Dostluk üzerine
Dr. Mahmut Ortakaya (Fotoğraf: Facebook)

M. Sezai Berber - Dr., Psikiyatri Uzmanı

Sayın Dr. Mahmut ORTAKAYA’ya saygıyla…

Diyarbakır Tabip Odası tarafından her yıl Barış, Demokrasi ve Dostluk ödülü verilmektedir. Bu ödülün isim babası Dr. Mahmut Ortakaya’dır ve üç kavramın bir arada düşünülmesi çok anlamlıdır. Bu ödülü yaptığımız Afrin basın açıklaması sonrası gözaltına alınmamız ardından 2018 yılında hasbelkader bize, yani dönemin Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey (TTB-MK) üyelerine de verdiler.

TTB aktivistleri bir süre önce bir karar aldı, biz insanların değerini öldükten sonra konuşuyoruz, oysa bu insanları yaşarken onurlandırmamız gerekir, bu nedenle ilk toplantı Dr. Şükrü Güner için 17 Haziran 2017 de Bodrum’da yapıldı. İkinci Toplantı Dr. Mahmut Ortakaya için planlandı ancak Corona ve Dr. Mahmut abinin sağlık sorunları nedeniyle birkaç kez ertelendikten sonra 29 Nisan 2023 tarihinde Diyarbakır’da çok güzel ve iyi konuşmaların yapıldığı bir öğle sonrası gerçekleşti. Mahmut abi ve katılanlar çok nostaljik ve duygusal anlar yaşadı.

Bu toplantı öncesi ve sonrası düşündüklerimi yazmak üzere ne ilgisi varsa seçimlerin bitmesini bekledim. Bu üç kavram çok önemliydi, batılıların “Dağ Filozofu” dedikleri Mahmut abi bu üç kavramı boşuna bir araya getirmezdi.

Barış tarafların müzakere ve mücadele ile karşılıklı oluşturabileceği bir kavram, çok şekilde tanımlanabilir. Barışı savaşın yokluğu olarak tanımlamak –ki o bunu menfi barış veya başka bir deyimle negatif barış olarak nitelendirilmektedir- eksik ve yüzeysel olacaktır. Yapısal şiddet gibi sosyo – ekonomik etkenleri ve sosyal adaleti göz önüne almaya başladığımız aşamada olumlu barıştan söz edilmektedir. Buna karşın olumlu barış (veya başka deyimle pozitif barış) “işbirliği, kalkınma, çoğulculuk, dinamizm, adalet, özgürlük” olarak tanımlamıştır.

Demokrasi tanımı ve tarihi çok tartışmalıdır, güç odaklarına karşı hak arayışı ve direnmeyi gerektirir, burada da bir karşı taraf vardır.

Dostluk ise bir arada bulunmayı gerektirir ve karşı taraf yoktur dayanışma vardır. Yani kendi aramızdadır.

Hayatım boyunca örgütlü mücadeleye inandım, çeşitli yapıların kenarında köşesinde bulundum, Ancak, bildiğim kadarı ile 12 Eylül öncesi ve sonrası dahil inanmadığım hiçbir şeyi yapmadım, bu örgüt disiplinine uymama anlamında değil, sol ya da aydın olmanın temel ilkesinin aklını ve iradesini başkalarına teslim etmemek olduğunu düşündüğüm içindir. Saygı duyduğum bir arkadaşımızın söylediği gibi hiçbirimiz cami avlusundan gelmedik, vazgeçemeyeceğimiz aidiyetlerimiz ve geçmişimiz var. Sağ partilerde liderin görüşü belirleyici olabilir, sol yapılarda kişinin kendisini ifade edebilmesi ve hatta lidere de muhalif olabilmesi de benimsenen bir durumdur. Demokratik yapılarda kişinin kendi görüşünde direnmesi anlaşılabilir, ancak çok kritik konularda, örgüt disiplini ve birlikte yol almak için “grup kararı” alınabilir, kişi inanmasa de grup kararı dışına çıkmaz, çıkmamalıdır da.

Bu grup kararı (parti, kol, komisyon, çevre) rutin olmaya başladığında, kişi birey ve aydın olmaktan çıkar, bir aparatçik olur. Bir gün önce ve veya ömür boyu savunduğu görüşleri gruplarından gelen uyarılarla değiştiren kişi geçmişte yaptığı emek, ilişki ve bu yazının konusu olan dostluğun erozyona uğramasına ve sonunda kaybına neden olur. Sol kültürde birini aforoz, düşkün ilan etme, gruptan atma ve dışlama mekanizmaları yoktur, ancak kişi kendi yaptıklarıyla süreçten düşer. Kişi içinde bulunduğu yapının amaçlarını öncelemeksizin ve görmezden gelerek sadece birincil olarak başka bir yapı için oradaysa ve öyle davranırsa önce kendine, sonra kuruma son olarak da kendi grubuna farkında olarak ya da olmadan ihanet eder. Belli bir süre sonra bu kurumlar ve herkes zayıflar, zarar görür, değersizleşir, prestij kaybeder ve mücadele ettiğini iddia ettiği yerlere hizmet etmiş olur.

Bu toplantıda Mahmut abinin Sağlıktan ve Özgürlükten tasarruf edilemez, sağlıktan tasarruf ölüm, özgürlükten tasarruf esaret demektir sözü neredeyse söz alan tüm konuşmacılarca paylaşıldı. Esaret sonrası onur gittiğinde her şeyimizin kaybedileceği anlatıldı. Burada dostluk gittiğinde de dayanışmayı ve yoldaşlığı kaybedeceğimizi vurgulamak isterim, son yıllarda çoğunluk olma üzerinden grup kararları nedeniyle sürekli dayatma yapan bazı arkadaşlarımıza “yapmayın, bakın bir süre sonra yalnızlaşırsınız” dememize rağmen tutumlarında inat ettiler ve şimdi yalnızlıklarının nedeninin sorumluluklarını başkalarına yüklemeye çalışıyorlar.

Bazı çevreler uzun süredir nicelik üzerinden iktidar olduğu gibi, bizim çevrelerde de önce söz konusu olmayan önseçim gibi niceliklere teslim oldu. Makul insanlar ağzımızın tadı bozulmasın, ortam gerilmesin, gençlerin hevesi kaçmasın düşünceleriyle sözlerine, ilişkilerine, dostluğa zarar gelmemesine diye dikkat ederken niceliği ya da gücü arkalarına alanlar adeta züccaciye dükkanındaki fil gibi her şeyi kırarak hiçbir dostluğu umursamamayı marifet sayıyor. Biz hep burada olacağız, şimdi kurumları ve kişileri dispozbl malzeme gibi kullanıp atacağını düşünenler artık bizimle olamayacak

Dr. Özdemir abinin (Aktan) TTB ve İstanbul Tabip Odası başkanlığı döneme ait anılarının yer aldığı değerli kitabın adı “Savaş Köprüleri Vurur”dur. Doğrudur savaş köprüleri vurur, bunun yanında da çoğunlukla dostlukları da vurur. Savaş sonrası köprüleri kurmak kolaydır, Köprünün belki daha iyisini yapabilirsiniz ancak dostlukları kurmak o kadar kolay değildir, dostlukları kurmak çok daha zordur, zaman alır, eskinin aynı güzelliğinde, değerinde olmaz, Burada savaş denilmiş, savaşa paralel olarak, çatışma dönemi ya da iktidarı kazanmak için yapılan her türlü güç yarışı da denebilir. Bu arada dostluğun konusu olabilecek, kadim bir Anadolu deyişini de hatırlatmak gerekir “Köprü Olsan da Üzerinden Geçmem”.  Son dönemlerde anlık, günlük güç ilişkilerinin adına köprüden geçmek marifet sayılmakta, geri dönerken o köprülerin desteğine gereksinimi olabileceği düşünülmemektedir.

Eğer çoğunluk, güç ve iktidar ilişkileri üzerinden denklem kurulacak olsaydık bir arada olduğumuz herkes başka odaklarda çok önemli pozisyonlara sahip olabilirdik, biz başka amaçlarla, reflekslerle yola çıktık.

Tabi ki bir çevre adına hareket eden insanların davranışları o çevreden dostluklarımızı sileceğiz anlamına gelmez. Zaten birilerinin amacı toplumu, çeşitli aidiyetlerini kutuplaştırıp dostlukları yok etmektir. Barış dostlukla gelir, dostluk dayanışma ve yoldaşlık demektir. Dostlukların olmadığı yerde yüzeysel yardımlaşma dışında gerçek yardımlaşma ve dayanışma olmaz ve hatta yoldaşlık biter. Biz bir kere dost dediğimizde, dostluktan ve yoldaşlıktan kolay vazgeçmeyiz.

Son dönemlerde artık yeni kuşaklara bizlerle dost olmalarına izin verilmiyor. Bizim çevremizde sınavlarda olduğu gibi 4 yanlış 1 doğruyu götürmüyor, 1 yanlış tüm doğruları götürüyor. Dost olmayı umduğumuz insanların birey olmak yerine grup kararlarına uymaları ve davranışlarını buna göre değiştirmeleri üzerine dostluk, dayanışma ve yoldaşlık kayboluyor.

İnsanların kararlarında özgür iradesi ya da vicdanları yerine başka merkezlerin grup kararlarına uyup kazandıklarını düşünüp, golü biz attık, siz gidin hakeme yalvarın, demokrasi dilencisi olun dediklerinde dostluk, dayanışma ve yoldaşlık zayıflar. Başlangıç değerlerinde nitelik olanlar, grup kararlarına uymaya ısrar ettikçe nicelik olurlar.