Türk-İslam sentezci, ecdatçı, Neo-Osmanlıcı tarihçilik ise Osmanlı ve cumhuriyet tarihini devlet adamlarının meziyetleri veya eksikleriyle açıklamaya çalışırken sürekli oyunlar, komplolar ve mağduriyetler üretir

Ecdatçı tarihçiliğin anahatları

CANDAN BADEM - Doç. Dr., Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi

Türkiye’de İslamcı propagandanın en karakteristik özelliği, İslamcıların kısa süreli ve kısmi bir istisna (1928-38 dönemi) haricinde tüm cumhuriyet tarihi boyunca burjuva rejiminin sadık dayanağı, muktediri, hükümeti, valisi, komutanı, ruhbanı, hakimi, savcısı, bekçisi, ideologu, polisi ve jandarması oldukları halde kendilerini sürekli zulme uğramış ve mağdur göstermeye çalışmalarıdır. Katledilen, idam edilen, uzun yıllar hapis yatan, gözaltında kaybedilen, işkence gören, sakat bırakılan, görevinden alınan solcu, Kemalist ve Kürtlerin toplam sayısı on binlerce olduğu halde İslamcılara göre bu ülkede mağdur olan sadece kendileridir veya Kürtler örneğinde sadece İslamcı Kürtlerdir. Türkiye’de Atatürk ve İnönü dönemleri dahil olmak üzere İslamcılar (kısa Ecevit hükümetlerini ve ancak kısmen saymazsak) hükümette veya hükümet ortağı olarak ve devlet kadrolarında sürekli iktidarda oldular. Ancak Türk-İslamcı ideologlar mağduru oynamayı pek seviyorlar. Öyle ki iktidarın nimetlerine en çok gark oldukları bir sırada bile bunu yapıyorlar.

Biz Marksistler tarihi üretim güçleri, üretim ilişkileri, toplumsal sınıflar ve siyasal öznelerle açıklamaya çalışırız. Türk-İslam sentezci, ecdatçı, Neo-Osmanlıcı tarihçilik ise Osmanlı ve cumhuriyet tarihini devlet adamlarının meziyetleri veya eksikleriyle açıklamaya çalışırken sürekli oyunlar, komplolar ve mağduriyetler üretir. Bunlara göre Avrupalı büyük güçler, masonlar, gayrimüslimler, yerine göre İttihatçılar ve Kemalistler hep İslam’a ve Osmanlı devletine karşı komplolar peşindedir, Osmanlı ise adil ve müşfiktir. Bu ideologların akademik unvan taşıyanlarının bile çoğunun üslubu ve mantığı kahvehane üslubu ve mantığını aşamaz.

“Tüm Bildikleriniz Tarih olacak” sloganıyla 42. sayıya ulaşan Derin Tarih dergisi işte bu İslamcı, komplocu tarih anlayışının günümüzdeki en popüler tarih dergisi. Slogana bakınca okuru pek radikal sözler ve yeni bilgiler duyacağı beklentisine sokan derginin sayfalarını çevirince lise ders kitaplarından ziyadesiyle aşina olduğumuz örneğin Alparslan ve 4. Murad’ın ne büyük sultanlar oldukları türünden yavanlıklar sırıtıyor. Her sayısında sayfalarının neredeyse yarısı devlet bankaları, AKP’li belediyeler ve şirketleri, PTT, THY gibi KİTler ile hükümete biat etmiş Turkcell, Avea gibi büyük şirketlerin reklamlarıyla dolu olan bu dergi İslamcıların sevdiği bilinen temaları ısıtıp ısıtıp yeniden sunuyor. Bunu yaparken hedef kitlesinin bilgisizliğine olan güveniyle sanki bunlar ilk kez söyleniyormuş izlenimi uyandırıyor. Derginin sevdiği temalara ve amaçlara birkaç örnek vermek gerekirse, Abdülaziz’in intihar mı ettiği yoksa öldürüldüğü mü tartışması, bitmeyen bir Abdülhamid sevgisi, Sünnilik propagandası, Kızılbaş düşmanlığı ve Yavuz Selim sevgisi (Yavuz’un 40 bin Kızılbaşı öldürttüğü abartıdır iddiası), “Vahdettin hain değildi” ve bu temelde bir Mustafa Kemal düşmanlığı, Şeyh Said denen gericiye hayranlık, Masonlar ve Siyonistlerin “komplo”ları, İttihatçılığın İslamcı yönünü karartmak, Osmanlı’nın ne kadar adil bir düzen kurduğunu ancak melun Batılılar ve onların maşası içteki gayrimüslimlerin çabalarıyla yıkıldığı, Latin harfleri yüzünden nasıl bir gecede cahil kaldığımız vb vb.

Dergide örneğin 39. sayıda Kazım Karabekir’in ağzından “Osmanlı’yı masonlar yıktı” ifadesi kapağa taşınmış. İçerde Karabekir’den alıntılar yanında Prof. Şükrü Hanioğlu’nun makalesi de var. İşin ilginci Hanioğlu makalesinde kapaktaki başlığa ters bir biçimde komplocu ve indirgemeci tarih anlayışına karşı çıkıyor ve Masonların İttihatçıları değil, İttihatçıların masonları kullandığını yazıyor. Ancak kapağa taşınan Hanioğlu değil Karabekir olmuş. Ciddi bir tarihçi olarak bildiğim Hanioğlu’nun bu düzeysiz dergiye neden yazı verdiği sorusu cevapsız kalıyor.

Derginin yayın yönetmeni Mustafa Armağan Vahdettin’i aklamaya çalışırken Mustafa Kemal’in Nutuk’ta Erzurum Kongresi kararlarını makasladığını ve değiştirerek verdiğini yine sanki çok yeni bir bilgiymiş gibi anlatıyor. Bunu yaparken bir an kendini kaptırıp seviyesini iyice beyan ediyor ve “kongre kararları değiştirilerek bize kakalanmış” diye yazıyor (sayı 41, sf 65). Halbuki kendisinin de itiraf etmek zorunda kaldığı gibi Kemalist Prof. Şerafettin Turan, Erzurum Kongresi kararlarının Nutuk’ta doğru ve tam bir biçimde yer almadığını çoktan yazmış zaten. Mustafa Kemal Nutuk’unda tarihi kendine göre yorumlamıştır ve tabii ki tek başına bilgi kaynağı olarak kullanılamaz. Ancak bunun eleştirisini Marksistler ve başka tarihçiler çoktan yapmış bulunuyorlar. Bizim Osmanlıcı kendi hedef kitlesi nasılsa bunlardan habersiz olduğu için pervasızca kalem oynatmış.

Ecdatçı tarih yazıcılığı cahil ve kompleksli bir gericinin hezeyanlarını yansıtır. Buna göre tüm dünya “bize” düşmandır, Osmanlı’ya karşı sürekli bir komplolar ve oyunlar oynanmıştır. Böyle bir tarih anlayışının tarihi anlamak gibi bir amacı yoktur, amaç İslamcı ideolojiyi ve İslamcıların eylemlerini meşrulaştırmaktır. Bunun için de kendini sürekli mağdur, komploya uğramış gibi göstermeye çalışır. Bunu nasıl yaptığını somut olarak göstermeyi başka yazılara bırakalım.