Evrim süreci rekabete dayalı olsa bile bazen rekabette öne geçmenin en iyi yolu uygun ortaklarla işbirliği yapmaktır” diyen Akçay şöyle devam ediyor; “1964 yılında İngiliz biyolog W.D. Hamilton, bireylerin kendi üreme başarılarını düşürme pahasına bile olsa akrabalarına yardım ederek kendi genlerinin bir sonraki nesile daha çok aktarılmasını sağlayabileceklerini matematiksel olarak ispatladı. Bunun sebebi akraba bireylerinin aynı genlere sahip olmaları. Dolayısıyla akrabalara yardım ederek bir birey, kendi genlerinin kopyasının gelecek nesile daha çok aktarılmasını sağlayabilir.” 
Küresel kapitalizmin dönemsel krizlerinden en ağırı olarak nitelendirilen günümüz dünya krizi karşısında birbirleriyle sürekli rekabet içerisinde olan kapitalistlerin kriz karşısında kapitalizmin varlığını korumak üzere çabaları ortada iken sosyalistlerin özgeci tavır gösterme noktasında bir hayli geride kaldığı söylenebilir. Sol içindeki çoğulcu yapılanma, dağılmalar ve ayrılıklardan öte özgeci bir tavır göstererek evrilebilir. Ancak, Darwin Yılı’nda bu özgeci tavrı gösteren, sol içi siyasal tartışmalarla ön açan, gen ortaklığını pekiştiren yapılanmalar devrim yolunda önemli adımlar atabilir.
• • •
Ergenekon davasında 12. dalga ile yaşananlar ve davanın girdiği süreç bugünlerde en çok tartışılan gelişmelerden biri. Bu dava kapsamına içine girenler askeri vesayet, darbecilik gibi konularda aynı ailedendirler. Kimi ( Veli Küçük gibi) daha derine kök salmışken kimi ise ( Nisan mitinglerini tertipleyen değil de katılanlar örneğin ) darbeci değil de AKP gibi oluşumlara yönelik darbeye karşı hoş görülü olabilmektedirler. Kimi tamamen yıkıcı iken kiminin yapıcı yönleri bulunmaktadır. Yani aynı aileden olmaları bire bir aynı olmaları anlamına gelmemektedir.
Söz bilimden ve doğadan açılmışken doğanın pek çok konuda ne kadar çok ip ucunu bize sunduğunu da görmek gerekir. Örneğin domates ve köpek üzümü aynı familyanın türleridir. Birbirlerine görünüm olarak bir hayli benzerler. Misal, çeri domates ile bir tür köpek üzümünü görünüm olarak birbirinden ayırmak bir hayli zordur. Oysa gerçekte biri besleyici iken diğeri son derece zehirlidir. Doğal yaşamda hayvanlar bu ikisini kolaylıkla ayırabilmektedir. Oysa sosyal yaşamımızda koskoca hukukçular, bakanlar, köşe yazarları, kimi müteyeddinler örneğin Ergenekon davasında bu ikisini bir birinden ayıramamış ya da ayırmamışlardır.
Diğer yandan domates besleyici olmasına besleyicidir ama bu besleyiciliği tek yönlüdür. Yani besleyicilik yönünü de abartıp kahraman yaratma noktasına kadar da gidilmemelidir. ÇYDD’nin PKK’li gençlere de burs verdiği suçlamalarına karşı T.Saylan “ Biz okul idarelerine başvuruyor ve sicil almış, okuldan atılmış olanların hemen burslarını kesiyoruz” derken bu öğrencilerin Çağdaş Güneş gibi hangi nedenlerle okuldan uzaklaştırıldığını sorgulamamaktadır. Unutulmamalıdır ki besleyici yönü olan bu rektörler, bu bilim insanları, bu sivil toplum yöneticileri aynı zamanda bu sistemin yani ailenin birer bireyleri ve parçasıdırlar.