Salonu kaplayan hüzünlü tango eşliğinde ekrana Duygu Asena'nın ilk fotoğrafı gelince İnci Asena derin bir iç çekiyor:...

Duygu'lu bir 8 Mart

Salonu kaplayan hüzünlü tango eşliğinde ekrana Duygu Asena'nın ilk fotoğrafı gelince İnci Asena derin bir iç çekiyor:

-Canınım!..

Sonra nemlenen gözlerini siliyor.

Bu bir özlem giderme toplantısı, bir "açık görüş" veya uzun süre sonra buluşma...

Ama hiç de öyle "okul toplantısı" gibi olmadı!

Son derece özenli, ciddi ve profesyonel titizlikte etkileyici bir organizasyon yapılmıştı.

Önce İpek Çalışlar kürsüye geldi. İpek, akademik sempozyumlarda tanık olunabilecek zenginlikte bir Duygu Asena tebliği hazırlamıştı.

İpek Çalışlar "Kadının Adı Yok, aslında bir menifesto idi" dedi.

Sonra Duygu Asena için Atatürk Kültür Merkezi'nde törende Şirin Tekeli'nin yaptığı konuşmayı hatırlatıp şöyle dedi:

-Bunu söylediğimiz zaman Duygu sarı güller içindeki tabutunda yatıyordu!

İpek'in cümleleri düğümlendi, sesi titremeye başladı, gözleri kızardı:

-Ne yazık ki bunu sağlığında yapamamıştık!

İpek'ten sonra söz alan Oral Çalışlar, Duy-gu'nun insan hakları alanındaki korkusuz mücadelesinden örnekler verdi.

Ardından Duygu'nun sesi yankılandı kolonlardan... Kendisi gibi ince, cıvıl cıvıl, neşeli, şen-şakrak Duygu konuşuyordu:

-Gitmek duygusu beni heyecanlandırıyor, ben gitmeyi seviyorum!

Okulun öğretmenlerinden olan Zeki Taş, Açık Radyo'da "Nöbetçi Felsefeci" programı yapıyordu. Zeki, Kasım 2002'de Duygu'yu konuk olarak stüdyosuna almıştı. Duygu'ya sorular yöneltiyor, birlikte onun iç dünyasına doğru yolculuk yapıyorlardı.

Düşündüğünü "pat" diye söyleyen, kendisiyle barışık, yaşadığı hiçbir şeyden asla pişmanlık duymayan, bildiğimiz Duygu salona gelmişti.

Sesli Duygu program akışı içinde aralıklı olarak kolonlardan çıkıp geliyordu. Bu bölümlerin adı da şöyle yazılmıştı:

-Duygu Asena konuşuyor!

Duygu susunca araya konuşmalar, şarkılar, okumalar giriyordu. Kültür Okulları Genel Müdür Yardımcısı eski gazeteci Erdoğan Yılmaz, Duygu'nun elinde büyümüş gazeteci Ayşegül Sönmez, Zeki Taş ve bu satırların yazarı sırayla Duygu'ya ilişkin konuşmalar yaptılar. Okulun lise bölümü öğrencilerinden oluşan Müzik Kulübü orkestrası harika şarkılar dinlettiler.

Toplantının finaliyse tam Duygu'nun heyecanlanacağı hoşlukta yaşandı. Zeki Taş, toplantıyı bitirirken, ön sırada oturan ve sadece "izleyici" olarak orada bulunan bir Duygu dostuna gözü takıldı:

-Vedat Sakman da aramızda acaba bir şeyler söylemek ister mi?

Günde 24 saat üzerinden yılda 365 gün "gönül adamı" olan Vedat Sakman mikrofona geldi, "ben Duygu'nun çok sevdiği bir şarkımı söylemek istiyorum" dedi:

-Bana bir gitar bulun!

Vedat'a gitar bulundu, akort falan gibi zaman yitirici işlerle uğraşmadan kadife sesi ile Duygu'ya seslendi:

-Yalnızlığıııııım, yaşamak zorunda olduğum beraberliğim!

Duygu, evinde tek başına yaşıyordu ama asla "yalnız" değildi.

Şimdi de değildi, sadece bizi "yalnız" bırakmıştı!..