Güç siyasetinin damga vurduğu DTÖ konferansında önemli meselelerinin hiçbirinde çözüm sağlanamadı. 21. yüzyılın sınavlarına çözüm üretemeyen örgütün geleceğine dair soru işaretleri oluşurken DTÖ’de değişim şart.

DTÖ kriz içinde
Birçok STK'nin katılımının engellendiği DTÖ'nün konferansına egemen güçlerin siyasi ajandaları damgasını vurdu.

Jane KELSEY

Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) 13’üncü konferansı Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dabi’de yapıldı.

Üç günlük zirvenin 29 Şubat günü tamamlanması planlanıyordu fakat süre uzatıldı ve dördüncü günün sonuna gelinirken örgütün 164 üyesi ortak deklarasyonun içeriğinde bile uzlaşma sağlayamamıştı. Tarım, balıkçılık alanları, gümrük vergileri ve e-ticaret gibi önemli konularda ise herhangi bir yol kat dilemedi.

Kapanış töreni kasvetli geçti. İlk etapta teklif edilen ve ilerleme sayılabilecek maddeler deklarasyondan çıkarılmıştı. Karara bağlanamayan konular “tartışılmak üzere” tekrar Cenevre’deki DTÖ genel merkezine havale edilmişti ve 2026’da yapılacak bir sonraki konferansta tekrar görüşüleceği bildirildi.

Kapanış saatlerinde gazetecilere açıklama yapan bir AB sözcüsü, konferansta gereken ivme yakalanamadığı için Cenevre’de zor bir süreç yaşanmasını beklediğini dile getirdi: “Ticarette hüküm süren olgu, hukukun üstünlüğünden ziyade güç ilişkileri olmaya devam edecek. Bu da küçük ve gelişmekte olan ülkeler için sorun teşkil etmeyi sürdürecek.”

KISITLI ERİŞİM

Güç ilişkilerindeki dengesizlik herkesin malumu ve güç eksenli siyaset, konferansa da damgasını vurdu.

Konferansa katılım başvurusu yapan sivil toplum kuruluşlarının katılımına geçmişte görülmemiş kısıtlamalar getirildi. Bu kuruluşlar çiftçilerin, balıkçıların, işçilerin ve yerel toplulukların yaşadıkları zorlukları müzakere masasına getirmekte önemli bir görev üstleniyorlar.

Konferansa ev sahipliği yapan BAE’nin kendilerine yönelik yaklaşımı, birkaç STK’yi resmi şikâyette bulunmaya kadar götürdü. Şikâyet sahipleri delegasyonlardan dışlandıklarını, bilgi notlarını yaygınlaştırmalarına engel oldunduğunu ve basın açıklaması dağıtan çalışanlarının gerekçesiz şekilde alıkonulduğunu ifade ettiler.

Kritik öneme sahip birçok müzakere çokça tartışılan “yeşil odalarda” yapıldı. Katılımcılar “seçmece” üye ülkelerden oluşuyordu – ABD, Birleşik Krallık, AB, Kanada, Çin, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya. Kapalı odalarda müzakerelere giriştiler ve geri kalan üyelere “şeffaflık” adı altında sunacakları çözümler aradılar.

GÜÇ SİYASETİNİN ETKİSİ

Zirvenin (elde edilemeyen) çıktılarını bu ülkeler belirlediler. DTÖ konferanslarının tarihsel belirleyici rolünü üstlenen ABD, görüşmelere karşı ilgisiz görünüyordu. ABD ticaret temsilcisi Katherine Tai zirveden erken ayrıldı.

Yayımlanan nihai deklarasyonda iki katmanlı arabuluculuk organından söz edilmiyordu. ABD bu organa hâkim atamayı 2019 yılından bu yana reddettiği için işleyiş tamamen tıkanmış durumda.

Ticari itiraz süreçlerinde iyileşme arayışında olan AB’nin çabası da başarısızlıkla sonuçlandı. ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olmasına kesin gözüyle bakılan Donald Trump, iktidara gelirse Çin’e karşı ağır gümrük vergileri uygulayarak DTÖ kurallarını ihlal edeceğini şimdiden ilan etti bile.

Çin, Japonya, ABD ve AB gibi ülkeler uzak sularda avlanan balıkçı filolarına sahipler ve küresel balık nüfusunu korumaya yönelik kararları geçen zirvede olduğu gibi bu defa da engellediler.

Pasifik Okyanusu’nun ada devletleri denizaşırı balık filolarına yönelik devlet desteklerinin durdurulması için canhıraş uğraştılar fakat tasarı metni öyle sulandırılmıştı ki, hiç anlaşmamak kötü bir anlaşmaya imza atmaktan daha anlamlı hale geldi.

AB, Birleşik Krallık ve İsviçre gibi ilaç üreticileri, Covid-19 teşhis ve tedavisinde kullanılan bir dizi ilacın patentini serbest bırakmayı reddetti. 2021 yılında Covid aşılarına erişimi kolaylaştırmak için varılan anlaşmanın öngördüğü süreçler o kadar karmaşık ki, hiçbir ülke anlaşmadan yararlanmaya tenezzül etmedi.

Hindistan’ın “tavizsiz” duruşu da iç politika önceliklerinin dışavurumu niteliğindeydi. 2013 yılında Bali’de yapılan konferans, Hindistan'ın açlıkla mücadele programı kapsamında “devlet destekli” gıda stoklamasına dair, gelişmekte olan diğer ülkeleri koruma amaçlı kalıcı bir çözüm verilmesini öngörüyordu. Kalıcı çözüm Hindistan için “kırmızıçizgi” olmayı sürdürdü. Ülkede önümüzdeki ay seçim yapılacak ve devlet desteğini yitirmekten endişe eden çiftçiler düzenli eylemler yapıyor. Yeni Zelanda’nın da aralarında bulunduğu tarım ihracatçıları karşı taleplerini ortaya koydular. Kamu aktörlerinin gıda stoklaması meselesi bir kez daha çözümsüz kaldı.

Fotoğraflar: WTO

KRİZ VE DÖNÜŞÜM

Konferansın imajını kurtaran tek unsur, dijital içerik ticaretine gümrük vergisi uygulanmasına geçici olarak engel olan kararın uzatılmasıydı. Engel kararının uzatılması (ya da kalıcı hale gelmesi), teknoloji devleri lehine hareket eden ABD’nin konferansta gerçekleştirmeyi umduğu başlıca stratejik öncelikti. Gelişmekte olan ülkeler uzatma kararına karşı çıktılar çünkü dijital ticaretten vergi geliri elde etmek ve kendi dijital firmalarını desteklemek istiyorlar.

Kararın geçerlilik süresi Mart 2026’ya uzatıldı ve aynı sene Kamerun’da yapılacak konferansta mücadele tekrar başlayacak.

Fakat DTÖ’nün içinde bulunduğu “felç” durumunun 2026 yılına dek sürmesi ve güç siyasetinin daha da ağırlık kazanması son derece olası. Konferansa katılan AB sözcüsünden bir alıntı daha yapacak olursak; “Belki de DTÖ’nün bu şekilde devam edemeyeceğini anlaması için, sağlam bir krize ihtiyacı vardı.”

Örgütün içinde bulunduğu krizin, kurumu yepyeni bir uluslararası yapıya dönüştürmesini ummak gerek. Bu yapı mevcut haliyle 21’inci yüzyılın ortaya koyduğu sınavlara çözüm üretemiyor.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: The Conversation