Dönüşüm bahane, komisyon şahane

Dr. Tayfun KAHRAMAN / Silivri 9 No’lu Cezaevi, A-47

Maraş Depremleri, iktidar tarafından yol verdiği veya yol açtığı bütün felaketler gibi bir fırsata çevrildi. Yeni Kentsel Dönüşüm Yasası olarak anılan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikleri içeren metin Resmi Gazete’de yayınlandı.

Aslında bir yenilik yok ortada. 2012'de Van Depremi sonrasında kentsel dönüşüm atağı diye pazarlanan ama geçen 11 yılda sistematik rant siyasetinin önünü açıp kentlerimizi betona boğmak dışında sonuç vermeyen 6306 Sayılı Kanun kamu yararına aykırı bazı değişikliklerle yeniden önümüze getiriliyor.

Yeni düzenlemelerle daha önce mülkiyet hakkına aykırı olduğu için Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği hükümler tekrar Kanun’a yerleştiriliyor, idarenin mülkiyete el koyma ve zor kullanma yetkileri genişletiliyor, tebligat usulleri değiştiriliyor, tahliye ve vatandaşların itiraz süreleri kısaltılıyor, maliklerin 2/3 olan karar alma yeter sayısı salt çoğunluğa, yani %50+1’e indiriliyor, meskûn mahallerinde rezerv yapı alanı olarak ilanına imkân veriliyor, keyfi uygulamaların önü açılıyor ve vatandaşların teşvik, ikna ve uzlaşma yoluyla sürece katılımı yerine mecburi katılım dayatılıyor, uygulamalara itiraz etme, mahkemelerde hak arama şansları ortadan kaldırılıyor.

∗∗∗

Yeni kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na belediyelerin zaten çok kısıtlanmış olan yetkileri aktarılarak yönetim tamamen merkezileştiriliyor. Böylece iktidar tarafından komisyona bağlanan müteahhitlerin kolayca, hızlı ve karlı bir şekilde iş yapabilmeleri için mülk sahibi ve kiracıların anayasal hakları ortadan kaldırılıyor.

 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde kurulan Kentsel Dönüşüm Başkanlığı zor kullanma, mülkiyete el koyma, rezerv yapı alanı ve riskli alan ilan etme, planlama yetkileri ile donatılırken, kentsel dönüşüm sürecini zora sokan asıl sorunlar olan vatandaşın katılımının yetersizliği, uygulamadaki belirsizlik ve keyfilikler, kent yoksullarına finansman desteği gibi konularda bir gelişme kaydedilmiyor.

Aksine, engel olarak görülen anayasal haklar kaldırılırken, katılım daha da zorlaşıyor, mülkiyet hakkı açısından belirsizlikler daha da artıyor. Kentsel dönüşümü sadece yapılı çevrenin yenilenmesine indirgeyen, bunu da sermaye kesiminin daha fazla rant sağlamasına endeksleyen yaklaşım 11 yıllık tecrübenin ve 6 Şubat Depremlerinin net şekilde gösterdiği gibi çöktü. Yapılan değişiklikler iktidarın bu yaklaşımın açmazlarını çözmek yerine yeni rant fırsatları yaratmak istediğini gösteriyor. Ekonomik kriz ortamında kentsel dönüşümü kolaylaştıracak denerek idarenin zor kullanma başta olmak üzere her türlü yetkisi arttırılıyor, konunun ekonomik, ekolojik, sosyal ve mekânsal boyutları görmezden gelinerek vatandaşların hukuki güvenceleri tahrip ediliyor.

∗∗∗

Bürokrasi azaltılıyor söylemiyle merkezileşme arttırılarak özellikle muhalif yerel yönetimleri etkisiz kılmaya yönelik bir yasal altyapı hazırlanıyor. Bu şekilde kurgulanan süreçten tek kazançlı çıkacak olanın iktidar ve onun kolladığı müteahhitler olduğu görülüyor. Deprem başta olmak üzere birçok afet kapımızda beklerken bu uygulamalar ile gerçek sorunlar görmezden gelinerek kentsel dönüşümün içi boşaltılmakta ve yurttaşların kamuya güveni azalmaktadır.

Vatandaşın dönüşüme gönüllü katılımı yerine kapılar kırılarak yapılacak tahliyelerle, arsa payına el koyarak yapılacak bir dönüşümü ön gören bu sistem nedeniyle bugün herkesin korkusu mülkünün elinden alınmasıdır. Rant üretmeyi önceleyen bu sistem ile yine kent merkezindeki değerli alanlar dönüşürken, en büyük riski taşıyan, herhangi bir mühendislik hizmeti almadan kaçak yapılaşmış, imar barışı denilen af ile yasallaşmış yapıların yoğun olduğu alanlara öncelik tanınması söz konusu olmadığı için buralar dönüşüme de konu olmayacaktır.

Düzenleme öncesinde dahi başka amaçlarla kullanıldığı için çok sorunlu bir uygulama olan Rezerv Yapı Alanları tanımından “yeni yerleşim alanı olarak” ibaresi çıkarılarak konut harici yapılaşmanın önü açılmakta, amaç dışı kullanımlar resmileştirilerek daha büyük sorunlara kapı açılmaktadır. Düzenleme ile özellikle kent merkezlerinde belediyelerin yetkileri tırpanlanarak mevcut imar düzenine aykırı ayrıcalıklı imar haklarının verilmesi meşrulaştırılmaktadır. Bakanlık tarafından zaten kanuna aykırı biçimde yapılan bu uygulamalar, yani fiili durum hukukileştirilmektedir. Bunun yanında yeni düzenleme ile mülk sahiplerine arsanın %30’unu Dönüşüm Başkanlığı’na verme karşılığında rezerv alan talebinde bulunma hakkı verilmesi uygulaması ile özellikle kent merkezlerinde mevcut imar planlarında kentsel donatı alanı olarak gösterilen arsalarda çevresine göre çok daha yüksek yapılaşma hakları sağlanacaktır. Ne yerel yönetimlerin ne de orada yaşayanların söz hakkı bulunmayan bu uygulama ile imar planlarının bütünselliği, plan hiyerarşisi ortadan kalkacaktır.

∗∗∗

Mülk sahipleri mevcut imar düzeni içinde yerel yönetimlerden alacaklarının çok üzerinde yapılaşma hakkını almak üzere, Kentsel Dönüşüm Başkanlığına yapılaşma hakkının %30’unu komisyon olarak verecek ve böylece sağlıklı kentleşmeye imkân vermeyecek kadar yoğun bir yapılaşma söz konusu olacaktır. Başkanlık belli alanlarda yerel yönetimlerin plan yapma yetkisini elinden alarak ayrıcalıklı alanlar belirleyecek, kolladığı müteahhitlere sınırsız fayda sağlayacak, yandaş sermaye gruplarını ihya edecektir.

İstanbul, Kemerköy’deki yeşil alanda ve Etiler Polis Okulu’nda Bakanlık tarafından rezerv yapı alanı ilan edilerek örnekleri daha önce verilen ayrıcalıklı yapılaşma hakları yeni düzenleme ile tüm kentsel alanlara yayılacaktır. Böylece komisyon almak için mevcut imar planları Başkanlık eli ile delik deşik edilecek, kamu yararını gözeten bütünsel imar planlarının yapılması imkânsız hale gelecektir. Bu durum zaten çok büyük olan ulaşım, yeşil alan gibi kentsel altyapı sorunlarını içinden çıkılmaz hale getirecektir.

∗∗∗

Büyük mülk sahiplerinin ayrıcalıklarını garanti altına alan %30’luk komisyonlardan elde edilen gelirin nerede ve nasıl kullanılacağı hükme bağlanmamıştır. Dönüşüm için kullanılacak söylemi ile toplanan imar barışı gelirleri ve deprem vergileri nasıl başka amaçlar için kullanıldı ise bu uygulama ile toplanacak rant gelirlerinin akıbeti de benzer olacaktır. İktidarın plan yapma karşılığında komisyon aldığı ve kentsel rantlara doğrudan el koyduğu bu yeni sistemin ürettiği plansız dönüşümün maliyetleri trafik sıkışıklığı, teknik altyapı, sosyal donatı ve yeşil alan yetersizliği olarak kent sakinlerine ödetilirken, afet riskleri büyüyecek, özellikle İstanbul’da yeni bir 6 Şubat Felaketi kaçınılmaz hale gelecektir. Sonuç olarak, 6306 sayılı Kanun’daki değişiklikler, 11 yıldır yapılan kamunun zararına, sermaye yararına uygulamaların daha da genişletilerek sürdürüleceğini gösteriyor. Mülkiyet hakkı her zamankinden daha büyük bir tehditle karşı karşıya. Fakat bu düzenlemede tüm kentleri tehdit eden ve gözlerden kaçan en büyük tehdit rezerv alan düzenlemesi olacak. Elbette bu yasal değişiklik ile idarenin elini rahatlatacak ve temel hakları kısıtlayacak şekilde genişletilen bu yetkiler kamu yararına bir kentsel dönüşümü kolaylaştıracak biçimde kullanılırsa afetlere karşı dirençli, sağlıklı kentler inşa etmeye de yarayabilir. Fakat, bugüne kadarki uygulamalar, yaşanan acı tecrübeler, iktidarın temel siyasi yönelimi ve sermayeden yana tercihleri ne yazık ki niyetin bu olmadığını hatırlatarak bizleri temkinli olmaya zorluyor.