"Şeytan günah işleteceği zaman işe bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar". Shakespeare’den bir alıntı. Hangi eserinden anımsamıyorum. Burada şeytan sözcüğünün yerine...

Şeytan günah işleteceği zaman işe bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar. Shakespeare’den bir alıntı. Hangi eserinden anımsamıyorum. Burada şeytan sözcüğünün yerine kapitalist zorbaları, gerici-muhafazakâr kafaları, her türlü yobazı, faşistleri rahatlıkla koyabilirsiniz. Kendimi bildim bileli bu şeytanlar kutsal zırh içerisinde her naneyi yemektel. Din-iman, ordu-vatan, devlet kutsal olmakla kalmıyor, bu kutsallık adına her türlü insanlık dışı eylem de mübah sayılıyor. Bugün Ergenekon dosyalarında adı geçenler zamanın başbakanlarınca devlet adına şerefle kurşun sıkanlar olarak adlandırıldı, payelendirildi, taçlandırıldı.

17 Ağustos 2008 Pazar günkü BirGün gazetesinde Şeyhmus Diken’in söz ettiği “Ormancı” tam da bu şeytangillere örnek. Dünya görüşleri nedeniyle terörü içinde barındıranların kutsallık zırhı içerisinde değil ormanlara, her türlü kıyıma göz yummaları bilinen gerçekliktir. Ruh bedenden çıkmış, insanlık adına içlerinde büyük bir boşluk kalmıştır. İçlerinde hiçbir zaman bir ağacı büyütememişlerin ağaç adına, orman adına hele hele orman mühendisleri adına bir şeyler söylemeleri olanaklı değildir.

FARKIN FARKINDA OLMAK

İktidarın olanaklarıyla TMMOB içinde yer bulabilmiş olan bugünün Orman Mühendisleri Odası yöneticileri orman mühendislerinin gerçek sesi değildir. Öte yandan gerçek sesi, gerçek yüzü sahtesinden (gençlerin deyimiyle çakma olandan) ayırmak, farkın farkında olmak demokratların, aydınların olmazsa olmaz niteliklerinden sayılmalıdır.

Ve genellemeler… Genellemeler, bizleri genellikle yanılgıya sürüklerl. Örneğin, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur genellemesinden söz etiğimizde Stephan Hawking’i bu genellemenin neresine koyacaksınız diye sormazlar mı? Doğrusu genellemelerden olabildiğince kaçınmaktır. Şeyhmus Diken de Pazar günkü yazısında bugünün Orman Mühendisleri Odası yönetiminden yola çıkarak meslek örgütleri üzerine bir genelleme yapmış. Yazısının girişinde “Sivil toplumlar, yasanın emri mucibince kurulmuş meslek odaları arasındaki duruş, kararlılık, ilkesellik ve doğal olarak sivillik mantığının ayrımı, tam da yaşanan orman yangınlarında kendini ele veriyor” derken bir meslek örgütü olan TMMOB ve bağlı odalarını hem kararlılık, duruş ve ilkeselliklerini negatif yönde eleştirmiş hem de onları diğerleriyle(Ticaret Odaları, İş Adamları örgütlenmeleri) aynı kefeye koymuştu. Yıllardır verilen mücadeleyi ise ne yazık ki ‘sistem ile çatışan açıklamalar ve tepki mesajları’na indirgemiş.

Bu arada kendilerine biçtikleri misyon, görev ve mücadele konumu itibariyle meslek odaları ve sendikalar kendilerini sivil toplum örgütü olarak değil demokratik kitle örgütü olarak adlandırırlar. (Bu konuya gelecek yazıda deyineceğiz)

Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnızca kralların adını yazar

Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?

Doğrudur, Şeyhmus Diken’in dediği gibi sendikalar ve TMMOB yasayla kurulmuş örgütlerdir. Pek çok sendika salt emekçinin, işçinin ekonomik haklarından, ekonomik mücadeleden öte demokrasi mücadelesi içinde değiller mi? TÜRK-İŞ’in, DİSK’in içindeki kimi sendikaların ve KESK’in ayrı bir yeri yok mu? Özellikle 1970"li yıllardan itibaren emek ağırlıklı demokrasi mücadelesini, bilim ve teknolojiyi halkın yararına sunmayı ilke edinmiş TMMOB ve odalarının dik duruşunda şüphe mi var? TMMOB, DİSK ve KESK‘in Emek Platformu içerisinde YDD ile dünyayı teslim almaya çalışan finans-kapital zorba ve işbirlikçilerinin işgalci, yayılmacı, saldırgan, piyasacı uygulamalarına (neredeyse siyasal özne niteliğine bürünüp) fabrikalarda, tarlalarda, sokaklarda, 1 Mayıs meydanlarında direnen, bedel ödeyenleri genellemeler içine sıkıştırmak reva mı?

Brecht’in yukarıdaki dizelerinde sözünü ettiği kayaları taşıyanları krallardan, kraliyet çevresinden ve kralların sözcülerinden ayırmak çok mu zor?